- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 16,037
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 43,727
- Puanları
- 113
Şunu göz önünde bulundursak, dertlerimizin bir çoğu boşa düşer:
"Herkesin hikâyesi/kaderi ayrıdır. Sen hiç kimse ile yarış halinde değilsin. Elde edemediğin şey zaten senin için takdir edilmiş değildir. Senin için takdir edileni ise başkası elde edemez."
Hani bazen lavabo veya banyo tıkanır da su birikir ya, sonra bir plastik pompa ile veya "lavabo aç" ile açarsınız ve biriken bütün sular bir anda akıp gider, pislik ortadan kalkar ya...
Bizim hayatlarımızda da bilinçlerimizi tıkayan, yaşantılarımız berbat eden, ruhumuzu kirleten bazı tıkanmalar olabiliyor. Yazının başında belirttiğim ifade tıkanan bilinçlerimizi açan bir pompa, kirlenen ruhlarımızı arıtan bir lavabo aç gibi bir ilke sunuyor.
Bazen (hatta sıklıkla) bir imtihanın içinde olduğumuzu, bu imtihanda herkesin hikâyesinin, kaderinin farklı olduğunu, herkesin yarın Allah karşısında kendi hikâyesinin hesabını vereceğini unutuyoruz.
Bazen etrafımızdaki herkesi kendimize rakip gibi görmeye başlıyoruz. Ailede, okulda, işyerinde herkes bizim rakibimiz... Onlarla kendimizi sürekli bir yarış içinde görmeye başlıyoruz. Sürekli bir rekabet, sürekli bir karşıdakini kollama hali... "O ne yaptı? Ne aldı? Ne kazandı? Ne harcadı? Hangi başarıları elde etti?" diye rakibimiz/rakiplerimiz üzerine kafa yoruyoruz.
İşte bu durum bizi felaket derecede yoruyor, bilinçlerimizi tıkıyor, ruhlarımızı kirletiyor. Bu tıkanıklığı aşmak için şöyle düşünmemiz gerekiyor:
Hz. Âdem'den bu zamana kadar ve bundan sonra kıyamete kadar yaşayacak her bir insan bu dünyada imtihanın içinde. Her insan belirli bir tarihte dünyaya geliyor, sonra Allah'ın takdir ettiği kadar yaşayıp imtihanı biterek bu dünyayı terk ediyor. Herkesin imtihanı birbirinden farklı. Tıpa tıp birbirinin aynısı şeklinde iki imtihan yok. Her insanın ümitleri, korkuları, kabiliyetleri, beklentileri, imkânları, fırsatları farklı. Aynı yumurta ikizi olan kardeşlerin görünüş bakımından birbirinin tıpkısı olmaları, imtihanlarının da aynı olduğu veya olacağı anlamına gelmiyor.
Madem ki herkesin kendisine özel, başkasından tamamen farklı bir hikâyesi ve kaderi var ve madem ki herkes kendi şartlarında imtihan oluyor, öyleyse bir başkası ile kendimizi kıyaslama, rekabet etme, bir başkasını kıskanma, haset etme, ona karşı gösteriş yapma gibi şeylerin tamamı saçma ve anlamsız şeyler. Bu tıpkı bambaşka şehirlerde yaşayan, bambaşka iş kollarında çalışan veya bambaşka fakültelerde okuyan iki kişinin birbirini kıskanması kadar saçma...
Her insanın ömür süresi, sağlık durumu, fiziksel özellikleri, maddi imkânları, çevresindeki insanlar birbirinden farklı. Ve her insan kendi imkânlarından, kendi şartlarından, kendi muhatap olduğu kimselerle ilişkilerinden imtihan oluyor.
Bir başkasının elde ettiği imkânlar, maddî kazançlar, makamlar ve mevkilerde de aynı durum söz konusu. İnsan elbette çalışıp çabalar ancak sonuçta Allah'ın takdir etmediği bir imkânı, bir malvarlığını elde edemez. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse bir başkası için takdir edilmiş olan hakkı alamaz. Bir şeyi çok istediğin halde sen elde edememişsen, demek ki o şey senin için takdir edilmiş değildir. Bir şey senin için takdir edilmişse, bütün dünya bir araya gelse onu senin elinden alamaz, senin onu elde etmene engel olamaz.
Bu durum elbette kendi rızkımızı elde etmek için çalışıp çabalamak, kendi arzularımızı gerçekleştirmek için gayret göstermek noktasında bizi tembelliğe, boş vermişliğe sevk etmemeli. Bizler kaderin nasıl tecelli edeceğini bilmediğimiz için gayret gösteririz, çaba sarf ederiz, ancak elde etmeyi arzuladığımız şeyleri elde edemediğimizde ya da başkaları bizim arzuladığımız imkânları ve fırsatları elde ettiğinde onun hasretini çekmek, kıskançlık krizine girmek, kadere isyan etmek, hayata küsmek gibi durumlardan uzak dururuz.
Rabbimiz kalplerimizi gereksiz yere yormaktan, ruhlarımızı boş yere kirletmekten, bilinçlerimizi beyhude yere tıkanmaktan bizleri muhafaza eylesin. Bizleri kadere iman eden, kaderin kaleminin kendisi için hayırlı şeyler yazması noktasında gayret gösteren kullarından eylesin.
