- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,888
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 43,265
- Puanları
- 113
HZ.EBU BEKR’İN HUTBESİ
Hz. Ebu Bekr (ra), halife seçildikten sonra şu hutbeyi irad etmiştir:
“Ey insanlar!
Başınıza geçmiş olmam, ‘içinizde benden daha iyisi yoktur’ demek değildir. Ancak,
Kur’ân-ı Kerim nazil olmuş, Yüce Allah’ın (cc) elçisi dinin hükümlerini açıklamış ve bize
aklın en üstününün takvâ olduğunu, akılsızlığın en koyusunun da fısk olduğunu
bildirmiştir. Şunu iyi biliniz ki, sizin en kuvvetliniz, benim yanımda mazlumun hakkını
kendisinden alıncaya kadar en zayıfınızdır. En zayıfınız da hakkını zalimden alıncaya
kadar benim yanımda en kuvvetlinizdir.
Ey insanlar!
Ben ancak Yüce Allah’ın elçisinin yoluna tâbiyim. Ben, aklıma ve arzuma göre hareket
etmeye yetkili değilim. Şu halde, eğer ben iyilik edersem, bana yardım ediniz; eğer
yoldan çıkarsam, beni doğru yola çağırınız.
Ben, kendi yerime sizden birinizin bu işi üzerine almasını isterdim. Şayet siz,
Rasûlüllah’tan (s) beklediklerinizi benden de beklerseniz, ben bunu yapamam (çünkü
ben peygamber değilim). Zira Yüce Allah, onu vahiy ile takviye edip göndermiştir. Ben
ise, sizler gibi hata eden bir insanım. Beni yalnız bırakmayın. Bu sözümü söyler ve
kendimle sizler için Yüce Allah’tan mağfiret dilerim.
Şüphe yok ki Yüce Allah, Kendi rızası için yapılmayan bir işi kabul etmez. Öyleyse
amellerinizde Yüce Allah’ın rızasını gözetiniz ve biliniz ki, Allah’ın rızası için yaptığımız
bir amel, Allah’a yapılmış bir itaattir; elde ettiğiniz en büyük kazançtır; ödemekle
mükellef olduğunuz borcunuzu ödemektir; fani bir hayattan ebedi bir hayata, muhtaç
olduğunuz zaman harcamak üzere azık göndermektir.
Ey Allah’ın kulları!
Sizden evvel ölen kimselerden ibret alınız ve onların halini düşününüz: Dün sizde idiler,
bugün nerededirler? Hani o korkunç ve zalim hükümdarlar? Hani o savaş
meydanlarında ün salan kahramanlar? Hani o yeryüzünü şenlendiren ve süsleyen şahlar,
hanlar? Dünya hepsini alt edip toprağa gömmüş ve vücutları çürüyüp toprak olmuştur.
Hiçbirisinden bir haber yok. Hepsi uzaklaşıp gitmiş, hatta isimleri bile unutulmuştur.
Sanki hiç yoklarmış, dünyaya hiç gelmemiş gibidirler. Bütün istek ve arzuları kesilmiş,
sadece günahlarının muhasebesi kalmıştır. Giderken amellerini de beraber götürdüler;
dünyayı ise başkalarına bıraktılar. Bugün biz, onların yerine geçmiş bulunuyoruz; eğer
gafil davranırsak, onlar gibi oluruz.
Hani o güzel ve parlak yüzlü olanlar, gençlik ve zindeliğine güvenenler? O gençlik ve
güzellik, bugün toprak olmuş; sevdikleri, zevk ve sefaları, onlar için bir hasret ve
nedamete dönüşmüştür.
Hani şehirleri inşa edip etrafına yüksek surlar yapanlar? Hepsi gitmiş ve kendilerinden
sonra gelenlere bırakmışlar ve kendileri karanlık kabirlerde yatarken, meskenleri yerle
bir olmuştur. Onlardan birini görüyor veya bir fısıltı olsun işitiyor musunuz?
Oğullarınız, kardeşleriniz, tanıdıklarınız nerede? Hepsi de ecelleri gelince ölüme boyun
eğmiş ve amellerinin misafiri olarak bu diyarı terk edip gitmişlerdir; ölümden sonraki
ebedi saadet veya şekavet yurtlarından birine girmek üzere sıralarını almış bulunuyorlar.
Şunu iyi biliniz ki, Yüce Allah birdir; O’nun ortağı ve yarattıklarından hiçbiri ile özel bir
bağı yoktur; O, hiç kimseyi özel muameleye tâbi tutmaz. O’na kulluk edip emirlerine
uymaktan başka, O’nun azabına hiçbir şey engel olamaz. Biliniz ki, siz aciz ve güçsüz
kullarsınız. Yüce Allah’ın katındaki sevaba, ancak O’na itaat edip emirlerine uymakla
erişebilirsiniz.
Bir mutlu hayat ki, sonu cehennemdir; o hayat mutlu değildir. Bir sıkıntılı hayat ki, sonu
cennettir; o hayat sıkıntılı değildir.
Kim Yüce Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, o kimse doğru yolu bulmuştur. Kim de onlara
isyan ederse, açık bir sapıklığa ve şaşkınlığa düşmüş olur. Size, Yüce Allah’tan korkup
O’nun azabından korunmayı, Allah’ın size kılavuz kıldığı İslâm dinine sarılmayı tavsiye
ederim.
Heva ve heveslerinize uymayın; bunlara uymaktan, öfke ve ihtirastan korunan kimse
felah bulur. Sakın böbürlenip kibirlenmeyin. Topraktan yaratılan ve tekrar toprağa
dönecek olan, sonra da kurtlar tarafından eti yenilen ve bugün sağ iken yarın ölen kimse
ne ile kibirlenir ki?”
