kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 945
- Tepkime puanı
- 2,388
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
İnfâkın Müesseseleşmesi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine
kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 261)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlâd.” (Müslim, Vasiyye, 14)
“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e (yâni hayrın kemâline) eremezsiniz! Her ne infâk ederseniz, Allâh onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 92)
Derin bir vecd hâlinde Rasûlullâh’ı dinleyen ashâb-ı kirâm, bu âyet-i kerîmeyi de kendi iç dünyalarının derinliklerinde
hissedebilmenin ve bu ilâhî dâvetin muhtevâsından hareketle, ellerinde ne varsa hepsini infâk edebilmenin muhâsebesine
dalmışlardı. Bu mübârek sahâbîlerden biri de Ebû Talha (ra) idi. Onun Mescid-i Saâdet’e yakın, içinde altı yüz hurma ağacı bulunan
kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Rasûlullâh (sav)’i sık sık dâvet edip ikramlarda bulunarak da bahçesini bereketlendirirdi.
Ebû Talha (ra), bu âyet-i kerîmenin tesiriyle, Rasûlullâh (sav)’e gelerek şöyle dedi:
“–Yâ Rasûlallâh! Cenâb-ı Hak kitabında:
“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e eremezsiniz!..” (Âl-i İmrân, 92) buyuruyor. Şüphesiz servetim içinde en kıymetli ve
bana en sevimli olanı Beyruhâ diye bilinen bahçemdir. Şu andan itibâren onu Allâh ve Rasûlü’ne bırakıyorum. Umarım ki bu sâyede
Rabbim beni birre (hayrın kemâline) ulaştırır ve onu bana âhiret azığı eyler. Yâ Rasûlallâh, artık bu bahçede Allâh’ın sana gösterdiği istikâmette tasarruf et.”
Rivâyetlere göre bu sözlerinin ardından Ebû Talha (ra), bu güzel kararını derhal tatbik etmek için bahçeye gitti. Bahçeye
vardığında hanımını bir ağacın gölgesinde otururken buldu. Ebû Talha bahçeye girmedi. Hanımı sordu:
“–Yâ Ebâ Talha! Dışarıda ne bekliyorsun? İçeri girsen ya!”
Ebû Talha:
“–Ben içeri giremem, sen de eşyanı toplayıp çıkıver.” dedi.
Beklemediği bu cevâb üzerine hanımı şaşkınlıkla sordu:
“–Neden yâ Ebâ Talha! Bu bahçe bizim değil mi?”
Ebû Talha:
“–Hayır, artık bu bahçe Medîne fukarâsınındır.” diyerek âyet-i kerîmenin müjdesini ve yaptığı fazîletli infâkı sevinç ve neşe içinde anlattı. Hanımının:
“–Bahçeyi ikimiz nâmına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın?” suâline de:
“–İkimiz nâmına.” diye cevap veren Ebû Talha, bu sefer hanımından huzur içinde şu sözleri dinledi:
“–Allâh senden râzı olsun Ebû Talha! Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesaret
edemezdim. Allâh hayrımızı kabul buyursun. İşte ben de bahçeyi terk edip geliyorum!”
Ebû Talha’ya bu fedâkârlığı yaptıran ahlâk-ı hamîdenin ruhlarda kökleşmesi hâlinde ortaya çıkacak güzelliğin, insanlık sathında
revaç bulmasıyla yeryüzünde nasıl bir asr-ı saâdet iklîminin oluşacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. (Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak ve Hizmet, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Reşîd:
Her varlığı, var ediş gayesine uygun bir biçimde hedefine ulaştıran, hiç kimseyle istişare etmeden işlerini yürüten, delil ve irşada
ihtiyacı olmayan, işlerini nizam ve hikmetle yürüten ve hiçbir işi boş ve abes olmayan, kullarını doğru yola ileten demektir.
