- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,685
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,610
- Puanları
- 113
İşte benim kovid hikayemin kendisinde özetlendiği minik limon ağacım. Ersin bey pozitif olduğunu öğrendiğinde yaşadığımız moral bozukluğu sırasında sipariş etmiş onu. Limon çiçeği kokusuna olan düşkünlüğümü bildiği için. Minik ağacımın yola çıktığı tarih ise hayatımın en zor gecelerinden birinin sabahında soluğu hastanede alıp, pozitif olduğumu öğrendiğim tarih. Ersin beyin durumu kötüleyince hastaneye yatış yapacağımız için bir yandan hazırlık yapıp bir yandan evi toparlamaya çalışırken haberim oldu varlığından. Normalde o gün teslim edilecekmiş. Kargo elemanına hastaneye yatış yapacağımızı bu nedenle eve getirmemelerini söyledik. Çok da beklemeyeceğim bir jest yaptılar ve Başakşehir nere, Kartal nere? Minik ağacımı Kartal’daki hastane odamıza getirdiler. Her sabah ona bakarak uyandık. Çıkarken de kucaklayıp evimize getirdik. Evde o da toparlamaya başladı sanki bizimle birlikte..
İnsanların “bu kadar da yapma” diye sürekli uyardığı, sitem ettiği kadar titiz bir insanım. Belki 10 yıldan fazladır bidonla kolonya alan mesela… Kalabalık ortamlarda maske takmak isteyip insanların ‘ölümcül hasta galiba’ bakışları ve kaçış tedirginlikleri yüzünden takamayan ama başörtüsünün bir kenarını her daim maske niyetine kullanan… Eve dışarıdan gelen her şeyi havalandıran, işleme tabi tutup eve öyle alan… Hayatındaki en sevdiği üç kelimeden biri “mesafe” olacak kadar merdümgiriz; Robinson Crusoe’nun adasına taş çıkartacak kadar evinde, odasında yaşamaya düşkün, evden çalışmayı her şeyden daha çok seven biri… Doğal karantina bir nevi... Yani corona musibeti ile hayatımıza giren şeylerin beni çok da zorlamadığını açıkça söyleyebilirim. (Market saatleri kısıtlaması dışında..) Maskeden, mesafeden, hijyenden, hayatı eve sığdırmaktan yana hiçbir zorum yoktu. “Sen de korona olursan herkes olur” diyorlardı. Koronanın ülkemize giriş yaptığı günden bu yana toplu taşıma kullanmadım, tüm kapalı alan davetlerini geri çevirdim, dışarıda olmamı gerektiren işlerimi dondurdum, evde kendime güvenli bir alan oluşturdum… Sanıyordum… Virüs beni evimde buldu ? Eşim dışarıdan eve iş getirmişti. Bu satırları da bu niyetle yazıyorum işte. Belki bir cümlesinin birine bir faydası dokunur, bir kapı açar, bir fikir verir diye. Bir tecrübe aktarımı yapmak istiyorum ve ilk söyleyeceğim şey de bu uzun girişle ilgili: virüsün size nereden, nasıl bulaştığının bir önemi yok. Bazen sizi kurtarılmış alanınızın içinde bulabilir, bazen en yoğun ortamlarda sizi pas geçebilir. Ama yakaladığında da enerjinizi sebep düşünmeye harcamayın derim. Uyguladığım hiçbir önlem için pişman değilim. Bunca şeye rağmen oldum diye düşünmüyorum, virüs hayatımızdan çıkana kadar kendimi korumaya devam edeceğim. Çünkü buna değer, çünkü bu hiçbir hastalığa benzemiyor.
Bu süreçte psikoloji çok önemli. Bir gazeteci olarak, bir araştırma sonucu söylemiyorum, bir insan olarak kendi deneyimimi söylüyorum ki, virüsün doğal bir hastalık olmadığını, vücudunuza sizi yakalamak için saldırdığını hissediyorsunuz. Beyniniz ve psikolojiniz de bedeninizle birlikte aynı savaşın içine düşüyor. Bu süreçte en çok ihtiyaç duyulan şey anlayış ve merhamet olsa gerek. Hastalığı evde karantinada geçirenlere acizane tavsiyem, lütfen birbirinizi yıpratmayacak şekilde uygulamaya çalışın bu tedbiri… Önce eşim oldu ve benim testim negatif geldi. Evde kendimizce önlem almaya çalıştık ama bir insanı böylesi yıpratıcı bir hastalıkla savaşırken bir odada yaşamaya mahkum etmek bana hiç insani gelmiyordu. Eşimden iki gün sonra da ben pozitif çıktım ve süreci birlikte geçirdiğimiz için şükrediyorum açıkçası. Hastalığı evde karantinada geçirenlere sabırlar diliyorum, ne kadar zor olduğunu biliyorum, söylemek istediğim tek şey şu, evde karantinada biri varsa hastalığın diğerlerine bulaşmamasını düşündüğünüz kadar lütfen hastanın kendisinin psikolojisini de düşünün. Hastalık birkaç gün içinde bir şekilde bitiyor ama duygusal bir hasar bırakmaması için önlemleri uygularken sakin olmakta fayda var.
