- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Bu kullanıcı banlanmıştır. ForumKalemi.CoM
Kuran-ı Kerim, hayatı ibadet tadında yaşamayı öğretiyor bize. İbadetlerimizde ihsan kıvamını aramayı. Herkesi gücü yettiğince iyilik yapmaya çağırıyor. İyiliğin ne olduğunu ve ne olmadığını tarif ediyor:
İyilik, yönünüzü doğuya veya batıya çevirmekten ibaret değildir (1) fermânıyla önümüze nihâyetsiz ufuklar açıyor. Birr kelimesiyle ifade ediyor iyiliği.
Sevdiklerinizden infâk etmedikçe gerçek anlamda iyiliğe ulaşamazsınız, buyuruyor. (A. İmrân. 3/92) Hakiki manada iyiliğin, takvâ ile mümkün olduğunu (2) buyuruyor. Birr ve takvâ hedeflerine ulaşmak için yardımlaşmanın gerekliliğine (3) işaret ediyor.
Sevgili Peygamberimiz; "birrin güzel ahlak olduğu" (4) ifadesiyle iyiliği; güzel ve hayırlı olan her işi dahil edebileceğimiz bir hizmet alanı şeklinde tarif ediyor. Yarım hurma ile de olsa tasadduk etmeyi, bir tebessümle gönüller fethetmeyi öğretiyor. Alemleri aydınlatan nûruyla iyiliği iyilikle yapmanın yolunu gösteriyor. Daima veren el olmayı tavsiye ediyor ümmetine. Malından, ilminden, sözünden, zamanından, herkesin kudretince infak etmesini, vermenin hazzını yaşamasını istiyor.
Ancak dinin hayat bahşeden öğütleri sadece genel hükümlerden ibaret değil. O, herkese konumuna göre sorumluluklar veriyor. Anne-babaya ayrı, evlada ayrı, ilim sahiplerine ayrı vazifeler verdiği gibi, ümmetin zenginlerine de yoksulları gözetmeyi, Allah'ın kendisine bahşettiğinden muhtaçlara infâk etmeyi emrediyor.
Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde âdâbı tavsîf olunarak teşvik edilen infak ile İslam'ın, mü'minleri buluşturmak istediği belirli hedefleri vardır. Bunlardan biri, insanlar arasında sevgi, saygı ve hoş görüyü canlı tutmak ise, bir diğeri; yoksulu istemekten -nefret edercesine- uzak tutmaktır.
Söz kunusu hedefler cümlesinden burada söyleyeceğimiz sözün özeti şudur ki; İslâm, insânî ilişkilerin mihenk noktalarından birini oluşturan infâk ve yardımlaşma konusunda, bu işin her iki tarafında duran insanla yakından ilgilenir. Yardıma muhtaç durumda olanı, edebin vakur saraylarında tutmak istediği gibi, veren el konumunda olanı da infâk âdâbının nezaketiyle sımsıkı bağlamak ister. Mülk Allah'ındır hükmünü hiç unutmayacağı bir şekilde zihnine nakşetmesini emreder.
Vermeden vermeye fark olduğunu belirtir. Ve sonunda iyi neticeleri olan vermeye, ihsan mertebesine ulaşacak sıcak, samimi, mütevazi bir infâka teşvik eder. Bu konuda âyetlerde çizilen ibret tablolarına, Hz. Peygamber'in ikazlarına riâyet etmeyenlerin amellerinin boşa çıktığını sık sık hatırlatır.
* * *
Bu gün burada, okuyup tefekkür etmekle bir berekete vesile olacağını ve hayırlarımıza hayır katacağını ümit ettiğimiz âyet-i kerimeler Bakara Sûresi'nde (261 ila 271) bulunuyor.
Maddî işlerle yoğrulmaktan daraldığımız vakitlerde ya da tasadduk ve infâka niyet ettiğimizde bu âyetleri okumanın, gönlümüze inşirah vereceğine inanıyoruz.
Ki orada infâk eden mü'minlere yönelik altın öğütler var. Şefkatli bir baba gibi olmayı öğretiyor Rabbimiz. Beliğ ifadelerle, emsalsiz örnekler getiriyor. Hiç eskimeyen ebedî misallerle şu fani dünyadan ebed yurduna, sonsuz saadetlere ulaşan yolun krokisini sunuyor:
Allah yolunda sarf ettiğini, verdiğinin başına kakmayan ve eziyet etmeyenlerin Rableri katında mükafatları olduğunu, onlar için korku ve hüzün olmadığını müjdeliyor.
Allah'ın rızasını kazanmak ve kalblerindeki imanı kökleştirmek için mallarını harcayanlardan övgüyle söz ediyor.