Kısa Günün Kârı
Vakıf, Yaratan’dan ötürü yaratılmışlara merhamet, şefkat ve sevginin bir tezâhürü olan infâkın devamlılık arz ederek
müesseseleşmesidir. Bu da bir malın Allâh’a adanmasını, yâni temlik ve temellükten men olunarak, ebediyyen mânevî bir gâye için
kullanılmasını ifâde eder. Gâye ise, bütün mahlûkâtın muhtaç olanlarına cömertçe ikramda bulunmak, şefkat ve merhametle yaklaşarak, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanabilmektir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine
kat kat fazlasını verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilir.” (Bakara, 261)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevâbı kesilir: Sadaka-i câriye, kendisinden istifâde edilen ilim, arkasından duâ eden hayırlı evlâd.” (Müslim, Vasiyye, 14)
“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e (yâni hayrın kemâline) eremezsiniz! Her ne infâk ederseniz, Allâh onu hakkıyla bilir.” (Âl-i İmrân, 92)
Derin bir vecd hâlinde Rasûlullâh’ı dinleyen ashâb-ı kirâm, bu âyet-i kerîmeyi de kendi iç dünyalarının derinliklerinde
hissedebilmenin ve bu ilâhî dâvetin muhtevâsından hareketle, ellerinde ne varsa hepsini infâk edebilmenin muhâsebesine
dalmışlardı. Bu mübârek sahâbîlerden biri de Ebû Talha (ra) idi. Onun Mescid-i Saâdet’e yakın, içinde altı yüz hurma ağacı bulunan
kıymetli bir bahçesi vardı ve burayı pek severdi. Rasûlullâh (sav)’i sık sık dâvet edip ikramlarda bulunarak da bahçesini bereketlendirirdi.
Ebû Talha (ra), bu âyet-i kerîmenin tesiriyle, Rasûlullâh (sav)’e gelerek şöyle dedi:
“–Yâ Rasûlallâh! Cenâb-ı Hak kitabında:
“Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe aslâ “birr”e eremezsiniz!..” (Âl-i İmrân, 92) buyuruyor. Şüphesiz servetim içinde en kıymetli ve
bana en sevimli olanı Beyruhâ diye bilinen bahçemdir. Şu andan itibâren onu Allâh ve Rasûlü’ne bırakıyorum. Umarım ki bu sâyede
Rabbim beni birre (hayrın kemâline) ulaştırır ve onu bana âhiret azığı eyler. Yâ Rasûlallâh, artık bu bahçede Allâh’ın sana gösterdiği istikâmette tasarruf et.”
Rivâyetlere göre bu sözlerinin ardından Ebû Talha (ra), bu güzel kararını derhal tatbik etmek için bahçeye gitti. Bahçeye
vardığında hanımını bir ağacın gölgesinde otururken buldu. Ebû Talha bahçeye girmedi. Hanımı sordu:
“–Yâ Ebâ Talha! Dışarıda ne bekliyorsun? İçeri girsen ya!”
Ebû Talha:
“–Ben içeri giremem, sen de eşyanı toplayıp çıkıver.” dedi.
Beklemediği bu cevâb üzerine hanımı şaşkınlıkla sordu:
“–Neden yâ Ebâ Talha! Bu bahçe bizim değil mi?”
Ebû Talha:
“–Hayır, artık bu bahçe Medîne fukarâsınındır.” diyerek âyet-i kerîmenin müjdesini ve yaptığı fazîletli infâkı sevinç ve neşe içinde anlattı. Hanımının:
“–Bahçeyi ikimiz nâmına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın?” suâline de:
“–İkimiz nâmına.” diye cevap veren Ebû Talha, bu sefer hanımından huzur içinde şu sözleri dinledi:
“–Allâh senden râzı olsun Ebû Talha! Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesaret
edemezdim. Allâh hayrımızı kabul buyursun. İşte ben de bahçeyi terk edip geliyorum!”
Ebû Talha’ya bu fedâkârlığı yaptıran ahlâk-ı hamîdenin ruhlarda kökleşmesi hâlinde ortaya çıkacak güzelliğin, insanlık sathında
revaç bulmasıyla yeryüzünde nasıl bir asr-ı saâdet iklîminin oluşacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. (Osman Nûri Topbaş, Vakıf, İnfak ve Hizmet, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Reşîd:
Her varlığı, var ediş gayesine uygun bir biçimde hedefine ulaştıran, hiç kimseyle istişare etmeden işlerini yürüten, delil ve irşada
ihtiyacı olmayan, işlerini nizam ve hikmetle yürüten ve hiçbir işi boş ve abes olmayan, kullarını doğru yola ileten demektir.
Kısa Günün Kârı
Vakıf, Yaratan’dan ötürü yaratılmışlara merhamet, şefkat ve sevginin bir tezâhürü olan infâkın devamlılık arz ederek
müesseseleşmesidir. Bu da bir malın Allâh’a adanmasını, yâni temlik ve temellükten men olunarak, ebediyyen mânevî bir gâye için
kullanılmasını ifâde eder. Gâye ise, bütün mahlûkâtın muhtaç olanlarına cömertçe ikramda bulunmak, şefkat ve merhametle yaklaşarak, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanabilmektir.