kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Kur’ân’ı Yaşamak
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“(Rasûlüm!) Sana bu mübarek Kitab’ı, âyetlerini iyice düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sâd, 29)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Kim Kur’ân-ı Kerim’i okur ve muhtevasıyla amel ederse, kıyâmet günü anne babasına bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş aranızda olsa, onun
dünyadaki bir eve konulduğunda vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerim ile amel eden kişinin durumu nasıl olur, düşünebiliyor
musunuz?” (Ebû Dâvûd, Vitr, 14/1453)
Kur’ân’la amel edildiğinde, şeytanın ne hâle girdiğini Rasûlullah (sav) bir misalle şöyle anlatır:
“Âdemoğlu secde âyeti okur ve secde ederse şeytan ağlayarak ayrılır ve:
«Yazık bana, insanoğlu secdeyle emredildi ve secde etti, mukabilinde ona cennet var. Ben de secdeyle emrolundum ama ben itiraz ettim, benim için
de ateş var» der.” (Müslim, İmân, 133)
Bütün mesele, aradan nefis ve şeytan engellerini çıkarmak sûretiyle Kur’ân’ı okuyup hayata geçirebilmektir. Zâten Kur’ân’ı yaşamayan kimse ne
kadar ezber okursa okusun hâfız kabul edilmemiştir. Nitekim Ebû Ömer, Kur’ân hâfızını şöyle târif etmektedir:
“Asıl Kur’ân hâfızları, Kur’ân’ın hükümlerini, helâl ve haramını bilen ve içindekilerle amel eden kişidir.” (Kurtubî, I, 26)
Rasûlullah (sav), Kur’ân-ı Kerim’i daha okurken yaşardı. Allah’ın âyetlerini okurken mânâları üzerinde tefekkür eder ve emirlerini derhâl tatbîke
koyulurdu. Allah’ı tesbîh etmekten bahseden âyetlere gelince; “Sübhânallâh” gibi tesbîh ifadeleriyle Allah’ı noksanlıklardan tenzîh ederdi. Dûa
âyetleri gelince onlarla Allah’a münâcâtta bulunurdu. Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden âyetleri okuyunca, hemen Allah’a sığınırdı. (Müslim, Müsâfirîn, 203; Kıyâmu’l-Leyl, 25/1662)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
Mâlike’l-Mülk:
Bütün mülkün, kâinatın yegâne sahibi, bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.
Kısa Günün Kârı
İnsanı kurtaracak olan Peygamber Efendimiz (sav) gibi bir Kur’ân meşgûliyetidir. Nitekim meşhur Osmanlı âlimlerinden Muhammed Hâdimî şöyle der:
Her türlü sıkıntıdan, belâ ve musîbetten kurtulmanın yegâne yolu, Kur’ân’a sarılmak ve onu hayata geçirmektir. İbadet ve tâatlere devam edin!
Bilhassa en faziletli ibadetlerden olan tedebbür, tertîl ve edeple Kur’ân okumaya iyi sarılın! Zira Kur’ân’ı böyle okumak, Allah ile konuşmak gibidir.
(Bkz. Hâdimî, Mecmûatü’r-resâil, s. 112, 194, 200)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“(Rasûlüm!) Sana bu mübarek Kitab’ı, âyetlerini iyice düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik.” (Sâd, 29)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Kim Kur’ân-ı Kerim’i okur ve muhtevasıyla amel ederse, kıyâmet günü anne babasına bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş aranızda olsa, onun
dünyadaki bir eve konulduğunda vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerim ile amel eden kişinin durumu nasıl olur, düşünebiliyor
musunuz?” (Ebû Dâvûd, Vitr, 14/1453)
Kur’ân’la amel edildiğinde, şeytanın ne hâle girdiğini Rasûlullah (sav) bir misalle şöyle anlatır:
“Âdemoğlu secde âyeti okur ve secde ederse şeytan ağlayarak ayrılır ve:
«Yazık bana, insanoğlu secdeyle emredildi ve secde etti, mukabilinde ona cennet var. Ben de secdeyle emrolundum ama ben itiraz ettim, benim için
de ateş var» der.” (Müslim, İmân, 133)
Bütün mesele, aradan nefis ve şeytan engellerini çıkarmak sûretiyle Kur’ân’ı okuyup hayata geçirebilmektir. Zâten Kur’ân’ı yaşamayan kimse ne
kadar ezber okursa okusun hâfız kabul edilmemiştir. Nitekim Ebû Ömer, Kur’ân hâfızını şöyle târif etmektedir:
“Asıl Kur’ân hâfızları, Kur’ân’ın hükümlerini, helâl ve haramını bilen ve içindekilerle amel eden kişidir.” (Kurtubî, I, 26)
Rasûlullah (sav), Kur’ân-ı Kerim’i daha okurken yaşardı. Allah’ın âyetlerini okurken mânâları üzerinde tefekkür eder ve emirlerini derhâl tatbîke
koyulurdu. Allah’ı tesbîh etmekten bahseden âyetlere gelince; “Sübhânallâh” gibi tesbîh ifadeleriyle Allah’ı noksanlıklardan tenzîh ederdi. Dûa
âyetleri gelince onlarla Allah’a münâcâtta bulunurdu. Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden âyetleri okuyunca, hemen Allah’a sığınırdı. (Müslim, Müsâfirîn, 203; Kıyâmu’l-Leyl, 25/1662)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
Mâlike’l-Mülk:
Bütün mülkün, kâinatın yegâne sahibi, bütün varlık âleminin tek hâkimi demektir.
Kısa Günün Kârı
İnsanı kurtaracak olan Peygamber Efendimiz (sav) gibi bir Kur’ân meşgûliyetidir. Nitekim meşhur Osmanlı âlimlerinden Muhammed Hâdimî şöyle der:
Her türlü sıkıntıdan, belâ ve musîbetten kurtulmanın yegâne yolu, Kur’ân’a sarılmak ve onu hayata geçirmektir. İbadet ve tâatlere devam edin!
Bilhassa en faziletli ibadetlerden olan tedebbür, tertîl ve edeple Kur’ân okumaya iyi sarılın! Zira Kur’ân’ı böyle okumak, Allah ile konuşmak gibidir.
(Bkz. Hâdimî, Mecmûatü’r-resâil, s. 112, 194, 200)