Gelelim beni en çok şaşırtan detaya. Tüm hastalıklar gibi bu hastalığa karşı da bağışıklık sistemini güçlü tutmak çok önemlidir elbette. Tüm değerleri her daim düşük seyreden, bünyesi çok zayıf bir insan olarak birçok takviye gıdadan haberdarım ve kullandım, kullanıyorum. Ama hastalığımız sürecinde hatta hastanede olduğumuz günlerde gelen takviye tavsiyelerine inanılmaz şaşırdım açıkçası. Bütün kış düzenli propolis kullanıyoruz mesela, organik tohum-soğuk sıkım çörek otu yağı da iyidir, kestane balı her daim evimizde bulunur, sık sık vitamin takviyesi kullanırım, hatta beta-glukan vs vs… Ama karşımızda ölümcül bir virüs var ve hiçbir bitki takviyesi tek haneli rakamlarda seyrederken bir anda 100’e ulaşan CRP’nizi kısa sürede düşürmenize yetmez, 92’nin altına düştüğü anda hayati tehlike oluşturan saturasyon değerlerinizi hiçbir buğu düzeneği işe yarar şekilde düzeltemez. Lütfen zaten bitme durumuna gelmiş enerjinizi yağmur gibi yağan tavsiyelere ayırmayın. Ne mideniz, ne bünyeniz o süreçte bunları kabul etmeyecektir zaten. Size en hayati olduğunu düşündüğüm tavsiyem şudur: kendinizi sürekli takip edin ve mümkün mertebe doktor kontrolünde kalın; hastalığa yakalandığınız andan itibaren evinize en yakın sağlık kabinini bulun ve serum desteği alın. Değerlerinizi gelen hemşire kontrol edecektir zaten. Ateşiniz, titremeniz geçmiyorsa, mutlaka CRP’nize baktırın (ve değeriniz yüksekse akciğer tomografisi çektirin). Bu durum ciğerinizde tutulma olduğunun göstergesidir ve acil hastaneye yatış yapmanız gerekiyor demektir. Siz evde buğu yaparak saturasyonunuzu yükselttiğinizi zannederken tutulma yayılıyor olabilir. İlk günler hafif seyrediyor olması sizi yanıltmasın, Ersin bey ilk günlerde “bu vesileyle biriken işlerimi bitiririm” diye sevinecek kadar hafif geçiriyordu, ciğerindeki tutulma 10. günde gerçekleşti.. Bense erken müdahale ile ciğerime inmeden negatife dönmüş oldum, doğru müdahale sayesinde. Bu arada geçirdiğimiz türün delta varyantı olduğunu da belirteyim.