Soner Duman/ 14 Receb 1446 - 14 Ocak 2025 Salı
"Herkesin hikâyesi/kaderi ayrıdır. Sen hiç kimse ile yarış halinde değilsin. Elde edemediğin şey zaten senin için takdir edilmiş değildir. Senin için takdir edileni ise başkası elde edemez."
Hani bazen lavabo veya banyo tıkanır da su birikir ya, sonra bir plastik pompa ile veya "lavabo aç" ile açarsınız ve biriken bütün sular bir anda akıp gider, pislik ortadan kalkar ya...
Bizim hayatlarımızda da bilinçlerimizi tıkayan, yaşantılarımız berbat eden, ruhumuzu kirleten bazı tıkanmalar olabiliyor. Yazının başında belirttiğim ifade tıkanan bilinçlerimizi açan bir pompa, kirlenen ruhlarımızı arıtan bir lavabo aç gibi bir ilke sunuyor.
Bazen (hatta sıklıkla) bir imtihanın içinde olduğumuzu, bu imtihanda herkesin hikâyesinin, kaderinin farklı olduğunu, herkesin yarın Allah karşısında kendi hikâyesinin hesabını vereceğini unutuyoruz.
Bazen etrafımızdaki herkesi kendimize rakip gibi görmeye başlıyoruz. Ailede, okulda, işyerinde herkes bizim rakibimiz... Onlarla kendimizi sürekli bir yarış içinde görmeye başlıyoruz. Sürekli bir rekabet, sürekli bir karşıdakini kollama hali... "O ne yaptı? Ne aldı? Ne kazandı? Ne harcadı? Hangi başarıları elde etti?" diye rakibimiz/rakiplerimiz üzerine kafa yoruyoruz.
İşte bu durum bizi felaket derecede yoruyor, bilinçlerimizi tıkıyor, ruhlarımızı kirletiyor. Bu tıkanıklığı aşmak için şöyle düşünmemiz gerekiyor:
Hz. Âdem'den bu zamana kadar ve bundan sonra kıyamete kadar yaşayacak her bir insan bu dünyada imtihanın içinde. Her insan belirli bir tarihte dünyaya geliyor, sonra Allah'ın takdir ettiği kadar yaşayıp imtihanı biterek bu dünyayı terk ediyor. Herkesin imtihanı birbirinden farklı. Tıpa tıp birbirinin aynısı şeklinde iki imtihan yok. Her insanın ümitleri, korkuları, kabiliyetleri, beklentileri, imkânları, fırsatları farklı. Aynı yumurta ikizi olan kardeşlerin görünüş bakımından birbirinin tıpkısı olmaları, imtihanlarının da aynı olduğu veya olacağı anlamına gelmiyor.
Madem ki herkesin kendisine özel, başkasından tamamen farklı bir hikâyesi ve kaderi var ve madem ki herkes kendi şartlarında imtihan oluyor, öyleyse bir başkası ile kendimizi kıyaslama, rekabet etme, bir başkasını kıskanma, haset etme, ona karşı gösteriş yapma gibi şeylerin tamamı saçma ve anlamsız şeyler. Bu tıpkı bambaşka şehirlerde yaşayan, bambaşka iş kollarında çalışan veya bambaşka fakültelerde okuyan iki kişinin birbirini kıskanması kadar saçma...
Her insanın ömür süresi, sağlık durumu, fiziksel özellikleri, maddi imkânları, çevresindeki insanlar birbirinden farklı. Ve her insan kendi imkânlarından, kendi şartlarından, kendi muhatap olduğu kimselerle ilişkilerinden imtihan oluyor.
Bir başkasının elde ettiği imkânlar, maddî kazançlar, makamlar ve mevkilerde de aynı durum söz konusu. İnsan elbette çalışıp çabalar ancak sonuçta Allah'ın takdir etmediği bir imkânı, bir malvarlığını elde edemez. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse bir başkası için takdir edilmiş olan hakkı alamaz. Bir şeyi çok istediğin halde sen elde edememişsen, demek ki o şey senin için takdir edilmiş değildir. Bir şey senin için takdir edilmişse, bütün dünya bir araya gelse onu senin elinden alamaz, senin onu elde etmene engel olamaz.
Bu durum elbette kendi rızkımızı elde etmek için çalışıp çabalamak, kendi arzularımızı gerçekleştirmek için gayret göstermek noktasında bizi tembelliğe, boş vermişliğe sevk etmemeli. Bizler kaderin nasıl tecelli edeceğini bilmediğimiz için gayret gösteririz, çaba sarf ederiz, ancak elde etmeyi arzuladığımız şeyleri elde edemediğimizde ya da başkaları bizim arzuladığımız imkânları ve fırsatları elde ettiğinde onun hasretini çekmek, kıskançlık krizine girmek, kadere isyan etmek, hayata küsmek gibi durumlardan uzak dururuz.
Rabbimiz kalplerimizi gereksiz yere yormaktan, ruhlarımızı boş yere kirletmekten, bilinçlerimizi beyhude yere tıkanmaktan bizleri muhafaza eylesin. Bizleri kadere iman eden, kaderin kaleminin kendisi için hayırlı şeyler yazması noktasında gayret gösteren kullarından eylesin.
Soner Duman/ 14 Receb 1446 - 14 Ocak 2025 Salı