Sevgili Peygamberimiz; yoksullara kol kanat geren infâk ehlini, İslam âdâbının inceliklerine riayete çağırıyor. Mü'minlerin hayr u hasenâtı ibtal olunmasın, amelleri boşa gitmesin diye makbul olan infâkın şartlarını bir bir tâdâd ediyor:
Malın iyisinden sağ elle vermeyi, infâkı gizlice yapmayı, verdiğinden bir karşılık beklememeyi, riya ve gösterişten uzak durmayı, Allah'ın ismini zikrederek vermeyi, verdiğini başa kakmamayı öğretiyor ümmetine.
Onun misk ü anber kokan sözlerinden anlıyoruz ki; riyakarlık, yaptığını başa kakma ve cimrilikten kaynaklanan davranışlardan bir nebze bile üzerine sıçramış olması, infâk eden mü'min için pek mühim bir nâkısadır. Halbuki ona yaraşan, iyiliği Kur'ân-ı Kerim'de övüldüğü tarzda yapmaktır. Çünkü o, infâkı iyilikle işlemeyi öğretiyor bize.
Yukarıda özetle manalarına değindiğimiz âyetler arasında, mealini sözün tam da burasında söylemek istediğimiz bir âyet-i kerime var ki, onun üzerinde husûsen düşünmemiz gerekiyor.
Ki orada Rabbimiz; güzel bir söz söylemenin ve affetmenin, peşinden eziyet gelen sadakadan hayırlı olduğunu (5) beyân ediyor. Maddi bir değeri ifade eden sadakayı, manevi kıymetler dünyasından güzel söz söyleme ve affetme ile mukayese ediyor.
Şimdi, bunu anlamak için durup düşünmeye ihtiyacımız var:
Âyet-i kerîmede güzel sözün ve affediciliğin, bir insan için başa kakılan sadakadan daha yararlı olduğu belirtilmiş. Bu nasıl olur?
Bir insan tasavvur edelim ki, kendisine uzatılacak bir yardım eline şiddetle ihtiyacı var. Karnı aç, barınacak bir mekanı, başını sokacağı bir hanesi yok. Giyecek elbiseye muhtaç. Kendisine en ufak bir yardımda bulunacak kişiye sevgiyle ışıyor gözleri. Minnetle bakıyor veren elin sahibine. Fakrın ve acziyetin acımasız pençesinde kıvranıyor. Yoktan yonga kopmaz diyen atalarımızın tarif ettiği hali yaşıyor. Elinde avucunda hiç bir şeyi kalmamış.
Aslî ihtiyaçlarını karşılamak uğruna bütün çareleri tükenmiş öyle bir insan düşünelim ki, onun şu iki şey arasındaki tercihini tasavvur edeceğiz.
Dünyanın en güzel sözleri, eşi-menendi bulunmaz âlicenaplık örnekleriyle, en basit bir mâlî yardımı, ekmeği, suyu terazinin iki ayrı kefesine koyalım. Bu insan bunlardan hangisini tercih eder diye sormak bile abes olmaz mı?
Karnı aç olan, ihtiyaç içinde kıvranan insan için en güzel sözlerin, büyüleyici cümlelerin, dinleyeni mest eden şiirlerin ve affediciliğin değeri, sıfırdır diyebiliriz. Kitaplar dolusu sözlerin bir lokma kuru ekmek kadar kıymeti yoktur onun nazarında.
İşte Rabbimiz bunu örnek veriyor bize. Başa kakılan iyiliğin, ardısıra ezâ-cefâ gelen sadakanın hiç hükmünde olduğunu anlamamız için böyle bir misal getiriyor.
Bir güzel söz ve affedicilik, ardından eza gelen sadakadan hayırlıdır, fermanıyla infâk eden müslümanı dikkatli davranmağa çağırıyor.
* * *
Kur'ân-ı Kerim'in her çağın mü'minlerine öğüt veren bir feyiz kaynağı olduğuna inanan ve ondaki her ayetin kendisine husûsi bir hatırlatmada bulunduğuna iman edenler; yaptığı iyilikleri, infâkı sadece Rızâ-yı Bârî'ye mahsus kılma ve asla gösterişe meyletmeme noktasında gerekli hassasiyete sahip olup olmadığını hesap etmek durumundadır. Böylesi bir muhasebeyi belli aralıklarla tekrarlamanın gerekli olduğuna inanıyoruz.
İnanıyoruz ki, Yüce Kitabımız'ın emirleriyle Sevgili Peygamberimiz'in uygulamalarına benzerliğini yitirmemesi için; yapılan infâkın, hayr u hasenâtın da ayrıca iyiliğe, iyilikle takip edilmeye ihtiyacı var.
Allah'ım! yaptığımız her işi iyilikle ve güzellikle yapmaya, ve onlarla ilgili âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerden ibret ışıkları almağa bizleri muvaffak eyle. Âmin.