Aşı konusunda da söylemek istediklerim var. En baştan belirteyim ki, aşı karşıtlarına cevap vermeyeceğim. Buna enerji harcamak yerine henüz aşı olmamış ve kararsız kişiler varsa onlara seslenmeyi tercih ederim. Ersin bey de ben de çift doz sinovac olmuş, turkovac için de gönüllü olmuştuk. Hastalığı öğrendiğinizde aklınıza iyi kötü her şey hücum ediyor. Ne düşüneceğinizi ne hissedeceğinizi bilemiyorsunuz. İlk günden bu yana her gün gencinden yaşlısına onlarca insanların can vermesine ya da yoğun bakımlarda yaşam mücadelesi vermesine neden olan bir virüs sizin vücudunuza yerleşmiş. Hafif mi geçireceksiniz, kötüleşecek misiniz... Şu an elimden ne gelir diye düşünüyorsunuz, bu ölümcül salgın hastalık sürecinde sıra bende, kendim için ne yapabilirim? Bu soruya verebilecek tek cevap var. “Bu hastalığın tedavisi için tek bir şey üretildi ve tüm dünya genelinde uygulanan tek ilaç aşıydı. Ben tedbirimi aldım ve aşımı oldum, hafif geçirmeme faydası olacağını düşünüyorum” Bu cümleyi söyleyebilmenin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördüm. İçimde kesinlikle “keşke” pişmanlığı olmadı. Aksine “ben elimden geleni yapmıştım” güvenini duydum. Aşıya rağmen hastanelik olduk! Ya aşı olmasaydık? Ersin beyin ciğerlerindeki tutulma hayati bir riskti ama ölümcül olmayacağını biliyorduk. Olmadı da. Bize müdahale eden, durumumuzu takip eden farklı farklı doktorların tümü ilk olarak aşı durumumuzu sordu ve hepsinin ilk tepkisi bizim adımıza sevinmek oldu. Bizim için canla başla mücadele ettiler ve sonuç beklenenden de güzel ve çabuk oldu. Benim için koşturan o doktorlara karşı, aşımı ücretsiz sağlayıp beni koruyan, bir kuruş ücret istemeden en iyi standartlarda bakımımı, tedavimi yapan, ilaçlarımı karşılayan devletime karşı içimde hiçbir mahcubiyet yoktu. Ben tedbirlere uyarak, aşı olarak görevimi yapmıştım, devletim de bana karşı görevini yapmış ve sağlımıza kavuşmuştuk. Bu konuda son cümlem şu olsun, eğer aşının tek faydası bu ölümcül virüse yakalandıktan sonra hastaneye düşseniz, yoğun bakıma girseniz bile ölmeden çıkmaksa… Buna değmez mi…
Son olarak, ilk günden itibaren sosyal medya üzerinden veya diğer iletişim araçlarıyla bize ulaşan sayısız iyi dileğe, duaya karşı sadece hasta yatağımızda ettiğimiz dualarımızla karşılık vermeye çalıştık. Bu desteğin ne kadar önemli ve iyileştirici olduğunu bir kez daha gördük. Hastalığı ilk öğrendiğimiz anda sadaka kurbanlarımızı kestirmiştik. Aklınızda olsun, korona geçiren tüm dostlarıma ilk tavsiyem bu olmuştu. Sonrasında bizim için okunan hatimler, dağıtılan sadakalar kuş olup yüreğimize kondu. Biz de her gün şu duayı ettik içimiz yana yana:
Bu hastalığı geçirmiş olan tüm kardeşlerimize tam ve iz bırakmayan bir şifa nasip eyle, şu anda bu imtihandan geçen kardeşlerimize şifa ve kolaylık ihsan eyle, henüz yakalanmayan tüm kardeşlerimizi de hafiz isminle muhafaza eyle… Amin…
Nuriye Çakmak Çelik
İnsanların “bu kadar da yapma” diye sürekli uyardığı, sitem ettiği kadar titiz bir insanım. Belki 10 yıldan fazladır bidonla kolonya alan mesela… Kalabalık ortamlarda maske takmak isteyip insanların ‘ölümcül hasta galiba’ bakışları ve kaçış tedirginlikleri yüzünden takamayan ama başörtüsünün bir kenarını her daim maske niyetine kullanan… Eve dışarıdan gelen her şeyi havalandıran, işleme tabi tutup eve öyle alan… Hayatındaki en sevdiği üç kelimeden biri “mesafe” olacak kadar merdümgiriz; Robinson Crusoe’nun adasına taş çıkartacak kadar evinde, odasında yaşamaya düşkün, evden çalışmayı her şeyden daha çok seven biri… Doğal karantina bir nevi... Yani corona musibeti ile hayatımıza giren şeylerin beni çok da zorlamadığını açıkça söyleyebilirim. (Market saatleri kısıtlaması dışında..) Maskeden, mesafeden, hijyenden, hayatı eve sığdırmaktan yana hiçbir zorum yoktu. “Sen de korona olursan herkes olur” diyorlardı. Koronanın ülkemize giriş yaptığı günden bu yana toplu taşıma kullanmadım, tüm kapalı alan davetlerini geri çevirdim, dışarıda olmamı gerektiren işlerimi dondurdum, evde kendime güvenli bir alan oluşturdum… Sanıyordum… Virüs beni evimde buldu ? Eşim dışarıdan eve iş getirmişti. Bu satırları da bu niyetle yazıyorum işte. Belki bir cümlesinin birine bir faydası dokunur, bir kapı açar, bir fikir verir diye. Bir tecrübe aktarımı yapmak istiyorum ve ilk söyleyeceğim şey de bu uzun girişle ilgili: virüsün size nereden, nasıl bulaştığının bir önemi yok. Bazen sizi kurtarılmış alanınızın içinde bulabilir, bazen en yoğun ortamlarda sizi pas geçebilir. Ama yakaladığında da enerjinizi sebep düşünmeye harcamayın derim. Uyguladığım hiçbir önlem için pişman değilim. Bunca şeye rağmen oldum diye düşünmüyorum, virüs hayatımızdan çıkana kadar kendimi korumaya devam edeceğim. Çünkü buna değer, çünkü bu hiçbir hastalığa benzemiyor.
