- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 6,520
- Tepkime puanı
- 5,651
- Puanları
- 113
- Konum
- istanbul
- Web sitesi
- forummeskeni.com
- Burç
- Balık
- Hobim
- Rap-Hiphop
- İsim
- Fatih
- Meslek
- Özel
- Cinsiyet
- Medeni Hal
- Takım
Kur’an, İslam peygamberi Hz. Muhammed’e indirilişinden 1400 yıl geçmesine rağmen okuma, anlama ve bağlı olarak Kur’an-i Hayat (yaşama) günümüzde her zamankinden çok tartışılır olmuştur. Peygamberimizin dili olan Kureyş lehçesinde Arapça indirilen Kur’an, bilhassa dili Arapça olmayan toplumlarda ve Müslümanlar arasında okuma, anlama konusunda çok zayıf kalınmıştır. Günümüz Türkiye’sinde, binlerce Kur’an Kursunda okuma, Kur’an-ı yüzünden takip, Arapça olarak ezberleme, güzel ve yüksek sesle tecvidli, teganni ile okuma; Kur’an-ı öğrenme anlamı taşımaktadır. Hele camilerde, kim daha iyi teganni yaparsa, cemaat ne güzel okudu adamın sesine bayıldım der. Ne anladın sorusuna ise verilen cevap: "Ondan herkes anlamaz, ben hoca mıyım?" olmaktadır. Bu mantık, Kur’an hocalara geldi ise, olmayanlar sorumlu değil demektir. Günümüz Müslümanlarının büyük çoğunluğu, hatta imamlarımızın ortak görüşü budur. "Biz kim Kur’an-ı anlamak kim? Kur’an-ı ancak alimler, ulemalar anlar biz de onlardan öğreniriz" derler.
Allah gönderdiği kitabın ilk ayetinde Oku (alak/1, isra/14) demektedir. Buradaki oku, yüzünden oku değil; anla, düşünerek oku manasındadır. Kur’an bu okumaya tertil ile okuma demektedir. Tertil ile okuma: Bir metni; acele etmeden, yavaş yavaş, tane tane, açık ve net olarak okumak demektir. Günümüzde tertil, yerini tecvitle okumaya (süsleyerek güzel okuma) bırakmıştır. Ramazan aylarında Mukabele adında bir kişinin okuduğu diğer bulunanların takip ettiği okuma hiçbirine benzememektedir. Okuyan bile ağzından dökülen kelimelerin bırakın ne anlama geldiğini; telaffuzları bile anlamak mümkün değildir. Takip edenler ise yetişme ve takip zorluğu içinde ne yaptıklarını bilmemektedir. 30 günün sonunda hatim etmenin verdiği büyük haz! içerisinde Kur’an’dan tek bir kelimenin manasını öğrenmeden, Kur’an-ı okumuş olurlar.
Kur’an kelime anlamı, sürekli okunan demektir. Bu anlamın dışında Kur’an’a başka isim ve sıfatlar da verilmiştir. Bunlar içinde en çok kullanılanları: Kerim, mecit, aziz, azim, beyan, kelam, mübin. Kur’an’ın ‘’Mübin’’ vasfını, sıfatını en iyi yorumlayanlardan biri Mustafa İslamoğlu’dur. İslamoğlu; Allah kelamı mübindir dedikten sonra,’’ Zira Kur’an bütün manaların taşıyıcısıdır ve taşıdığı manaları okuyacak olana doğrudan söyler’’. Mübin, Kur’an’ın Kur’an da geçen sıfatlarından biridir. Ebane fiilinden türetilen Mübin hem geçişli hem de geçişsiz olmak üzere iki manayı birden bünyesinde taşır. Mübin, geçişsiz olarak ‘’ açık ve anlaşılır ‘’manasına, geçişli olarak ise ‘’açıklayan ve anlaşılır kılan’’ manasına gelir.’’ İşte size Allah’tan bir nur ve Mübin kitap gelmiştir’’ (Maide-15). Yusuf-1, Hicr-15, Neml-1 ayetlerinde de Mübin Kitaptan söz edilmektedir. …
Kur’an kime hitap etmişse, anlamakta ona düşer. Eğer Kur’an-ı anlamaktan muaf tutulan bir zümre varsa, bu zümre Kur’an’ın hitap etmediği bir zümre olmalıdır. Şu hal de cevabını aramamız gereken sual ‘’ Kur’an kime hitap etmektedir?’’ Bu sualin cevabı belli: Kur’an avam ve havassıyla tüm müminlere hitap etmektedir. Onlarca kez gelen ‘’Siz ey iman edenler’’ bunun delilidir. Dahası Kur’an tüm insanlığa hitap etmektedir. Defalarca gelen ‘’Ey insanlık’’ hitabı bunun delilidir.
