İntihar Edenler ve Kader
“
İnsan kendi kaderini acaba kendisi mi belirler?” sorusuna kısaca şu şekilde cevap vermemiz mümkündür.
İnsanın kaderini büyük ölçüde belirleyen kendi eğilim ve davranışlarıdır. Düşünceleri, karakteri, kişiliği ve kendi yapıp ettikleridir. Hayata bakışı, samimiyeti, konuştuğu sözleri ve ettiği dualarıdır denilebilir.
Zira ayet-i kerimede açıkça “
biz her insanın kaderini kendi boynuna dolamışızdır” (İsrâ, 17/13-15) buyurulmaktadır. Yani herkes kendi kararını kendisi vermektedir. Dolayısıyla, yaptıklarının sonuçlarına kendisi katlanmak durumundadır. Bir kaç örnekle konuyu açıklamaya çalısalım.
Mesela bir kimse 90 km hız yapılması gereken kaygan bir yolda, 180 km hız yapar ve takla atıp ölürse, bu insan kendi kaderini kendisi çizmiş ve ölümü seçmiştir; yâni intihar etmiştir...
Bir başkası, AİDS hastası biri ile cinsel ilişkiye girmiş ve hastalanıp ölmüşse, bu da aynı şekilde kendi kaderini kendisi çizmiş ve intihar etmiştir...
Bir diğeri 2 kat ev yapma müsaadesi olan bir yere 8 katlı çürük bir bina yapmışsa ve bu bina ilk depremde yerle bir olmuşsa ve bu adam ölmüşse, bu da kendi kaderini bizzat kendisi yanlış çizmiş, kurallara uymamış ve intihar etmiştir...
Bir başkası yüzme bilmediği hâlde, can yeleğini de takmadan, emniyet tedbirlerini almadan göle ya da denize girmiş ve dalgalar arasında boğulmuşsa, kendi sonunu bizzat kendisi hazırlamış; yâni intiharı seçmiştir…
Yine bir başkası günde 1 veya 2 paket sigara içmiş, damarlarını isle ve kirle doldurmuş, sertleştirmiş ve kanserlere yakalanıp ölüp gitmişse, kendi kaderini kendisi tayin etmiş; yâni yavaş yavaş bir intiharı tercih etmiştir…
Bir diğeri ise hukuka ve ahlâka aykırı yaptığı işler nedeniyle köşeye sıkıştığını anlayınca beynine silahı dayamış, tetiği çekmiş, kendi kaderini kendisi tayin etmiş; yâni intihar etmiştir. Zira tetiği çeken kendisidir ve kendi sonunu bizzat kendisi hazırlamıştır. Bu kimsenin de ahiret günü kimseyi suçlamaya hakkı olmayacaktır.
Diğer taraftan şunu açıkca ifade edelim ki
bizim dinimizde ‘onur intiharı’ diye bir şey söz konusu değildir. Bu başka milletlere ait yanlış bir uygulamadır. İslam’a göre Allah’ın verdiği canı ancak Allah alır. ‘
Onuru için intihar etti’ gibi bir düşünceyi veya yaklaşımı savunmak İslam’ın genel ilkeleriyle hiçbir surette bağdaşmamaktadır. Zira
Hz. Yusuf ve
Hz. Aişe uğradıkları iftiralar sonucu sözde onur intiharlarını değil, azim ve kararlılıkla mücadeleyi seçmişlerdir. Bu durumu bizzat Kur’an-ı Kerim bizlere haber vermektedir. (Nur, 24/11-18; Yusuf, 12/50-57 )
Dolayısıyla iftiraya maruz kaldıklarını iddia ederek intiharı seçenlerin yaptıkları eylem Kuran-ı Kerim’e ve Sahih Sünnet’e açıkça aykırıdır. Zira
haklı olduğuna inanan kişi intiharı değil, onurlu mücadeleyi ve hukuk önünde aklanmayı tercih eder.
