Neredeyse tüm seçimlerde, Kürt halkının kültür ve değerler dünyasıyla alakası olmayan, Türk Sol’undan devşirdiği Kemalist siyasetçilerle Kürtlerin beklenti ve taleplerine cevap vermesi mümkün değildir.
M. Hasip Yokuş / Haksöz Haber
Başkanlık sistemine geçildikten sonra seçilecek kişinin yüzde 50+1 oy almak zorunda olması partiler arasında ittifak ilişkisini zorunlu kılıyor. Siyaset sahnesinde bir araya gelmeleri tahayyül dahi edilemeyecek farklı kulvarlarda ve apayrı ideolojik ve siyasi argümanlarla politika yapan aktörlerin aynı çatı altında buluşması bu seçimi daha da ilginç kılıyor.
2002 yılından beri iktidar koltuğunda oturan AK Parti’nin öncülük ettiği Cumhur İttifakı’nın takip ettiği/edeceği siyasete dair genel hatlarıyla ve kabaca bir değerlendirme yapmak mümkün. Ancak, adına 'cumhuriyetin kuruluş ideolojisi' denilen altı ok’un sahibi ve günümüzdeki temsilcisi konumundaki CHP’nin öncülük ettiği Millet İttifakı’nın; çerçevesi belirlenmiş ilkeler üzerinden varılan mutabakat ile şekillendiği iddia edilse bile bu ittifak öncelikle ve temel olarak AK Parti ve Erdoğan karşıtlığından besleniyor. Yani bu ittifakın tepkisel yönü çok daha belirgin. İlke bazlı siyaset söylemine rağmen böylesine bir motivasyondan beslenen bir ittifakın olası iktidarına dair soru işaretleri, belirsizlikler ve endişeler giderilebilmiş değil. Özellikle başkan adayı belirleme aşamasında ortaya çıkan tablo, bu ittifaka dair endişelerin çok da yersiz olmadığını gösteriyor.
Bu tablo içerisinde özellikle Kürtlerin seçimdeki olası tutumlarına dair yapılan analiz ve değerlendirmelerin büyük oranda ezberlenmiş klişe sözlere dayandığını belirtmek gerekiyor. Toplumsal kesimlerin değişim ve dönüşümüne ilişkin aynı standart kalıplardan hareketle yapılan değerlendirmeler yanıltıcıdır.
AK Parti iktidarının genel anlamda taşıdığı zaaflara ilave olarak, bölge sorunlarına dair hiçbir siyasi ufku ve perspektifi olmayan, halktan kopuk, önceki dönemlerden zaten aşina olduğumuz tipik merkez sağ siyasetçi profiline benzeyen, devran değiştiğinde de herhangi bir partide rahatlıkla siyaset yapabilecek figürlerde ısrar etmesi, bölge halkında ciddi bir tepki ve hayal kırıklığına sebep olduğu bir vakıadır. Lakin, HDP’ye yönelik tepki ve hayal kırıklığının boyutu çok daha fazladır.
Her şeye rağmen AK Parti’nin bölgedeki oylarını muhafaza edeceği, buna mukabil HDP’den başta CHP olmak üzere diğer partilere önemli miktarda oy geçişlerinin olacağını öngörmek mümkün. Neredeyse tüm seçimlerde, Kürt halkının kültür ve değerler dünyasıyla alakası olmayan, Türk Sol’undan devşirdiği Kemalist siyasetçilerle Kürtlerin beklenti ve taleplerine cevap vermesi mümkün değildir.
Gerek HDP kurucuları, gerekse vesayeti altında bulunduğu PKK’nin yönetici kadrolarının tamamı sol/seküler ideolojinin katı savunucularıdırlar. Dolayısıyla Türk Sol’una bağımlılık düzeyine varan ilgisi bu ideolojik akrabalıktan kaynaklanmaktadır.
HDP, Türkiye’de Kemalistler başta olmak üzere farklı inanç gruplarını, hatta LGBT-İ gibi en uç kesimleri dahi kucaklayacak bir esneklik gösterirken, oy deposu konumundaki muhafazakâr Kürtlerin inanç ve değerlerine karşı dışlayıcı ve ötekileştirici tutumunda ısrar etmektedir. HDP, aday listesini belirlerken hiçbir zaman Kürt toplumunun beklenti ve taleplerini göz önünde bulundurmadı ve buna ihtiyaç da hissetmedi. İmralı Notları’nda paylaşılan toplantı tutanaklarındaki diyaloglara bakıldığında bütün adaylar Kandil tarafından oluşturulan bir seçim komisyonu tarafından belirlenir.
HDP’nin, namı diğer Yeşil Sol Parti’nin muhtemel oy kaybının tek sebebi aday tercihindeki bu ideolojik asabiyet değil. Ayrıca, bölgede tesis edilen huzur ve güven ortamına ilaveten toplum üzerindeki PKK baskısının kırılması ve Hüda Par’ın siyasi denkleme dâhil olması, önceki seçimlerden çok farklı bir atmosferin teşekkül etmesine zemin oluşturdu.
Esasında, HDP’nin mevcut anlayışı ve yapısıyla oy aldığı kesimler karşılaştırıldığında arızi bir durumun varlığı çok belirgindir. Bu arızi hal, HDP’nin başarılı siyasetinden ziyade gelen/geçen hükümetlerin başarısızlığından kaynaklanmaktadır. Bunca devlet imkânına rağmen iktidar temsilcilerinin bu halkın yüreğine dokunamıyor olmasının izah edilecek bir tarafı yoktur.
Her şeye rağmen bölgede toplumun ağırlıklı kesimini oluşturan muhafazakâr Kürtlerin sandık başına giderken; ulusal düzeyde CHP’nin, yerel düzeyde HDP’nin domine ettiği bir vasatın tam olarak neye denk düştüğünü bilen ve bu ferasetle hareket eden sağduyu sahibi bir kitle olduğuna kimsenin şüphesi olmasın.