Bu süreçte psikoloji çok önemli. Bir gazeteci olarak, bir araştırma sonucu söylemiyorum, bir insan olarak kendi deneyimimi söylüyorum ki, virüsün doğal bir hastalık olmadığını, vücudunuza sizi yakalamak için saldırdığını hissediyorsunuz. Beyniniz ve psikolojiniz de bedeninizle birlikte aynı savaşın içine düşüyor. Bu süreçte en çok ihtiyaç duyulan şey anlayış ve merhamet olsa gerek. Hastalığı evde karantinada geçirenlere acizane tavsiyem, lütfen birbirinizi yıpratmayacak şekilde uygulamaya çalışın bu tedbiri… Önce eşim oldu ve benim testim negatif geldi. Evde kendimizce önlem almaya çalıştık ama bir insanı böylesi yıpratıcı bir hastalıkla savaşırken bir odada yaşamaya mahkum etmek bana hiç insani gelmiyordu. Eşimden iki gün sonra da ben pozitif çıktım ve süreci birlikte geçirdiğimiz için şükrediyorum açıkçası. Hastalığı evde karantinada geçirenlere sabırlar diliyorum, ne kadar zor olduğunu biliyorum, söylemek istediğim tek şey şu, evde karantinada biri varsa hastalığın diğerlerine bulaşmamasını düşündüğünüz kadar lütfen hastanın kendisinin psikolojisini de düşünün. Hastalık birkaç gün içinde bir şekilde bitiyor ama duygusal bir hasar bırakmaması için önlemleri uygularken sakin olmakta fayda var.
Gelelim beni en çok şaşırtan detaya. Tüm hastalıklar gibi bu hastalığa karşı da bağışıklık sistemini güçlü tutmak çok önemlidir elbette. Tüm değerleri her daim düşük seyreden, bünyesi çok zayıf bir insan olarak birçok takviye gıdadan haberdarım ve kullandım, kullanıyorum. Ama hastalığımız sürecinde hatta hastanede olduğumuz günlerde gelen takviye tavsiyelerine inanılmaz şaşırdım açıkçası. Bütün kış düzenli propolis kullanıyoruz mesela, organik tohum-soğuk sıkım çörek otu yağı da iyidir, kestane balı her daim evimizde bulunur, sık sık vitamin takviyesi kullanırım, hatta beta-glukan vs vs… Ama karşımızda ölümcül bir virüs var ve hiçbir bitki takviyesi tek haneli rakamlarda seyrederken bir anda 100’e ulaşan CRP’nizi kısa sürede düşürmenize yetmez, 92’nin altına düştüğü anda hayati tehlike oluşturan saturasyon değerlerinizi hiçbir buğu düzeneği işe yarar şekilde düzeltemez. Lütfen zaten bitme durumuna gelmiş enerjinizi yağmur gibi yağan tavsiyelere ayırmayın. Ne mideniz, ne bünyeniz o süreçte bunları kabul etmeyecektir zaten. Size en hayati olduğunu düşündüğüm tavsiyem şudur: kendinizi sürekli takip edin ve mümkün mertebe doktor kontrolünde kalın; hastalığa yakalandığınız andan itibaren evinize en yakın sağlık kabinini bulun ve serum desteği alın. Değerlerinizi gelen hemşire kontrol edecektir zaten. Ateşiniz, titremeniz geçmiyorsa, mutlaka CRP’nize baktırın (ve değeriniz yüksekse akciğer tomografisi çektirin). Bu durum ciğerinizde tutulma olduğunun göstergesidir ve acil hastaneye yatış yapmanız gerekiyor demektir. Siz evde buğu yaparak saturasyonunuzu yükselttiğinizi zannederken tutulma yayılıyor olabilir. İlk günler hafif seyrediyor olması sizi yanıltmasın, Ersin bey ilk günlerde “bu vesileyle biriken işlerimi bitiririm” diye sevinecek kadar hafif geçiriyordu, ciğerindeki tutulma 10. günde gerçekleşti.. Bense erken müdahale ile ciğerime inmeden negatife dönmüş oldum, doğru müdahale sayesinde. Bu arada geçirdiğimiz türün delta varyantı olduğunu da belirteyim.
