- Katılım
- 3 May 2020
- Mesajlar
- 15,928
- Çözümler
- 12
- Tepkime puanı
- 42,621
- Puanları
- 113
- Konum
- FK
- Web sitesi
- forumkalemi.com
- Burç
- Akrep
- İsim
- Murat
- Cinsiyet
- Takım
Her koronaya yakalanan kişi ölmüyor, herkes bu hastalığı ağır geçirmiyor. Hatta kronik hastalığı olan veya çok yaşlı kişiler bile bu virüsten kurtuluyor. Hatta iyileşen sayısı ölen kişi sayısından fazla.” Bu aslında polyannacılık değil, gerçekçi düşünmek.
Kıvanç Tığlı Bulut'un Yeni Akit'te yayımlanan Korona Kaygısı adlı yazısını okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz:
Değerli okuyucular, tüm dünya ve ülkemizde korona salgını tüm hızıyla artmakta… Korona günlerinde çoğu kişiler ya sevdiği kişileri kaybettiler ya da onların hastalık haberlerini duydular. Aslında bu korona süreci, hepimizin yas yaşadığı bir dönem çünkü, virüsün bulaşma korkusu yüzünden sevdiğimiz kişilerle rahatça görüşemiyoruz, onlara sarılamıyoruz. İş hayatımızda da çalışırken, çalışma arkadaşlarımıza karşı mesafeli duruyoruz, bir kişi öksürse hemen ona şüpheyle bakıyoruz. Bu korona süreci aynı zamanda bizleri belirsizliğe sevk ediyor, yani herkes gelecek konusunda kaygılı; “Bu virüs ne zaman biter ya da bitecek mi”, “Yakınlarıma hastalık bulaştırır mıyım”, “Ben de hasta olacak mıyım”, “Her şey eskisi gibi olacak mı” gibi gelecek kaygıları yaşıyoruz.
Korona döneminde bazı kişiler bu virüsü inkar ediyor, bana bir şey olmaz deyip tedbir almadan veya tam almayarak sokağa çıkıyor arkadaşlarıyla görüşüyor. Bazı kişiler de çok yoğun kaygı yaşayıp evinden dışarı çıkamıyor, kimseyle görüşmüyor. Aslında en sağlıklısı orta yolda davranmak yani aşırı kaygı yapmadan gündelik hayatına tedbir alarak devam edebilmek…
Kişiler korona kaygısıyla baş edebilmek için öncelikle şunu düşünmeli: “Her koronaya yakalanan kişi ölmüyor, herkes bu hastalığı ağır geçirmiyor. Hatta kronik hastalığı olan veya çok yaşlı kişiler bile bu virüsten iyileşebiliyorlar. Hatta iyileşen sayısı ölen kişi sayısından fazla.” Bu aslında polyannacılık değil, gerçekçi düşünmek.
Rollo May; “Kaygı, hayatın anlamını keşfetmek için bize açılan kapıdır” demiş. Ne kadar da anlamlı bir söz… Kişi bu dünyaya hayatın anlamını keşfetmek için gelmiştir. Oysa bizler belki koronadan önce, hayatın anlamını yanlış yerlerde aradık, bizi sevenleri ihmal ettik, kendimizi işimize kariyerimize, dünya hırslarına, şana, maddiyata verdik korona aslında bizi kendimize getirdi, bizi manevi değerlerimize daha çok sahip çıkmaya yöneltti.
İnsan bu dünyada değerlidir ve biriciktir. Her insan hatalar da yapsa değerlidir, önemli olan bu hataları birer deneyim gibi görüp, bunlardan ders çıkarabilmektir. Aslında hayattan anlam çıkarmayı bilen gerçek anlamda yaşayabilir. Hayata bir fotoğrafçı olarak bakmak lazım. Yani fotoğrafçı ne yapar bir şeyin resmini çekmek için önce ona dikkatlice değişik açılardan bakar. Daha sonra fotoğrafını çeker. Biz de kainata gözlemci olarak, her anın değerini bilerek şükrederek anı yaşayarak bakmalıyız.