Cafer Durmuş
Dipnotlar: 1) Bakara 2/177. 2) Bakara 2/189. 3) Bk. Maide 5/2. 4) Bk.Keşfü'l-Hafâ H. No 901. 5) Bakara. 2/263.
İyilik, yönünüzü doğuya veya batıya çevirmekten ibaret değildir (1) fermânıyla önümüze nihâyetsiz ufuklar açıyor. Birr kelimesiyle ifade ediyor iyiliği.
Sevdiklerinizden infâk etmedikçe gerçek anlamda iyiliğe ulaşamazsınız, buyuruyor. (A. İmrân. 3/92) Hakiki manada iyiliğin, takvâ ile mümkün olduğunu (2) buyuruyor. Birr ve takvâ hedeflerine ulaşmak için yardımlaşmanın gerekliliğine (3) işaret ediyor.
Sevgili Peygamberimiz; "birrin güzel ahlak olduğu" (4) ifadesiyle iyiliği; güzel ve hayırlı olan her işi dahil edebileceğimiz bir hizmet alanı şeklinde tarif ediyor. Yarım hurma ile de olsa tasadduk etmeyi, bir tebessümle gönüller fethetmeyi öğretiyor. Alemleri aydınlatan nûruyla iyiliği iyilikle yapmanın yolunu gösteriyor. Daima veren el olmayı tavsiye ediyor ümmetine. Malından, ilminden, sözünden, zamanından, herkesin kudretince infak etmesini, vermenin hazzını yaşamasını istiyor.
Ancak dinin hayat bahşeden öğütleri sadece genel hükümlerden ibaret değil. O, herkese konumuna göre sorumluluklar veriyor. Anne-babaya ayrı, evlada ayrı, ilim sahiplerine ayrı vazifeler verdiği gibi, ümmetin zenginlerine de yoksulları gözetmeyi, Allah'ın kendisine bahşettiğinden muhtaçlara infâk etmeyi emrediyor.
Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde âdâbı tavsîf olunarak teşvik edilen infak ile İslam'ın, mü'minleri buluşturmak istediği belirli hedefleri vardır. Bunlardan biri, insanlar arasında sevgi, saygı ve hoş görüyü canlı tutmak ise, bir diğeri; yoksulu istemekten -nefret edercesine- uzak tutmaktır.
Söz kunusu hedefler cümlesinden burada söyleyeceğimiz sözün özeti şudur ki; İslâm, insânî ilişkilerin mihenk noktalarından birini oluşturan infâk ve yardımlaşma konusunda, bu işin her iki tarafında duran insanla yakından ilgilenir. Yardıma muhtaç durumda olanı, edebin vakur saraylarında tutmak istediği gibi, veren el konumunda olanı da infâk âdâbının nezaketiyle sımsıkı bağlamak ister. Mülk Allah'ındır hükmünü hiç unutmayacağı bir şekilde zihnine nakşetmesini emreder.
Vermeden vermeye fark olduğunu belirtir. Ve sonunda iyi neticeleri olan vermeye, ihsan mertebesine ulaşacak sıcak, samimi, mütevazi bir infâka teşvik eder. Bu konuda âyetlerde çizilen ibret tablolarına, Hz. Peygamber'in ikazlarına riâyet etmeyenlerin amellerinin boşa çıktığını sık sık hatırlatır.
* * *
Bu gün burada, okuyup tefekkür etmekle bir berekete vesile olacağını ve hayırlarımıza hayır katacağını ümit ettiğimiz âyet-i kerimeler Bakara Sûresi'nde (261 ila 271) bulunuyor.
Maddî işlerle yoğrulmaktan daraldığımız vakitlerde ya da tasadduk ve infâka niyet ettiğimizde bu âyetleri okumanın, gönlümüze inşirah vereceğine inanıyoruz.
Ki orada infâk eden mü'minlere yönelik altın öğütler var. Şefkatli bir baba gibi olmayı öğretiyor Rabbimiz. Beliğ ifadelerle, emsalsiz örnekler getiriyor. Hiç eskimeyen ebedî misallerle şu fani dünyadan ebed yurduna, sonsuz saadetlere ulaşan yolun krokisini sunuyor:
Allah yolunda sarf ettiğini, verdiğinin başına kakmayan ve eziyet etmeyenlerin Rableri katında mükafatları olduğunu, onlar için korku ve hüzün olmadığını müjdeliyor.
Allah'ın rızasını kazanmak ve kalblerindeki imanı kökleştirmek için mallarını harcayanlardan övgüyle söz ediyor.
Sevgili Peygamberimiz; yoksullara kol kanat geren infâk ehlini, İslam âdâbının inceliklerine riayete çağırıyor. Mü'minlerin hayr u hasenâtı ibtal olunmasın, amelleri boşa gitmesin diye makbul olan infâkın şartlarını bir bir tâdâd ediyor:
Malın iyisinden sağ elle vermeyi, infâkı gizlice yapmayı, verdiğinden bir karşılık beklememeyi, riya ve gösterişten uzak durmayı, Allah'ın ismini zikrederek vermeyi, verdiğini başa kakmamayı öğretiyor ümmetine.
