kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
İnsanlığın Ebedî Kurtuluşu
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Siz, insanlığın (iyiliği) için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız.” (Âl-i İmrân, 110)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Benim ümmetimin misâli, yağmurun misâli gibidir. Evveli mi daha hayırlıdır, sonu mu daha hayırlıdır bilinmez! (Evveli de hayırlıdır, sonu da hayırlıdır.)” (Tirmizî, Edeb, 81/2869; Ahmed, III, 130)
Fâtih Sultan Mehmed Han, Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine sefere çıkmıştı. Şehre arkadan ulaşmak için dağlık ve ormanlık bir arâziden geçiliyordu. Bâzen
baltacılar, önden yol açıyorlardı. Yolun müsâit olmadığı bir yerde Fâtih’in atı kaydı. Fâtih, bir kayaya tutunmak için uğraşırken elleri kanadı. Bu hâli müşâhede
eden beraberindeki Uzun Hasan’ın annesi Sârâ Hatun, tam fırsatı olduğunu düşünerek:
“–Oğul! Han oğlu hansın! Bir yüce hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkate katlanman revâ mıdır?” dedi.
Çünkü Uzun Hasan, Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabâlık kurmuş ve bu yüzden annesini, bu seferden vazgeçirmek için Fâtih’e ricâcı olarak göndermişti.
Fâtih, elleri sıyrıklarla dolu olduğu hâlde doğruldu ve dedi ki:
“–Ey ihtiyar ana!.. Sen zannetme ki, çektiğimiz bunca zahmet, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin ki bütün gayretimiz Allâh’ın dînine hizmettir. İnsanları
hidâyete kavuşturmaktır. Yarın huzûr-i ilâhîde, yüzümüz kara olmasın diyedir. Elimizde İslâm’ı tebliğ ve tâzîz imkânları varken, birtakım zahmetlere
katlanmayıp ten rahatlığını tercih edersek, bize gâzi denilmesi revâ mıdır? Ehl-i küfre İslâm’ı götürmezsek, onların azgınlıklarına mânî olmazsak, huzûr-i ilâhîye hangi yüzle çıkarız?!.”
İşte o “hayırlı ümmet”, ferdî bir müslümanlığın nâkıs olduğu, müslümanın ictimâîleşmesi, gönlünün bütün cihânı kuşatması gerektiğine dâir müşahhas bir misal
oldular. Zira bir müslüman, dünyanın gidişâtından kendisini mesʼûl görmelidir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Kasım-2014)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hayy: Hayatı, ezelî ve ebedî olarak sarmalayan, bütün hayatların kaynağı olan, ezelî ve ebedî olarak ölmeyen, diri olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Ecdadımızın bütün derdi, “îlâ-yı kelimetullah” idi. İnsanlığı İslâmʼın saâdet ve huzuruyla tanıştırmaktı. Onlar hakka ve hayra çağırıyorlardı. İnsanlığın ebedî
kurtuluşu için çırpınıyorlardı. İşte onlar, “hayırlı ümmet”in yetiştirdiği örnek şahsiyetlerdi. O örnek şahsiyetler, hayatın her alanında İslâm şahsiyetini sergilediler.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Siz, insanlığın (iyiliği) için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırsınız.” (Âl-i İmrân, 110)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Benim ümmetimin misâli, yağmurun misâli gibidir. Evveli mi daha hayırlıdır, sonu mu daha hayırlıdır bilinmez! (Evveli de hayırlıdır, sonu da hayırlıdır.)” (Tirmizî, Edeb, 81/2869; Ahmed, III, 130)
Fâtih Sultan Mehmed Han, Trabzon Rum İmparatorluğu üzerine sefere çıkmıştı. Şehre arkadan ulaşmak için dağlık ve ormanlık bir arâziden geçiliyordu. Bâzen
baltacılar, önden yol açıyorlardı. Yolun müsâit olmadığı bir yerde Fâtih’in atı kaydı. Fâtih, bir kayaya tutunmak için uğraşırken elleri kanadı. Bu hâli müşâhede
eden beraberindeki Uzun Hasan’ın annesi Sârâ Hatun, tam fırsatı olduğunu düşünerek:
“–Oğul! Han oğlu hansın! Bir yüce hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için bunca meşakkate katlanman revâ mıdır?” dedi.
Çünkü Uzun Hasan, Trabzon Rum İmparatorluğu ile akrabâlık kurmuş ve bu yüzden annesini, bu seferden vazgeçirmek için Fâtih’e ricâcı olarak göndermişti.
Fâtih, elleri sıyrıklarla dolu olduğu hâlde doğruldu ve dedi ki:
“–Ey ihtiyar ana!.. Sen zannetme ki, çektiğimiz bunca zahmet, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin ki bütün gayretimiz Allâh’ın dînine hizmettir. İnsanları
hidâyete kavuşturmaktır. Yarın huzûr-i ilâhîde, yüzümüz kara olmasın diyedir. Elimizde İslâm’ı tebliğ ve tâzîz imkânları varken, birtakım zahmetlere
katlanmayıp ten rahatlığını tercih edersek, bize gâzi denilmesi revâ mıdır? Ehl-i küfre İslâm’ı götürmezsek, onların azgınlıklarına mânî olmazsak, huzûr-i ilâhîye hangi yüzle çıkarız?!.”
İşte o “hayırlı ümmet”, ferdî bir müslümanlığın nâkıs olduğu, müslümanın ictimâîleşmesi, gönlünün bütün cihânı kuşatması gerektiğine dâir müşahhas bir misal
oldular. Zira bir müslüman, dünyanın gidişâtından kendisini mesʼûl görmelidir. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi Kasım-2014)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Hayy: Hayatı, ezelî ve ebedî olarak sarmalayan, bütün hayatların kaynağı olan, ezelî ve ebedî olarak ölmeyen, diri olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Ecdadımızın bütün derdi, “îlâ-yı kelimetullah” idi. İnsanlığı İslâmʼın saâdet ve huzuruyla tanıştırmaktı. Onlar hakka ve hayra çağırıyorlardı. İnsanlığın ebedî
kurtuluşu için çırpınıyorlardı. İşte onlar, “hayırlı ümmet”in yetiştirdiği örnek şahsiyetlerdi. O örnek şahsiyetler, hayatın her alanında İslâm şahsiyetini sergilediler.