Biz yetişkinler olarak kaygımızı yönetebilmek için haberleri çok sık izlememeliyiz, sabah ve akşam saatleri arasında korona hakkında bilgi almamız yeterli olacaktır. Aslında haberlere baktığımızda daha çok olumsuz haberlere daha çok ağırlık veriliyor. Hastalığı yenen, iyileşen kişilerin de iyileşme öykülerine daha çok yer verilmeli.
Kişiler özellikle şu zamanlarda, virüs çoğaldı diye gerekli olmadıkça evden pek dışarı çıkamayabilir. Evde kaldığımız süreleri kendimiz için bir fırsata çevirebiliriz. Yeni ve farklı yemek, tatlı tarifleri deneyebilir, okuyamadığımız birikmiş kitaplarımız varsa onları okuyabilir, kendi ruh sağlığımızı geliştirici videolar izleyebilir, çocuklarımızla daha yakından ilgilenebilir, eşimize daha çok zaman ayırabiliriz.
Çok da kendimizi yalnız hissetmemek ve destek almak için değer verdiğimiz kişilerle telefonda kameradan konuşabiliriz.
Çok kaygılı olduğumuzda bunu bastırmak yerine bu kaygıya bedenimizde bir yer açmalıyız. Bunun için kendimize şu soruları sorabiliriz;
Bu kaygım benim neyle ilgili? Aklımdan hangi düşünceler geçiyor? Bu olumsuz gerçekçi olmayan düşüncelerim ne kadar mantıklı? diye düşünmeliyiz. Aklımızdan geçen düşünceleri gökyüzünde yavaşça ilerleyen bulutlar gibi hayal edebiliriz. Bu düşünceler benden ibaret değil, bunlar sadece birer düşünce diye içimizden söyleyebiliriz.
Bu olumsuz kaygımı bedenimde nerede hissediyorum?
Bu kaygının şekli, büyüklüğü, sıcaklığı, rengi nasıl?
Bu kaygıya bir isim verecek olsam ne olurdu?
Enerjimi zamanımı bu kaygıyı düşünerek geçireceğime kendimle veya sevdiklerimle ilgili neler yapabilirim diye düşünebilirsiniz. Bunları yaptığınızda kendinizi kaygının esiri olmaktan çıkarmış olacaksınız ve rahatlayacaksınız.
Kaygınızı yönetebilmeniz ve sağlıklı günler geçirmeniz duasıyla Allah( c.c)’a emanet olunuz.
Kıvanç Tığlı Bulut'un Yeni Akit'te yayımlanan Korona Kaygısı adlı yazısını okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz:
Değerli okuyucular, tüm dünya ve ülkemizde korona salgını tüm hızıyla artmakta… Korona günlerinde çoğu kişiler ya sevdiği kişileri kaybettiler ya da onların hastalık haberlerini duydular. Aslında bu korona süreci, hepimizin yas yaşadığı bir dönem çünkü, virüsün bulaşma korkusu yüzünden sevdiğimiz kişilerle rahatça görüşemiyoruz, onlara sarılamıyoruz. İş hayatımızda da çalışırken, çalışma arkadaşlarımıza karşı mesafeli duruyoruz, bir kişi öksürse hemen ona şüpheyle bakıyoruz. Bu korona süreci aynı zamanda bizleri belirsizliğe sevk ediyor, yani herkes gelecek konusunda kaygılı; “Bu virüs ne zaman biter ya da bitecek mi”, “Yakınlarıma hastalık bulaştırır mıyım”, “Ben de hasta olacak mıyım”, “Her şey eskisi gibi olacak mı” gibi gelecek kaygıları yaşıyoruz.
Korona döneminde bazı kişiler bu virüsü inkar ediyor, bana bir şey olmaz deyip tedbir almadan veya tam almayarak sokağa çıkıyor arkadaşlarıyla görüşüyor. Bazı kişiler de çok yoğun kaygı yaşayıp evinden dışarı çıkamıyor, kimseyle görüşmüyor. Aslında en sağlıklısı orta yolda davranmak yani aşırı kaygı yapmadan gündelik hayatına tedbir alarak devam edebilmek…
Kişiler korona kaygısıyla baş edebilmek için öncelikle şunu düşünmeli: “Her koronaya yakalanan kişi ölmüyor, herkes bu hastalığı ağır geçirmiyor. Hatta kronik hastalığı olan veya çok yaşlı kişiler bile bu virüsten iyileşebiliyorlar. Hatta iyileşen sayısı ölen kişi sayısından fazla.” Bu aslında polyannacılık değil, gerçekçi düşünmek.