Şu hal de bizzat Kur’an’ın kendisi insan olan hiç kimseyi kendisini anlamaktan muaf tutmamaktadır. Kur’an’ın hedef kitlesi insandır. Hele kendisine iman eden bir mü’mini kendisini anlamaktan muaf tutacak değildir. Birine hitaben gönderilmiş her mesaj, muhatabından kendisini anlamasını ister. Bu hem mesajı gönderenin hakkı,hem de gönderilen mesajın hakkıdır.
Kur’an’ı anlamak Allah’ın özde mümin, genelde tüm insanlık üzerindeki hakkıdır. Yine Kur’an’ı anlamak, Kur’an’ın kendisine hidayet rehberi olarak inanan tüm mü’minler üzerindeki hakkıdır. Kur’an-ı anlamayacaklarını düşünenler, Allah’ın ve Kur’an-ın hakkına geçiyorlar demektir. Kur’an-ı anlamak için gayret edenler ise, Allah’ın ve Kur’an-ın hakkına riayet ediyorlar demektir. Kur’an’ın anlamıyla buluşmayan, Kur’an’la buluşmuş sayılmaz. O olsa olsa mushafla buluşmuştur. (Kur’ani Hayat Yıl: 3, Sayı: 14)
Yani, günümüz insanları Kur’an-la değil, kitapla buluşuyorlar. Kur’an, bizleri bütün kainatı yaratandan yol gösterici bir kitaptır. Eğer Kur’an’dan öğüt alacaksak, üstün körü kuru kuruya, okumakla olmaz. Onu tefekkürle, düşüne düşüne, anlayarak, ayetlerden Allah ne murat ediyor? ne istiyor diye kendimize tekrar tekrar sorarak okumalıyız. Anlamadığımız ayetleri bir bilene sorarak anlamaya çalışmalıyız. Çünkü: Kur’an manadır. Anlamak için gönderilmiştir. Manasını bilmediğimiz anlamadığımız bir sözün, kişiye faydası olmaz. Boşuna okumaktır. Nahl suresi 44. ayette: Kur’an-ı sana, insanlara gönderileni açıklayasın diye indirdik, belki düşünürler. Denilmektedir.
Anlamak ve düşünmekte yetmez. Hayatımızın her sahasına Onu uygulamak, istenileni yapmak gerekir. Eğer Kur’an yaşanmazsa bu yaşamaya Müslümanca yaşamak denmez. Peygamberimizin üç temel görevi vardı. 1- Kur’an-ı Tebliğ etmek. 2- Tefsir (açıklama) yapmak. 3- Yaşamak (örneklilik) Kur’an yaşanmıyorsa, ne okumanın ne de anlamanın bir faydası olmaz. Maide Suresi- 44,45 ve 47. Ayetler bu konuda nettir. Ayetlerde: Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafir, zalim ve fasık olarak belirtilmektedir. Araf-3’de: ‘’Rabbinizden size indirilene uyun’’ emri, Kur’an’la amel etmemiz içindir.