Hz. Ebu Bekr (ra), halife seçildikten sonra şu hutbeyi irad etmiştir:
“Ey insanlar!
Başınıza geçmiş olmam, ‘içinizde benden daha iyisi yoktur’ demek değildir. Ancak,
Kur’ân-ı Kerim nazil olmuş, Yüce Allah’ın (cc) elçisi dinin hükümlerini açıklamış ve bize
aklın en üstününün takvâ olduğunu, akılsızlığın en koyusunun da fısk olduğunu
bildirmiştir. Şunu iyi biliniz ki, sizin en kuvvetliniz, benim yanımda mazlumun hakkını
kendisinden alıncaya kadar en zayıfınızdır. En zayıfınız da hakkını zalimden alıncaya
kadar benim yanımda en kuvvetlinizdir.
Ey insanlar!
Ben ancak Yüce Allah’ın elçisinin yoluna tâbiyim. Ben, aklıma ve arzuma göre hareket
etmeye yetkili değilim. Şu halde, eğer ben iyilik edersem, bana yardım ediniz; eğer
yoldan çıkarsam, beni doğru yola çağırınız.
Ben, kendi yerime sizden birinizin bu işi üzerine almasını isterdim. Şayet siz,
Rasûlüllah’tan (s) beklediklerinizi benden de beklerseniz, ben bunu yapamam (çünkü
ben peygamber değilim). Zira Yüce Allah, onu vahiy ile takviye edip göndermiştir. Ben
ise, sizler gibi hata eden bir insanım. Beni yalnız bırakmayın. Bu sözümü söyler ve
kendimle sizler için Yüce Allah’tan mağfiret dilerim.
Şüphe yok ki Yüce Allah, Kendi rızası için yapılmayan bir işi kabul etmez. Öyleyse
amellerinizde Yüce Allah’ın rızasını gözetiniz ve biliniz ki, Allah’ın rızası için yaptığımız
bir amel, Allah’a yapılmış bir itaattir; elde ettiğiniz en büyük kazançtır; ödemekle
mükellef olduğunuz borcunuzu ödemektir; fani bir hayattan ebedi bir hayata, muhtaç
olduğunuz zaman harcamak üzere azık göndermektir.
Ey Allah’ın kulları!
Sizden evvel ölen kimselerden ibret alınız ve onların halini düşününüz: Dün sizde idiler,
bugün nerededirler? Hani o korkunç ve zalim hükümdarlar? Hani o savaş
meydanlarında ün salan kahramanlar? Hani o yeryüzünü şenlendiren ve süsleyen şahlar,
hanlar? Dünya hepsini alt edip toprağa gömmüş ve vücutları çürüyüp toprak olmuştur.
Hiçbirisinden bir haber yok. Hepsi uzaklaşıp gitmiş, hatta isimleri bile unutulmuştur.
Sanki hiç yoklarmış, dünyaya hiç gelmemiş gibidirler. Bütün istek ve arzuları kesilmiş,
sadece günahlarının muhasebesi kalmıştır. Giderken amellerini de beraber götürdüler;
dünyayı ise başkalarına bıraktılar. Bugün biz, onların yerine geçmiş bulunuyoruz; eğer
gafil davranırsak, onlar gibi oluruz.
Hani o güzel ve parlak yüzlü olanlar, gençlik ve zindeliğine güvenenler? O gençlik ve
güzellik, bugün toprak olmuş; sevdikleri, zevk ve sefaları, onlar için bir hasret ve
nedamete dönüşmüştür.
Hani şehirleri inşa edip etrafına yüksek surlar yapanlar? Hepsi gitmiş ve kendilerinden
sonra gelenlere bırakmışlar ve kendileri karanlık kabirlerde yatarken, meskenleri yerle
bir olmuştur. Onlardan birini görüyor veya bir fısıltı olsun işitiyor musunuz?
Oğullarınız, kardeşleriniz, tanıdıklarınız nerede? Hepsi de ecelleri gelince ölüme boyun
eğmiş ve amellerinin misafiri olarak bu diyarı terk edip gitmişlerdir; ölümden sonraki
ebedi saadet veya şekavet yurtlarından birine girmek üzere sıralarını almış bulunuyorlar.
Şunu iyi biliniz ki, Yüce Allah birdir; O’nun ortağı ve yarattıklarından hiçbiri ile özel bir
bağı yoktur; O, hiç kimseyi özel muameleye tâbi tutmaz. O’na kulluk edip emirlerine
uymaktan başka, O’nun azabına hiçbir şey engel olamaz. Biliniz ki, siz aciz ve güçsüz
kullarsınız. Yüce Allah’ın katındaki sevaba, ancak O’na itaat edip emirlerine uymakla
erişebilirsiniz.
Bir mutlu hayat ki, sonu cehennemdir; o hayat mutlu değildir. Bir sıkıntılı hayat ki, sonu
cennettir; o hayat sıkıntılı değildir.
Kim Yüce Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, o kimse doğru yolu bulmuştur. Kim de onlara
isyan ederse, açık bir sapıklığa ve şaşkınlığa düşmüş olur. Size, Yüce Allah’tan korkup
O’nun azabından korunmayı, Allah’ın size kılavuz kıldığı İslâm dinine sarılmayı tavsiye
ederim.
Heva ve heveslerinize uymayın; bunlara uymaktan, öfke ve ihtirastan korunan kimse
felah bulur. Sakın böbürlenip kibirlenmeyin. Topraktan yaratılan ve tekrar toprağa
dönecek olan, sonra da kurtlar tarafından eti yenilen ve bugün sağ iken yarın ölen kimse
ne ile kibirlenir ki?”