Dünyayla tüm bağları kesilmiş ‘Körler Ülkesi’ne bir gün kazara Nunez adında bir dağcı düşer.
Nunez için o kazara düştüğü yerin efsanelerini duyduğu “Körler Ülkesi” olduğunu anlaması uzun sürmez. Zira köyde herkes kördür.
Nunez körlere görmenin ve hakikatin ne olduğunu bir türlü anlatamaz. İkna etmekte başarılı olamaz. Ne kadar uğraştıysa da görmenin ne olduğuna, onların zannettiğinden başka bir dünyanın var olduğuna ikna edemez. Ve nihayetinde körler Nunez’i köyün doktoruna götürmeye karar verirler.
Körler Ülkesi’nin doktoru, Nunez’e teşhisini koyar ve; “buna delilik isabet etmiştir. Bundan dolayı da hakikatleri görememektedir. Ve bunun nedeni de bizlerde olmayan gözleridir” der.
Gözleri alındığında/kör edildiğinde tamamen akıl sağlığına kavuşacak ve örnek bir vatandaş olacağı düşüncesiyle Nunez’in gözlerini oymak isterler ancak Nunez ellerinden zor bela kurtulur ve o köyden uzaklaşır.
Uzaklaşırken de hakikate kulaklarını tıkayan kör köylüler hakkında ve o köyün durumu ile ilgili şu sözleri sarf eder: “Körler Ülkesi’nde görmek bir suç, hatta onlara göre hastalıktır ve o insanlarla birlikte yaşayabilmek için ‘görme hastalığından’ kurtulmak yani kör olmak gerekir.”
Tıpkı hikayedeki körler gibi bugün de hayatından memnun, toplumsal gidişatı kanıksamış ve statükoya boyun eğmiş, daha huzurlu bir hayata gözleri kapalı statik zihniyetli insanlar var.
Bunun yanında tıpkı hikayedeki gözleri gören kahramanda olduğu gibi, gözleri ve gönülleri kapalı topluma karanlıkların alternatifi aydınlığı, dalaletin alternatifi sırat-ı müstakimi gösteren kahramanlar da var…
Gözleri oyulmak, dışlanmak, dahası cezalandırılmak pahasına da olsa hayatın Kapitalizmin karanlığından ibaret olmadığını, İslam’ın vaad ettiği daha aydınlık bir dünyanın olduğunu anlatmaya devam eden yiğitler var…
Var olmaya da devam edecek; körler bizi anlamasa da, hasta olduğumuzu düşünseler de ve kendilerine benzetmek adına gözlerimizi oymaya kalksalar da...
Abdullah İmamoğlu
Nunez için o kazara düştüğü yerin efsanelerini duyduğu “Körler Ülkesi” olduğunu anlaması uzun sürmez. Zira köyde herkes kördür.
Nunez körlere görmenin ve hakikatin ne olduğunu bir türlü anlatamaz. İkna etmekte başarılı olamaz. Ne kadar uğraştıysa da görmenin ne olduğuna, onların zannettiğinden başka bir dünyanın var olduğuna ikna edemez. Ve nihayetinde körler Nunez’i köyün doktoruna götürmeye karar verirler.
Körler Ülkesi’nin doktoru, Nunez’e teşhisini koyar ve; “buna delilik isabet etmiştir. Bundan dolayı da hakikatleri görememektedir. Ve bunun nedeni de bizlerde olmayan gözleridir” der.
Gözleri alındığında/kör edildiğinde tamamen akıl sağlığına kavuşacak ve örnek bir vatandaş olacağı düşüncesiyle Nunez’in gözlerini oymak isterler ancak Nunez ellerinden zor bela kurtulur ve o köyden uzaklaşır.
Uzaklaşırken de hakikate kulaklarını tıkayan kör köylüler hakkında ve o köyün durumu ile ilgili şu sözleri sarf eder: “Körler Ülkesi’nde görmek bir suç, hatta onlara göre hastalıktır ve o insanlarla birlikte yaşayabilmek için ‘görme hastalığından’ kurtulmak yani kör olmak gerekir.”
Tıpkı hikayedeki körler gibi bugün de hayatından memnun, toplumsal gidişatı kanıksamış ve statükoya boyun eğmiş, daha huzurlu bir hayata gözleri kapalı statik zihniyetli insanlar var.
Bunun yanında tıpkı hikayedeki gözleri gören kahramanda olduğu gibi, gözleri ve gönülleri kapalı topluma karanlıkların alternatifi aydınlığı, dalaletin alternatifi sırat-ı müstakimi gösteren kahramanlar da var…
Gözleri oyulmak, dışlanmak, dahası cezalandırılmak pahasına da olsa hayatın Kapitalizmin karanlığından ibaret olmadığını, İslam’ın vaad ettiği daha aydınlık bir dünyanın olduğunu anlatmaya devam eden yiğitler var…
Var olmaya da devam edecek; körler bizi anlamasa da, hasta olduğumuzu düşünseler de ve kendilerine benzetmek adına gözlerimizi oymaya kalksalar da...
Abdullah İmamoğlu