Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Yeni Konu Kalbi Yönetmek Ne Kadar Mümkün?

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,289
Çözümler
1
Tepkime puanı
37,966
Puanları
113
Kalbi Yönetmek Ne Kadar Mümkün?

353_030320190025_961293430.jpg

Mehmet Lütfi Arslan


Kalbi yönetmenin zarureti şurada; ne giriyorsa kalp anında onun halini alıyor. Bekçi uyanık olacak. Herkesi almayacak. Kararlı olacak. Şaştığı anda bilecek ki kalp Rahman’ın parmakları arasındadır.
Gözleri gök kadar derin Genç içeri girdiğinde Burhan birkaç arkadaşı ile hararetli bir sohbetin içindeydi.

- Bu neye benzer biliyor musunuz? İmanın yüzünüzde, gözünüzde bir izi olacak. En sevdiğiniz gıdanın bıraktığı tesir gibi. Susuz kalmışsınız, ilk yudum nasıl tatlı gelir, değil mi? O tadı yüzünüz, gözünüz, her yeriniz hissetmez mi? Sizi izleyen de hisseder o tesiri. İşte imanın tadı budur. Halavet yani… O tadı tatmanın yolu sevmekten geçer. Üç şartı var: Allah ve Rasûlü her şeyden ve herkesten daha sevgili olacak. Sevilen Allah için sevilecek. Bir de işte bu sevilenler ve sevgi sebebinden ayrı kalmak ateşe atılmak gibi kötü görülecek.

- İki sevgi, bir nefret dedi gruptan birisi.

- Neyi sevdin, niye sevdin ve neden nefret ettin? Dikkat edin; hepsi kalple ilgili. İmanın tadı kalbi yönetmekten geçiyor.

Burhan birden Genç’e döndü:

- Söyle bakalım, kalp yönetilebilir mi?

Genç aniden gelen soru ile şaşırmıştı ama ilk aklına geleni söylemekten de çekinmedi:

- Sanmam, çünkü kalp, dönüp duran tabiatı ile bilinmez mi? Bukalemun gibi bir şeydir kalp, nasıl yönetilebilir ki? Hem “gönül ferman dinlemez” diye boşuna dememişler.

- İlginç. Doğrusu insan senin yaşında birisinden tam tersini duymayı bekliyor. “İstediğimi severim, istediğimi sevmem, tabii ki yönetirim, kalbim benim kalbim” diyebilmeni mesela…

Aslında Genç de tam böyle düşünüyordu. Ama “kalbi yönetmek” kulağına o kadar iddialı gelmişti ki, bunu yapabiliyor olsa bile söze dökmeye cesaret edemezdi herhalde. Açıkçası ifadeden de ürkmüştü. O an bir hadis geldi aklına:

- İnsanın kalbi Rahman’ın parmakları arasında değil midir?

Burhan tebessüm etti:

- Öyledir. Allah kişi ile kalbinin arasına da girer; bu da ayet.

Genç, kalbin yönetilemez oluşuna dair gerekçelerin kâfi geldiğini düşünerek sustu. Ortalığı sessizliğin kaplaması Genç’i, Hâkim’in çok sevdiği sükût haline götürdü. “Dil susunca dîl (gönül) konuşurmuş” sözünü de ondan işitmişti. Sustuğunda da işittiği şey gönlün lisanı mıydı? Bu lisana sessizliğin kendine mahsus sesi adını takmıştı. Bu yalnız olduğunda farklı, birlikte susmanın faydasını bilenlerle olunduğunda farklı bir sesti. Aslında aynı tını söz konusuydu, ama ancak ikincisinde kalbinin harekete geçtiğini düşünürdü.

Sessizliği oradakilerin izin isteyip kalkması bozdu. Burhan arkadaşlarını yerinden kalkmayıp elini göğsüne götürerek uğurladı. Yalnız kaldıklarında sessizlik bir müddet daha devam etti. Kalbi çalışmaya mı başlamıştı? Aşina olduğu tınıya kalbi de eşlik ediyordu. Nefesi de bir ahenk tutturmuştu. Şimdi sıra kalbindeki hareketlenmenin bütün göğsünü sarmasındaydı. Vücudunun belli belirsiz hareketinin bu tınıya eşlik ettiğini fark ettiğinde kendini toparlar ve fiziki hareketliliğini engellerdi. Niye bilmiyordu ama içindeki hareketlenmenin dışa taşmaması gerektiğini düşünüyordu. Ritmik sallanmayı, içteki enerjinin dışa salınımı gibi görüyordu. Bir tür boşalma… Hâlbuki boşalacak değil dolacak zamandı zaman. O ara bir yakınından işittiği söz düştü hatırına: “Zaten boş çuvalımız. Bir de biz ilave delik açmasak…”

Acaba Burhan neyin, ne kadar farkındaydı? Muhatabının yere bakan bakışlarında bir cevap aradı. Burhan başını kaldırmıyor ve bunda ısrar ediyordu sanki. Neden sonra göz göze geldiler. O an Genç, aradığı cevabın meşguliyeti ile zaten bir müddettir kalbinden kopmuş olduğunu fark etti. Demin neredeydi, şimdi nereye gelmişti? Biraz önce sessizliğin sesi ile meşgul iken zihni ve bittabi kalbi nasıl da farkına varmadan Burhan’la ilgili bir soruya kaymıştı.

