
İslam'da kul hakkı ve sabretmenin önemi
Süleyman Gülek, İslam'da kul hakkı ve ilişkilerde ölçünün önemini, Kur'an-ı Kerim ve hadislerden örneklerle aktarıyor.
Süleyman Gülek/Yeni Şafak
İnsanlar arasındaki sınav: Sabır ve anlayış
Allah Teâlâ, En’âm Suresi 53. ayette şu ifadeyi buyurmaktadır: “Bazınızı bazınızla imtihan edeceğiz!” Bu ifade, insan hayatında karşılaştığımız sınavların sadece bireysel zorluklarla sınırlı olmadığını, aynı zamanda diğer insanlarla olan ilişkilerimizde de farklı imtihanlarla karşılaşabileceğimizi ortaya koymaktadır. İnsan, hayatı boyunca eşi, çocukları, akrabaları, komşuları ve tanıdıkları ile olan ilişkilerinde farklı sınavlardan geçer.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şu hadisi buyurmaktadır: “Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde, o gün, sâlih bir ameli varsa, o zulmü nisbetinde kendisinden alınır.” (Buhârî, Mezalim 10).
Peygamberimizin beyanınından da anlaşıldığı gibi kul hakkı ihlali durumunda; haksızlığın gecikmeden giderilmesi, hak sahibi ile helalleşilmesi ve bu günahtan tevbe istiğfar edilmesi gerekir. Zira insanlara yapılan zulüm, haksızlık ve kötülükler sâlih amellerin sevâbını da giderir.
İnsanın Hak ve Hürriyetleri
İslam dinine göre, her insan, başkasının hak ve hürriyetlerine zarar vermediği sürece bu dünyada yaşama, çeşitli nimetlerden yararlanma, mal-mülk edinme, neslini devam ettirme, seyahat etme, öğrenme ve öğrendiklerini ifade etme gibi temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Irkı, rengi, dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun, bütün insanlar kanun önünde eşittir. Yerde ve gökte bulunan canlı ve cansız varlıklar, insanların faydalanması için yaratılmıştır. Ancak insanlar bu nimetlerden yararlanırken başkalarının hakkını gasp etmemeli, kimseye zarar vermemelidir.
Kur’an-ı Kerim’de yer alan “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zâriyât Suresi, 56) ayeti, insanın temel yaratılış amacını ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, insanlar bu hayatta sınırlarını bilmeli, başka insanlara zarar vererek bu yaratılış amacından uzaklaşmamalıdır. Allah Teâlâ bu konuda bizleri şu ayetlerle uyarır: “Bizim sizi boşuna yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minûn Suresi, 115); “İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor?” (Kıyame Suresi, 36).
Toplumsal Dayanışma ve Kul Hakkı
Toplum halinde yaşamak zorunda olan insanlar, yardımlaşma ve dayanışmayı esas alarak hareket etmelidirler. Karşılıklı rızaya dayanan alışveriş, sözleşme ve anlaşmalar, bireylerin birbirleriyle uyumlu bir şekilde yaşamasını sağlar. Bunun için insanlar, aralarındaki anlaşmaların gerekliliklerine sadık kalmalı ve kul hakkı konusunda hassasiyet göstermelidirler.
Kul hakkı, insanın can, mal ve namus gibi dokunulmazlıklarına yönelik her türlü haksızlığı kapsar. Bu haksızlıklar, İslam dininde haram ya da mekruh eylemler arasında sayılır ve büyük bir günah olarak kabul edilir. Kul hakkını ihlal eden bir kimse, ancak hakkına girilen kişinin helalliğiyle bu borcundan kurtulabilir.
Yukarıdaki hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v.), kul hakkını ihlal edenlerin ahirette hesap günü büyük bir pişmanlık içinde olacaklarını bildirmektedir. Dolayısıyla İslâm’da kul haklarına riâyet, İslâm’ı anlama ve özümseme göstergelerinden olup dünya ve ahiret saadetine ulaştıran temel vesilelerden birisidir.
Bu yüzden insanlar birbirlerine zararlı değil, faydalı olmalı. Hz. Peygamber (s.a.v.); “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Tirmizî, Fiten 76) buyurur. Bu sebeple insanlara faydalı olmalı, zararlı değil. İslâm ahlakının temel ilkelerinden birisi de insanlara maddi ve manevi iyilik yapmaktır, faydalı olmaktır.
İyilikler sadece Allah’ın rızasını kazanmak için yapılmalıdır. Bu amaçla insanlar ve diğer canlılar için yapılan her yararlı iş Allah’ı memnun eder. Bunun için de sabırlı ve anlayışlı olmak gerekir. Sabır ve anlayışın insan ilişkilerindeki yeri çok önemlidir. Çünkü sabır ve anlayış, sağlıklı insan ilişkilerinin temel taşlarındandır.
Sabır, karşımızdaki kişinin hatalarına, zorluklarına veya farklı düşüncelerine karşı tahammül göstermek ve duygularımızı kontrol edebilmek anlamına gelir. Anlayış ise, başkalarının duygularını, düşüncelerini ve bakış açılarını empatiyle değerlendirebilme yeteneğidir. Bu iki özellik, insanlar arasındaki çatışmaları azaltır, güveni artırır ve ilişkileri daha güçlü hale getirir. Sabırlı ve anlayışlı olmak, özellikle aile, arkadaşlık ve iş ilişkilerinde karşılıklı saygıyı pekiştirir ve uzun vadede sağlıklı iletişimi destekler.
Bu nedenle, insanlar birbirlerine zarar vermekten kaçınmalı, haklarına riayet etmeli ve gıybet, dedikodu, yalan ve iftira gibi kötü davranışlardan uzak durmalıdır. Görülmektedir ki, insanlar yalnızca bireysel ibadetlerle değil, başkalarına karşı sergiledikleri tutum ve davranışlarla da sınava tabidirler. Bu itibarla, insan ömrü boyunca dikkatli olmalı ve kul hakkı konusunda gerekli hassasiyeti göstermelidir.