- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,705
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,671
- Puanları
- 113
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru dürüst söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi ıslah edip düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ahzâb Sûresi, 70-71)
Bütün başarıların ve zaferlerin insana düşen hissesinde ilk maya, irade mayasıdır. Yolların açılması, dağların aşılması ve hedeflerin gerçekleşmesinin en önemli sermayesi budur. Gevşek iradeler, çözülmüş azimler, temenniye dönüşmüş niyetlerle bir adım bile ilerlemek imkânsız gibidir. Rabbimiz, yol yürürken, tepelerden gözü korkan ve eli kolu düşen kimseleri başarıdan nasipsiz kimseler olarak bize takdim eder. Buyurur ki:
“Vermedik mi biz ona iki göz?
Ve bir dil ve iki dudak;
Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu da göstermedik mi?
Ama o, sarp yokuşa tırmanmayı denemedi...
Bildin mi o sarp yokuş nedir?
Birini hürriyetine kavuşturmaktır,
Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.
Ve imana ermişlerden ve birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.
İşte böyleleri dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlardır.”
(Beled Sûresi, 8-18)
Evet, “Dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olmak” kıvamı, bir tepeye tırmanmak gibidir. Bu kaliteye ermek, öyle kolayca erişilebilecek bir hedef değildir. Öncelikle ciddi bir irade ister. Diğer bir ifadeyle bu tepeyi aşmayı gözüne kestirmek ve o uğurda tırmanışa geçmeyi gerektirir. Gözü korkan, iradesi çözülen, zorluklar karşısında nefesi kesilen kimseler, Hakk’ın murâd ettiği kişilik kalitesine asla erişemeyeceklerdir. Bu yolculukta iradeyi oluşturan, pekiştiren ve geliştiren unsurlara da âyetlerde dikkat çekilmiştir.
Öncelikle hakikatleri gören gözlere ihtiyaç vardır. Baş gözü önemlidir. Ancak kalp gözü (firâset ve basiret) çok daha önemlidir. Göz neyi görürse, gönül ona meyleder. Meyletmek ise iradenin çekirdeğini oluşturur. Baş gözü, çoğu zaman idrâk ve akletme gözüne göre görür ve yönlenir. Fânî ve bâkîyi (geçici ve kalıcı olanı) doğru göremeyen kimseler, çoğu zaman kendi nefsânî arzularının peşinde ömür tüketirler. Tepeyi aşmak yerine, kendilerine keçi yolları bulmaya çalışırlar. İşte bu sebeple denilebilir ki, insanın hakikatte aşması gereken en zor tepe, nefsâniyet tepesidir.
Perdelenmiş gözlerin ya da özellikle kalpleri körleşmiş kimselerin gerçekleri farketme özelliği kaybedilmiş olacağından, onların böyle zor tepelere tırmanma iradesi gerçekleşemeyecektir.
Tepeyi aşma iradesinin ve azminin oluşmasında söz ve sükûtun da bir enerjisi vardır. Eskiler “söz vücut bulur” demişlerdir ki, kelimelerin varlığın teşekkülündeki esrarına işâret eder. Nitekim bir diğer sözde de denilmiştir ki: “Belâ ağızdan çıkan söze bağlıdır.” Belâyı çeken sözler olduğu gibi safayı ve rahmeti celbeden sözler de vardır. Söz bu yönüyle inşâ edicidir. Şu âyet-i kerimede bu sırra dikkat çekilir:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru dürüst söz söyleyin ki, Allah sizin işlerinizi ıslah edip düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ahzâb Sûresi, 70-71)
İnsanın Rabbine söz vermesi, kendine söz vermesi ve başkalarına söz vermesi, iradeyi oluşturmak, yönlendirmek, pekiştirmek ve güçlendirmek adına önemli adımlardır.
Yerinde susmak da sözün içe doğru enerji vermesi demektir. Şuurlu sükûtlar, insanın iç dünyasında farklı tefekkürlerin doğmasına sebep olur ki aşılması gereken tepelerde kullanılacak iradenin çelikleşmesine katkı sağlar.
İradenin oluşmasında ve güçlenmesinde göz ve dil yeterli değildir. İlâhî mesajlara kulak vermek ve Hakk’ın gösterdiği hidâyete tabi olmak, büyük bir zarurettir. Yüce Rabbimiz, hak ve batılı apaçık beyan etmiş olduğundan, gören gözü ve akleden kalbi olan bir kulun Hakk’ın mesajlarına kulak tıkaması düşünülemez. Bu beyanlar, iman eden bir kalbe en güçlü irade aşısıdır.
Gören gözü, firaset ve basireti açılmış bir gönlü, hakkı söyleyen dili ve Hakk’ın hidayetine canı gönülden bağlanan bir özü olan bir insan için aşılamayacak tepe yoktur.
Rabbimizin aşılmasını murad ettiği tepeler nelerdir? Yukarıdaki âyetlerde bu tepeler şöyle sıralanır:
Hürriyetini kaybetmiş birine özgürlük nefesi vermektir. Köleleştirilmiş kimseleri azad edip ayakları üstünde durmasına yardımcı olmaktır. Borçlu karşısında iki büklüm olmuş birine imdâd eylemektir. Allah’tan başka ilahların pençesine düşmüş olanları, Hakk’a kulluğa çağırmaktır. Nefsâniyetinin karanlık dehlizlerinde hapsolmuş zavallıyı, bu karanlıklardan kurtarıp hidayet ışığına kavuşturabilmektir.
Zor zamanda açlıkla kıvranan bir canı yedirip içirmektir. Paylaşmasını bilmektir. Gerektiğinde kendine bile tercih edebilecek bir gönül genişliğine ve ruh enginliğine sahip olabilmektir. Hele kimsesi olmayan yetimlerin hâmisi, velisi ve sığınağı olmaya çalışmaktır.
Her şart altında imanının muhafaza edip birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olabilmektir. Yani hakikat yolunda yılmadan, yorulmadan, geri adım atmadan durabilmektir. Rahman ve Rahim olan Rabbimizin yeryüzünde merhamet tevzi eden bir kaynağı haline gelebilmektir.
İşte erdemlilik budur. Mübarek ve mükerrem bir kul olmak seviyesi de bunu gerektirir. Diğer bir ifadeyle Hak terazisinde adamlık göstergeleri de bunlardır. Öyleyse adamlık tepesi için iradeyi yeniden yeniden bileylemek zarureti vardır. Gözümüze, gönlümüze, dilimize ve izlediğimiz yola dikkat! Genç Dergi
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.