Bir de bazılarımız, Kur’an-ın sadece Arapça okunması gerektiğini; Türkçe mealini bile okumanın günah olduğunu iddia edenler vardır ki, bunları muhatap almak bile günahtır. Allah, Rum suresi 22. ayette: Onun varlığının ve kudretinin delillerinden bir de: Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır. Her insan, Kur’an-da da verilmek isteneni en iyi kendi dilinde anlar. Kutsallık dilde değil, içerdiği manadadır. Kur’an her türlü ön yargıdan (mezhep, siyasi düşünce, ideoloji gibi) soyutlanmış şekilde okunmalıdır. Yoksa algı yanılması olur.
Günümüzde İslam dünyasında en çok okunan, ezberlenen, anlatılan kitap Kuran olduğu halde; İslam dünyasının yerlerde sürünmesini ne ile izah edebiliriz?
Kaynak:
Allah gönderdiği kitabın ilk ayetinde Oku (alak/1, isra/14) demektedir. Buradaki oku, yüzünden oku değil; anla, düşünerek oku manasındadır. Kur’an bu okumaya tertil ile okuma demektedir. Tertil ile okuma: Bir metni; acele etmeden, yavaş yavaş, tane tane, açık ve net olarak okumak demektir. Günümüzde tertil, yerini tecvitle okumaya (süsleyerek güzel okuma) bırakmıştır. Ramazan aylarında Mukabele adında bir kişinin okuduğu diğer bulunanların takip ettiği okuma hiçbirine benzememektedir. Okuyan bile ağzından dökülen kelimelerin bırakın ne anlama geldiğini; telaffuzları bile anlamak mümkün değildir. Takip edenler ise yetişme ve takip zorluğu içinde ne yaptıklarını bilmemektedir. 30 günün sonunda hatim etmenin verdiği büyük haz! içerisinde Kur’an’dan tek bir kelimenin manasını öğrenmeden, Kur’an-ı okumuş olurlar.
Kur’an kelime anlamı, sürekli okunan demektir. Bu anlamın dışında Kur’an’a başka isim ve sıfatlar da verilmiştir. Bunlar içinde en çok kullanılanları: Kerim, mecit, aziz, azim, beyan, kelam, mübin. Kur’an’ın ‘’Mübin’’ vasfını, sıfatını en iyi yorumlayanlardan biri Mustafa İslamoğlu’dur. İslamoğlu; Allah kelamı mübindir dedikten sonra,’’ Zira Kur’an bütün manaların taşıyıcısıdır ve taşıdığı manaları okuyacak olana doğrudan söyler’’. Mübin, Kur’an’ın Kur’an da geçen sıfatlarından biridir. Ebane fiilinden türetilen Mübin hem geçişli hem de geçişsiz olmak üzere iki manayı birden bünyesinde taşır. Mübin, geçişsiz olarak ‘’ açık ve anlaşılır ‘’manasına, geçişli olarak ise ‘’açıklayan ve anlaşılır kılan’’ manasına gelir.’’ İşte size Allah’tan bir nur ve Mübin kitap gelmiştir’’ (Maide-15). Yusuf-1, Hicr-15, Neml-1 ayetlerinde de Mübin Kitaptan söz edilmektedir. …
Kur’an kime hitap etmişse, anlamakta ona düşer. Eğer Kur’an-ı anlamaktan muaf tutulan bir zümre varsa, bu zümre Kur’an’ın hitap etmediği bir zümre olmalıdır. Şu hal de cevabını aramamız gereken sual ‘’ Kur’an kime hitap etmektedir?’’ Bu sualin cevabı belli: Kur’an avam ve havassıyla tüm müminlere hitap etmektedir. Onlarca kez gelen ‘’Siz ey iman edenler’’ bunun delilidir. Dahası Kur’an tüm insanlığa hitap etmektedir. Defalarca gelen ‘’Ey insanlık’’ hitabı bunun delilidir.