Rollo May; “Kaygı, hayatın anlamını keşfetmek için bize açılan kapıdır” demiş. Ne kadar da anlamlı bir söz… Kişi bu dünyaya hayatın anlamını keşfetmek için gelmiştir. Oysa bizler belki koronadan önce, hayatın anlamını yanlış yerlerde aradık, bizi sevenleri ihmal ettik, kendimizi işimize kariyerimize, dünya hırslarına, şana, maddiyata verdik korona aslında bizi kendimize getirdi, bizi manevi değerlerimize daha çok sahip çıkmaya yöneltti.
İnsan bu dünyada değerlidir ve biriciktir. Her insan hatalar da yapsa değerlidir, önemli olan bu hataları birer deneyim gibi görüp, bunlardan ders çıkarabilmektir. Aslında hayattan anlam çıkarmayı bilen gerçek anlamda yaşayabilir. Hayata bir fotoğrafçı olarak bakmak lazım. Yani fotoğrafçı ne yapar bir şeyin resmini çekmek için önce ona dikkatlice değişik açılardan bakar. Daha sonra fotoğrafını çeker. Biz de kainata gözlemci olarak, her anın değerini bilerek şükrederek anı yaşayarak bakmalıyız.
Biz yetişkinler olarak kaygımızı yönetebilmek için haberleri çok sık izlememeliyiz, sabah ve akşam saatleri arasında korona hakkında bilgi almamız yeterli olacaktır. Aslında haberlere baktığımızda daha çok olumsuz haberlere daha çok ağırlık veriliyor. Hastalığı yenen, iyileşen kişilerin de iyileşme öykülerine daha çok yer verilmeli.
Kişiler özellikle şu zamanlarda, virüs çoğaldı diye gerekli olmadıkça evden pek dışarı çıkamayabilir. Evde kaldığımız süreleri kendimiz için bir fırsata çevirebiliriz. Yeni ve farklı yemek, tatlı tarifleri deneyebilir, okuyamadığımız birikmiş kitaplarımız varsa onları okuyabilir, kendi ruh sağlığımızı geliştirici videolar izleyebilir, çocuklarımızla daha yakından ilgilenebilir, eşimize daha çok zaman ayırabiliriz.
Çok da kendimizi yalnız hissetmemek ve destek almak için değer verdiğimiz kişilerle telefonda kameradan konuşabiliriz.
Çok kaygılı olduğumuzda bunu bastırmak yerine bu kaygıya bedenimizde bir yer açmalıyız. Bunun için kendimize şu soruları sorabiliriz;
Bu kaygım benim neyle ilgili? Aklımdan hangi düşünceler geçiyor? Bu olumsuz gerçekçi olmayan düşüncelerim ne kadar mantıklı? diye düşünmeliyiz. Aklımızdan geçen düşünceleri gökyüzünde yavaşça ilerleyen bulutlar gibi hayal edebiliriz. Bu düşünceler benden ibaret değil, bunlar sadece birer düşünce diye içimizden söyleyebiliriz.
Bu olumsuz kaygımı bedenimde nerede hissediyorum?
Bu kaygının şekli, büyüklüğü, sıcaklığı, rengi nasıl?
Bu kaygıya bir isim verecek olsam ne olurdu?
Enerjimi zamanımı bu kaygıyı düşünerek geçireceğime kendimle veya sevdiklerimle ilgili neler yapabilirim diye düşünebilirsiniz. Bunları yaptığınızda kendinizi kaygının esiri olmaktan çıkarmış olacaksınız ve rahatlayacaksınız.
Kaygınızı yönetebilmeniz ve sağlıklı günler geçirmeniz duasıyla Allah( c.c)’a emanet olunuz.