- Katılım
- 25 Ocak 2023
- Mesajlar
- 940
- Tepkime puanı
- 3,861
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Neredeyse bir aydır ortalıklarda yokum. Bir arkadaşım, “Sıkıntı çıkmasın sonra iş güç açısından,” dedi.
Hayatımı hiç komple bir kariyer olarak görmediğim için bu meseleye hiç böyle bakmamıştım.
Mesele benim için "Bazen durmak istersin ve durursun. Yani, ne var ki bunda?" sıradanlığında aslında.
Size “Koş, başar, durma, yorulma!” diyen insanlar olacaktır.
İnanmayın onlara.
Aynı kişiler bize bu yarışın ne zaman ve nerede biteceğini de söylemeli. Rakibi belli olmayan, bitiş çizgisi asla görünmeyen bu kapitalist çağda birileri, başarının tam olarak ne olduğunu anlatabilmeli.
Kaç diploma ve sertifikadan sonra başarılı sayılacağız, bir sayı versinler bize bir zahmet.
Kaç ev aldıktan sonra zengin olacağımızı da söylesin aynı kişiler.
Arabamız kaç model olursa bizi "olmuşlar" kategorisine alacaklar, net rakamlarla konuşsunlar.
Durmamız gereken sınır neresi?
İnsanların midesi kaç varil büyüklüğünde olmalı, bize bir cc boyutu versinler ki ona göre azmedelim.
Allah aşkına, biri bize konum atsın ulaştıkları o ulvi (!) yerden. Kaybolduk, onlara ulaşmaya çabalarken kendi koridorlarımızda.
Herkesin birbirini rakip gördüğü şu dünyada, bir yarışın içinde mutlak kaybeden koşucular gibiyiz.
Oysa...
Müslümanlar için namaz, gün içinde bir durma ve sakinleşme şekliydi. Unuttuk.
Öfkelerimizden bıktığımız için bayramları seviyor ve duruyorduk. Unuttuk.
Ayrılıklardan ve özlemlerden yorulunca bir durup düğünleri izlemek istiyorduk. Unuttuk.
Uykuya dalmak, bir durma biçimiydi halbuki. Tüm uyanık kalmaları kutsayanlara inat, onu da unuttuk.
Merhamet dediğimiz şey mesela, intikamın durmuş haliydi.
Gerçeklerden yorulunca rüya görüyor, gecenin karanlığından yorulunca aydınlanıyorduk. İnsan, kendinden yorulunca kayboluyordu.
Size “Koş, başar, durma, yorulma!” diyen insanlar olacaktır.
İnanmayın onlara.
Hareket halinde olmanın gereksiz yüceltildiği bu çağda, ölüm bir durma biçimiydi. Ve biz mutlaka ölüyorduk.
Unuttuk.
Ezgi Akgül
Hayatımı hiç komple bir kariyer olarak görmediğim için bu meseleye hiç böyle bakmamıştım.
Mesele benim için "Bazen durmak istersin ve durursun. Yani, ne var ki bunda?" sıradanlığında aslında.
Size “Koş, başar, durma, yorulma!” diyen insanlar olacaktır.
İnanmayın onlara.
Aynı kişiler bize bu yarışın ne zaman ve nerede biteceğini de söylemeli. Rakibi belli olmayan, bitiş çizgisi asla görünmeyen bu kapitalist çağda birileri, başarının tam olarak ne olduğunu anlatabilmeli.
Kaç diploma ve sertifikadan sonra başarılı sayılacağız, bir sayı versinler bize bir zahmet.
Kaç ev aldıktan sonra zengin olacağımızı da söylesin aynı kişiler.
Arabamız kaç model olursa bizi "olmuşlar" kategorisine alacaklar, net rakamlarla konuşsunlar.
Durmamız gereken sınır neresi?
İnsanların midesi kaç varil büyüklüğünde olmalı, bize bir cc boyutu versinler ki ona göre azmedelim.
Allah aşkına, biri bize konum atsın ulaştıkları o ulvi (!) yerden. Kaybolduk, onlara ulaşmaya çabalarken kendi koridorlarımızda.
Herkesin birbirini rakip gördüğü şu dünyada, bir yarışın içinde mutlak kaybeden koşucular gibiyiz.
Oysa...
Müslümanlar için namaz, gün içinde bir durma ve sakinleşme şekliydi. Unuttuk.
Öfkelerimizden bıktığımız için bayramları seviyor ve duruyorduk. Unuttuk.
Ayrılıklardan ve özlemlerden yorulunca bir durup düğünleri izlemek istiyorduk. Unuttuk.
Uykuya dalmak, bir durma biçimiydi halbuki. Tüm uyanık kalmaları kutsayanlara inat, onu da unuttuk.
Merhamet dediğimiz şey mesela, intikamın durmuş haliydi.
Gerçeklerden yorulunca rüya görüyor, gecenin karanlığından yorulunca aydınlanıyorduk. İnsan, kendinden yorulunca kayboluyordu.
Size “Koş, başar, durma, yorulma!” diyen insanlar olacaktır.
İnanmayın onlara.
Hareket halinde olmanın gereksiz yüceltildiği bu çağda, ölüm bir durma biçimiydi. Ve biz mutlaka ölüyorduk.
Unuttuk.
Ezgi Akgül