Bütün bu örnekleri elbette çoğaltmamız mümkündür. Ancak şunu açıkça ifade edelim ki bu ve benzeri davranışları sergileyen insanlar Allah katında apaçık sorumludurlar. Zira Allah onların istediğini vermiş, tercihlerine hiçbir şekilde müdahale etmemiştir. Kısaca
hayrı ve şerri yaratan Allah’tır, ama tercih kula aittir ve kul bu yanlış seçiminin sonuçlarına katlanmak durumundadır.
Öte yandan intihar edenlerin cenaze namazlarının kılınmaması gerektiği söyleyen İslam âlimlerinin sayısının da azımsanamayacak kadar çok olduğunu burada hatırlatmamız yerinde olacaktır. İntiharı seçerek kendi yaşamlarını sonlandıran kimselerin cenaze namazlarının kılınmadan defnedilmiş olmalarının artan intihar oranlarını azaltabileceğiyle ilgili kanaatimizi ifade etmemiz yanlış olmasa gerektir.
Seçimini gerektiği gibi yapamayanların Allah’ı suçlamak yerine kendilerine bakmaları doğru olacaktır. Yukarıda saydığımız örneklerde olduğu gibi yanlış tercihlerde bulunan kimselerin bu yaptıkları kendi özgür iradelerinin ve ısrarla yaptıkları bilinçli tercihlerinin bir sonucudur.
Diğer taraftan şunu hemen ifade edelim ki,
kader; Allah’ın sırlarından bir sırdır. İnsanın kendi elinde olmayan nedenlerden dolayı karşılaştığı bir takım hususlar vardır. Bunları ise farklı bir kategoride değerlendirmek gerekir. Zira herkes farklı şekillerde imtihan olmaktadır. Önemli olan ise, bu imtihanı en güzel şekilde başarma gayreti içinde olmaktır. Sabır ve dua ile o imtihanı başarmaya çabalamaktır.
Bununla ilgili olarak
Muhammed Esed’in “
günaha yatkınlık oluşturan zihinsel tavır” şeklinde ifade ettiği tabir gerçekten çok mühimdir. Mesela, “
elime ah şu bir geçse neler neler yaparım’ diyen, ya da ‘
imkânım olsa ben de götürürüm’ diyen, ya da ‘
ah birde benim elime geçse de ben de şunları şunları yapsam, elimize bizim böyle fırsatlar geçmez ki” şeklinde sözler söyleyen birileri bu tür günahlara karşı zihinlerinde bir ön hazırlık yapmışlardır ve kendilerini buna önceden alıştırmışlardır. Bu kimseler beyinlerine sürekli bu mesajı verdikleri için ellerine geçen ilk fırsatta bu günahı işlemeleri kaçınılmazdır.
Zira onlar hiç çekinmeden, utanmadan, rahatlıkla ve haklı olduklarını düşünerek bu günahı yapabileceklerdir. Yoldan çıkmış akılları ise onların bu yanlışlarını aklîleştirmede onlara mutlaka çok yardımcı olacaktır. Hatalarını kanıksayacaklar ve normal göreceklerdir. Üstelik bu hatalarını savunmaya kalkışacaklardır. Dolayısıyla bu kapı hiç bir zaman açılmamalı ve sürekli de kapalı tutulmalıdır. Ve “
günaha yatkınlık oluşturan zihinsel tavır” mutlak surette terkedilmeli ve beyne olumlu mesajlar verilmelidir. Aksi takdirde bu tavır insanı cinayete, zinaya, içkiye, kumara, uyuşturucuya, intihara yahut başka türlü yanlış işlere sürükleyebilecektir.
Özetle Allah’ın kendisine emanet olarak verdiği canını bilerek ve isteyerek tehlikeye atan, bunun şartlarını çok önceden söylem ve eylemleriyle hazırlayan bir kimse, kendi kaderini bizzat kendisi çizmektedir ve böyle bir kimsenin öbür dünyada kendisini savunacak
haklı ve ciddi delillerden yoksun olduğu da açıktır. (08.03.2010)
Dr. Ahmet Emin Seyhan
Değerli ziyaretçilerim, daha fazla bilgi için diğer sitem
a sizi beklerim...
Ayrıca başyazarı olduğum
ile hutbelerimin yayınlandığı
sitesini de ziyaret etmenizi öneririm..
Selam ve saygılarımla...