- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 886
- Tepkime puanı
- 2,336
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
İbadetin Ehemmiyeti
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk/ibadet et!” (Hicr, 99)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“İnsan, kulluk vazifelerini îfâda kusur gösterir, yani her ibadetini kâfî miktarda yapmayıp azaltırsa Cenâb-ı Allah onu gam ve kedere mübtelâ kılar.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no: 6788)
İbâdet, kulluk yapmak, itaat etmek ve boyun eğmek demek olup, geniş mânâsıyla, bir insanın Rabbinin bildirdiği ölçüler dâhilinde yaşarken yaptığı
bütün hareketleri, sözleri, duygu ve düşünceleridir.
Bir kulun Rabbine ibadet etmesi, onun için bir külfet ve sıkıntı değil, tam aksine büyük bir şereftir. Kitaplarda, dinin emirlerinden
“mükellefiyetler/yükümlülükler” diye bahsedilmesi, insanların tabiat âlemine yatkın olmalarındandır. Bu bakımdan seyr ü sülûk ehli olan büyükler, bülûğ çağlarından bahsederken:
“Mükellef olduk” değil “müşerref olduk” yâni ilâhî hitâbın muhâtabı olmakla şereflendik, derlerdi.
İbâdet, Allah Teâlâ’nın kulları üzerindeki hakkı ve ihsân ettiği nimetler karşısında yapılması gereken bir şükrün ifadesidir. Bize küçük bir hediye
getiren kişiye, tekrar tekrar teşekkür ederken, sayılamayacak kadar çok nimetlerine, lütuf ve ikramlarına mazhar olduğumuz Allah Teâlâ’ya karşı
ibadetle şükretmemek, ne kadar büyük bir nankörlüktür.
İbâdetin mühim faydalarından biri de, îtikâdî ve îmânî hükümleri kalb ve ruhlarda kökleştirip sâbitleştirmesidir. Bilgi, ancak pratikle, tecrübe ile artıp
gelişir ve kökleşerek meleke hâline gelir. Tatbikâta konulmayan kuru bilginin muhafazası çok zor olduğu gibi faydası da yok denecek kadar azdır.
İmanın insanda kökleşip yerleşmesi, meleke hâline gelmesi de ancak ibadetler sâyesinde mümkündür. Dıştaki ibadet kalesi zayıfladığında içteki
iman kalesi için de tehlike sinyalleri başlamış demektir. Diğer bir ifadeyle, iman bir lâmba ise, ibadetler, çeşitli yönlerden esen rüzgârlar karşısında
onu sönmekten koruyan ve ışığını daha da ziyadeleştirmesini sağlayan şişe gibidir.
İnsanı üstün bir varlık olarak yaratan Allah Teâlâ, onun bu mevkiîni koruyarak rûhî yücelişini devam ettirebilmesinin ibadetlere bağlı olduğunu
haber vermiştir. Dolayısıyla insanın kalp âlemini ve mânevî yapısını geliştirmek için ibadetler vazgeçilmez bir vâsıta olarak karşımızda durmaktadır. (Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslâm, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Rakîb:
Yarattıklarından bir an bile gâfil olmayan, her şeyi denetimi altında tutan, gözetleyip denetleyen, kullarını bu denetimi ile koruyan, bütün varlıkları üzerinde gözcü olan demektir.
Kısa Günün Kârı
En mühimi de, insan ibadetler sâyesinde rûhen yükselir ve hakîkî insanlık şerefine nâil olur. İbâdetlerle Allah’a yaklaşabildiği nisbette kâinatın gözbebeği olma vasfını elde eder.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk/ibadet et!” (Hicr, 99)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“İnsan, kulluk vazifelerini îfâda kusur gösterir, yani her ibadetini kâfî miktarda yapmayıp azaltırsa Cenâb-ı Allah onu gam ve kedere mübtelâ kılar.” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-ummâl, no: 6788)
İbâdet, kulluk yapmak, itaat etmek ve boyun eğmek demek olup, geniş mânâsıyla, bir insanın Rabbinin bildirdiği ölçüler dâhilinde yaşarken yaptığı
bütün hareketleri, sözleri, duygu ve düşünceleridir.
Bir kulun Rabbine ibadet etmesi, onun için bir külfet ve sıkıntı değil, tam aksine büyük bir şereftir. Kitaplarda, dinin emirlerinden
“mükellefiyetler/yükümlülükler” diye bahsedilmesi, insanların tabiat âlemine yatkın olmalarındandır. Bu bakımdan seyr ü sülûk ehli olan büyükler, bülûğ çağlarından bahsederken:
“Mükellef olduk” değil “müşerref olduk” yâni ilâhî hitâbın muhâtabı olmakla şereflendik, derlerdi.
İbâdet, Allah Teâlâ’nın kulları üzerindeki hakkı ve ihsân ettiği nimetler karşısında yapılması gereken bir şükrün ifadesidir. Bize küçük bir hediye
getiren kişiye, tekrar tekrar teşekkür ederken, sayılamayacak kadar çok nimetlerine, lütuf ve ikramlarına mazhar olduğumuz Allah Teâlâ’ya karşı
ibadetle şükretmemek, ne kadar büyük bir nankörlüktür.
İbâdetin mühim faydalarından biri de, îtikâdî ve îmânî hükümleri kalb ve ruhlarda kökleştirip sâbitleştirmesidir. Bilgi, ancak pratikle, tecrübe ile artıp
gelişir ve kökleşerek meleke hâline gelir. Tatbikâta konulmayan kuru bilginin muhafazası çok zor olduğu gibi faydası da yok denecek kadar azdır.
İmanın insanda kökleşip yerleşmesi, meleke hâline gelmesi de ancak ibadetler sâyesinde mümkündür. Dıştaki ibadet kalesi zayıfladığında içteki
iman kalesi için de tehlike sinyalleri başlamış demektir. Diğer bir ifadeyle, iman bir lâmba ise, ibadetler, çeşitli yönlerden esen rüzgârlar karşısında
onu sönmekten koruyan ve ışığını daha da ziyadeleştirmesini sağlayan şişe gibidir.
İnsanı üstün bir varlık olarak yaratan Allah Teâlâ, onun bu mevkiîni koruyarak rûhî yücelişini devam ettirebilmesinin ibadetlere bağlı olduğunu
haber vermiştir. Dolayısıyla insanın kalp âlemini ve mânevî yapısını geliştirmek için ibadetler vazgeçilmez bir vâsıta olarak karşımızda durmaktadır. (Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslâm, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
er-Rakîb:
Yarattıklarından bir an bile gâfil olmayan, her şeyi denetimi altında tutan, gözetleyip denetleyen, kullarını bu denetimi ile koruyan, bütün varlıkları üzerinde gözcü olan demektir.
Kısa Günün Kârı
En mühimi de, insan ibadetler sâyesinde rûhen yükselir ve hakîkî insanlık şerefine nâil olur. İbâdetlerle Allah’a yaklaşabildiği nisbette kâinatın gözbebeği olma vasfını elde eder.