Onun misk ü anber kokan sözlerinden anlıyoruz ki; riyakarlık, yaptığını başa kakma ve cimrilikten kaynaklanan davranışlardan bir nebze bile üzerine sıçramış olması, infâk eden mü'min için pek mühim bir nâkısadır. Halbuki ona yaraşan, iyiliği Kur'ân-ı Kerim'de övüldüğü tarzda yapmaktır. Çünkü o, infâkı iyilikle işlemeyi öğretiyor bize.
Yukarıda özetle manalarına değindiğimiz âyetler arasında, mealini sözün tam da burasında söylemek istediğimiz bir âyet-i kerime var ki, onun üzerinde husûsen düşünmemiz gerekiyor.
Ki orada Rabbimiz; güzel bir söz söylemenin ve affetmenin, peşinden eziyet gelen sadakadan hayırlı olduğunu (5) beyân ediyor. Maddi bir değeri ifade eden sadakayı, manevi kıymetler dünyasından güzel söz söyleme ve affetme ile mukayese ediyor.
Şimdi, bunu anlamak için durup düşünmeye ihtiyacımız var:
Âyet-i kerîmede güzel sözün ve affediciliğin, bir insan için başa kakılan sadakadan daha yararlı olduğu belirtilmiş. Bu nasıl olur?
Bir insan tasavvur edelim ki, kendisine uzatılacak bir yardım eline şiddetle ihtiyacı var. Karnı aç, barınacak bir mekanı, başını sokacağı bir hanesi yok. Giyecek elbiseye muhtaç. Kendisine en ufak bir yardımda bulunacak kişiye sevgiyle ışıyor gözleri. Minnetle bakıyor veren elin sahibine. Fakrın ve acziyetin acımasız pençesinde kıvranıyor. Yoktan yonga kopmaz diyen atalarımızın tarif ettiği hali yaşıyor. Elinde avucunda hiç bir şeyi kalmamış.
Aslî ihtiyaçlarını karşılamak uğruna bütün çareleri tükenmiş öyle bir insan düşünelim ki, onun şu iki şey arasındaki tercihini tasavvur edeceğiz.
Dünyanın en güzel sözleri, eşi-menendi bulunmaz âlicenaplık örnekleriyle, en basit bir mâlî yardımı, ekmeği, suyu terazinin iki ayrı kefesine koyalım. Bu insan bunlardan hangisini tercih eder diye sormak bile abes olmaz mı?
Karnı aç olan, ihtiyaç içinde kıvranan insan için en güzel sözlerin, büyüleyici cümlelerin, dinleyeni mest eden şiirlerin ve affediciliğin değeri, sıfırdır diyebiliriz. Kitaplar dolusu sözlerin bir lokma kuru ekmek kadar kıymeti yoktur onun nazarında.
İşte Rabbimiz bunu örnek veriyor bize. Başa kakılan iyiliğin, ardısıra ezâ-cefâ gelen sadakanın hiç hükmünde olduğunu anlamamız için böyle bir misal getiriyor.
Bir güzel söz ve affedicilik, ardından eza gelen sadakadan hayırlıdır, fermanıyla infâk eden müslümanı dikkatli davranmağa çağırıyor.
* * *
Kur'ân-ı Kerim'in her çağın mü'minlerine öğüt veren bir feyiz kaynağı olduğuna inanan ve ondaki her ayetin kendisine husûsi bir hatırlatmada bulunduğuna iman edenler; yaptığı iyilikleri, infâkı sadece Rızâ-yı Bârî'ye mahsus kılma ve asla gösterişe meyletmeme noktasında gerekli hassasiyete sahip olup olmadığını hesap etmek durumundadır. Böylesi bir muhasebeyi belli aralıklarla tekrarlamanın gerekli olduğuna inanıyoruz.
İnanıyoruz ki, Yüce Kitabımız'ın emirleriyle Sevgili Peygamberimiz'in uygulamalarına benzerliğini yitirmemesi için; yapılan infâkın, hayr u hasenâtın da ayrıca iyiliğe, iyilikle takip edilmeye ihtiyacı var.
Allah'ım! yaptığımız her işi iyilikle ve güzellikle yapmaya, ve onlarla ilgili âyet-i kerîme ve hadis-i şeriflerden ibret ışıkları almağa bizleri muvaffak eyle. Âmin.
Cafer Durmuş
Dipnotlar: 1) Bakara 2/177. 2) Bakara 2/189. 3) Bk. Maide 5/2. 4) Bk.Keşfü'l-Hafâ H. No 901. 5) Bakara. 2/263.