Aşı konusunda da söylemek istediklerim var. En baştan belirteyim ki, aşı karşıtlarına cevap vermeyeceğim. Buna enerji harcamak yerine henüz aşı olmamış ve kararsız kişiler varsa onlara seslenmeyi tercih ederim. Ersin bey de ben de çift doz sinovac olmuş, turkovac için de gönüllü olmuştuk. Hastalığı öğrendiğinizde aklınıza iyi kötü her şey hücum ediyor. Ne düşüneceğinizi ne hissedeceğinizi bilemiyorsunuz. İlk günden bu yana her gün gencinden yaşlısına onlarca insanların can vermesine ya da yoğun bakımlarda yaşam mücadelesi vermesine neden olan bir virüs sizin vücudunuza yerleşmiş. Hafif mi geçireceksiniz, kötüleşecek misiniz... Şu an elimden ne gelir diye düşünüyorsunuz, bu ölümcül salgın hastalık sürecinde sıra bende, kendim için ne yapabilirim? Bu soruya verebilecek tek cevap var. “Bu hastalığın tedavisi için tek bir şey üretildi ve tüm dünya genelinde uygulanan tek ilaç aşıydı. Ben tedbirimi aldım ve aşımı oldum, hafif geçirmeme faydası olacağını düşünüyorum” Bu cümleyi söyleyebilmenin ne kadar önemli olduğunu yaşayarak gördüm. İçimde kesinlikle “keşke” pişmanlığı olmadı. Aksine “ben elimden geleni yapmıştım” güvenini duydum. Aşıya rağmen hastanelik olduk! Ya aşı olmasaydık? Ersin beyin ciğerlerindeki tutulma hayati bir riskti ama ölümcül olmayacağını biliyorduk. Olmadı da. Bize müdahale eden, durumumuzu takip eden farklı farklı doktorların tümü ilk olarak aşı durumumuzu sordu ve hepsinin ilk tepkisi bizim adımıza sevinmek oldu. Bizim için canla başla mücadele ettiler ve sonuç beklenenden de güzel ve çabuk oldu. Benim için koşturan o doktorlara karşı, aşımı ücretsiz sağlayıp beni koruyan, bir kuruş ücret istemeden en iyi standartlarda bakımımı, tedavimi yapan, ilaçlarımı karşılayan devletime karşı içimde hiçbir mahcubiyet yoktu. Ben tedbirlere uyarak, aşı olarak görevimi yapmıştım, devletim de bana karşı görevini yapmış ve sağlımıza kavuşmuştuk. Bu konuda son cümlem şu olsun, eğer aşının tek faydası bu ölümcül virüse yakalandıktan sonra hastaneye düşseniz, yoğun bakıma girseniz bile ölmeden çıkmaksa… Buna değmez mi…
Son olarak, ilk günden itibaren sosyal medya üzerinden veya diğer iletişim araçlarıyla bize ulaşan sayısız iyi dileğe, duaya karşı sadece hasta yatağımızda ettiğimiz dualarımızla karşılık vermeye çalıştık. Bu desteğin ne kadar önemli ve iyileştirici olduğunu bir kez daha gördük. Hastalığı ilk öğrendiğimiz anda sadaka kurbanlarımızı kestirmiştik. Aklınızda olsun, korona geçiren tüm dostlarıma ilk tavsiyem bu olmuştu. Sonrasında bizim için okunan hatimler, dağıtılan sadakalar kuş olup yüreğimize kondu. Biz de her gün şu duayı ettik içimiz yana yana:
Bu hastalığı geçirmiş olan tüm kardeşlerimize tam ve iz bırakmayan bir şifa nasip eyle, şu anda bu imtihandan geçen kardeşlerimize şifa ve kolaylık ihsan eyle, henüz yakalanmayan tüm kardeşlerimizi de hafiz isminle muhafaza eyle… Amin…
Nuriye Çakmak Çelik