Şu hal de bizzat Kur’an’ın kendisi insan olan hiç kimseyi kendisini anlamaktan muaf tutmamaktadır. Kur’an’ın hedef kitlesi insandır. Hele kendisine iman eden bir mü’mini kendisini anlamaktan muaf tutacak değildir. Birine hitaben gönderilmiş her mesaj, muhatabından kendisini anlamasını ister. Bu hem mesajı gönderenin hakkı,hem de gönderilen mesajın hakkıdır.
Kur’an’ı anlamak Allah’ın özde mümin, genelde tüm insanlık üzerindeki hakkıdır. Yine Kur’an’ı anlamak, Kur’an’ın kendisine hidayet rehberi olarak inanan tüm mü’minler üzerindeki hakkıdır. Kur’an-ı anlamayacaklarını düşünenler, Allah’ın ve Kur’an-ın hakkına geçiyorlar demektir. Kur’an-ı anlamak için gayret edenler ise, Allah’ın ve Kur’an-ın hakkına riayet ediyorlar demektir. Kur’an’ın anlamıyla buluşmayan, Kur’an’la buluşmuş sayılmaz. O olsa olsa mushafla buluşmuştur. (Kur’ani Hayat Yıl: 3, Sayı: 14)
Yani, günümüz insanları Kur’an-la değil, kitapla buluşuyorlar. Kur’an, bizleri bütün kainatı yaratandan yol gösterici bir kitaptır. Eğer Kur’an’dan öğüt alacaksak, üstün körü kuru kuruya, okumakla olmaz. Onu tefekkürle, düşüne düşüne, anlayarak, ayetlerden Allah ne murat ediyor? ne istiyor diye kendimize tekrar tekrar sorarak okumalıyız. Anlamadığımız ayetleri bir bilene sorarak anlamaya çalışmalıyız. Çünkü: Kur’an manadır. Anlamak için gönderilmiştir. Manasını bilmediğimiz anlamadığımız bir sözün, kişiye faydası olmaz. Boşuna okumaktır. Nahl suresi 44. ayette: Kur’an-ı sana, insanlara gönderileni açıklayasın diye indirdik, belki düşünürler. Denilmektedir.
Anlamak ve düşünmekte yetmez. Hayatımızın her sahasına Onu uygulamak, istenileni yapmak gerekir. Eğer Kur’an yaşanmazsa bu yaşamaya Müslümanca yaşamak denmez. Peygamberimizin üç temel görevi vardı. 1- Kur’an-ı Tebliğ etmek. 2- Tefsir (açıklama) yapmak. 3- Yaşamak (örneklilik) Kur’an yaşanmıyorsa, ne okumanın ne de anlamanın bir faydası olmaz. Maide Suresi- 44,45 ve 47. Ayetler bu konuda nettir. Ayetlerde: Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafir, zalim ve fasık olarak belirtilmektedir. Araf-3’de: ‘’Rabbinizden size indirilene uyun’’ emri, Kur’an’la amel etmemiz içindir.
Bir de bazılarımız, Kur’an-ın sadece Arapça okunması gerektiğini; Türkçe mealini bile okumanın günah olduğunu iddia edenler vardır ki, bunları muhatap almak bile günahtır. Allah, Rum suresi 22. ayette: Onun varlığının ve kudretinin delillerinden bir de: Gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır. Her insan, Kur’an-da da verilmek isteneni en iyi kendi dilinde anlar. Kutsallık dilde değil, içerdiği manadadır. Kur’an her türlü ön yargıdan (mezhep, siyasi düşünce, ideoloji gibi) soyutlanmış şekilde okunmalıdır. Yoksa algı yanılması olur.
Günümüzde İslam dünyasında en çok okunan, ezberlenen, anlatılan kitap Kuran olduğu halde; İslam dünyasının yerlerde sürünmesini ne ile izah edebiliriz?
Kaynak:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.