Ama daha ilginci gözlerinin o kayıtsız nazara çarpıp tuzla buz olmasıydı. Aradığına yönelik istek sert bir kütle ile çarpıştığında parçalanan ince buz taneleri gibi dağılmıştı Burhan’ın bakışıyla. Nasıl bir ifadeydi o öyle? Her şeyin farkında ve fakat bu farkındalığın fark edilmesini sorgulayan, dahası ne tür bir fark oluşturacağının da bir önemi olmadığını sert bir şekilde muhatabına hissettiren o nazar… Sonraları bu durumu “sert kayıtsızlık” diye ifadeye dökecekti. Haberi olmamaktan fazla bir şeydi bu. Önem vermemek, dahası önem vereni önemsememek şeklinde bir duruş. Bir tür mesafe ayarı… Bir istiğna hali. “Senin durduğun yerde değilim, seninle değilim, senin değilim, sen değilim, değilim, gördüğün değilim, görmek istediğin değilim, bu şekilde görme ve görünmede hiç değilim, hiçte değilim, hiç de değilim, değilim derdinde hiç değilim.”

Burhan mı konuşuyordu?

- Allah insan ile kalbi arasına girer ne demek? Hiçbir şeyi gizleyemez, saklayamazsın, bu net. Demek ki samimi olacağız, başka çare yok. Arı, duru ve saf… Öncekiler buna gıll ü guşsuz derlerdi. Gıll ü gûş tam bir keşmekeş halidir; gönül dardır, zihin çöplüktür. Bu durumda dizgin düşmanın eline geçmiştir. Bize bebek safiyeti lazım. Ama bu siyasetsiz olmayacağız anlamına gelmez. Bir dileğimiz var. Döndüğümüz bir taraf… Kapı açılsın diye beklediğimiz bir yön… Orası kalbimizi sabitleyeceğimiz yerdir. Yönetmek işte bunu yönetmektir.

Genç o anda kalbi yönetmenin aslında sözü yönetmek gibi bir şey olduğunu düşündü. Nasıl sözü dönüp dolaşıp bir maksada bağlamak mümkünse kalbi de bir hep aynı adrese çıkan bir yerde tutmak mümkündü.

- Kalbi yönetmeyi kapı bekçiliği yapmaya benzetiyorum. Ne giriyor, niye giriyor, nasıl giriyor kapıcı bilir, bilmelidir, çünkü görevi budur. Kalp kapısı 7/24 çalışır. Bekçi de öyle olacak. Diğer türlü hırlı da çok hırsız da…

Genç güldü:

- Hırlı girsin canım, sıkıntı yok.

Burhan da güldü:

- Yok, o da girmesin. Ona da vakit yok.

Genç neye vakit yoktu, bunu sorgulamadı. Hırlıyı hayırlı olarak anlıyor, dolayısıyla kalbe girmesinde bir beis görmüyordu. Ama Burhan farklı düşünüyordu. “Ne düşünüyor, bir vakti var, mim koyayım, gün gelir sorumun cevabını alırım şüphesiz.”

- Kalbi yönetmenin zarureti şurada; ne giriyorsa kalp anında onun halini alıyor. Bekçi uyanık olacak. Herkesi almayacak. Kararlı olacak. Şaştığı anda bilecek ki kalp Rahman’ın parmakları arasındadır. Bu tespit Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem bir duasına şaşıran Enes radıyallahu anh’a verdiği cevaptır aslında. “Ey kalpleri evirip çeviren Allahım, kalbimi dininde sabit kıl” diye dua ettiğinde Hz. Enes, “Ya Rasulallah, biz sana ve getirdiklerine inandık, sen bizim hakkımızda korkuyor musun” diye sormuştu. O En Güzel İnsan da işte bu cevabı vermişti: “Evet, kalpler Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onları dilediği gibi çevirir.”

Burhan biraz öne eğildi ve gözlerini kısarak konuşmaya devam etti:

- Dikkat ettin mi Rahman geçiyor hadiste. Rahmeti her şeyi aşmış olanın kalplere tasarrufu da rahmet boyutu ile olur çok zaman. Ama belli de olmaz. Aksi de varittir. O aynı zamanda tuzak kuranların en hayırlısıdır. Hoş, tuzak da olsa her şey yine kendisine çıkar ama insan burada sürçmüştür hep. Doğru yola girip de emniyet üzere yaşamak diye bir şey yoktur. Hep teyakkuzda yaşamak ve tetikte durmak gerekir. İstikameti bulduktan sonra eğrilmemek isteyen hep bu teyakkuz hali ile yakaracak ve rahmet isteyecek ki doğru yoldan çıkanlardan olmasın.

Genç o akşam günlüğüne şu notu düştü:

“Kalbi yönetmek kalbin içine gireni yönetmek kadar, kalbi çevreleyenleri de kontrol etmeyi gerektirir. Kir, pas ve cüruf içinde yaşayanın kalbinin bekçisi olması nereye kadar? Hep kötü ile muhatap olan bir müddet sonra ayarı kaçırır. Ayarın kaçması iyinin iyi, kötünün kötü olarak görülmemesidir. Kalbin afeti tam da budur işte. Ayarı kaçırmamak için hep iyinin derdinde yaşamalı, iyileri aramalı, iyilerle olmalı ve iyilerden olmaya çalışmalıdır. O zaman imanın tadı bir lezzet işareti olarak elde, gözde, yüzde belirir ve temas ettiğine fer olur.” Genç Dergi

www.forumkalemi.com
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar