kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 916
- Tepkime puanı
- 2,374
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Herkes Hesabını Öder
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Yazıklar olsun ölçü ve tartıya hile karıştıranlara! Onlar insanlardan bir şey ölçerek aldıklarında tastamam alırlar. Satarken ise eksik ölçü tartarlar.
Onlar, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerini hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.” (Mutaffifin, 1-6)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o
kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa,
zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk 48)
Behlül Dânâ bir gün Harun Reşid’den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı-Pazar ağalığını (denetimini) verir.
Behlül hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırına gider. Birkaç ekmek tartar. Hepsi normal ağırlığından noksan gelir. Fırıncıya dönüp:
“-Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğun ağız tadıyla yaşayıp gidiyor mu?” diye sorar.
Fırıncı ise bütün sorulara menfî cevap verir. Hayatta memnun olduğu bir şey yoktur.
Behlül bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tartar ve görür ki bütün ekmekler normal gramajından fazla
geliyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve bütün sorulara müsbet cevap alır. Yani fırıncı gâyet huzurludur.
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıkıp başka bir vazife ister. Harun Reşid:
“-Behlül, daha yeni vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?” deyince Behlül şu îzâhı yapar:
“-Efendim, çarşı-pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri de tartmış, vicdanları da. Buna göre herkes zâten hesabını ödeyip duruyor. Bana ihtiyaç kalmamış…”
Demek ki kazancın helâliyeti, kişinin maddî mânevî huzur ve saâdetinin ilk şartıdır. Çünkü ağızdan geçen her lokma, eğer helâl ise kişiye feyiz ve
mânevi zindelik verir. Fakat haram veya şüpheli bir lokma ise, gaflet ve hantallık verir; duyuşları kısırlaştırır; kalbe bir perde olur. (Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muhsî:
Sonsuz ilmi ile her şeyi kuşatan ve mülkündeki her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.
Kısa Günün Kârı
Ölçü ve tartı, bir arada yaşama mecburiyetinde olan bütün insanları az veya çok ilglendirir. Çünkü bir insanın bütün ihtiyaçlarını kendisinin üretmesi
düşünülemez. Her birimiz hemen her gün bir alış-veriş yapmak zorundayız. Ticârî hayat dediğimiz bu sâha, en yakın çevremizden en uzak yere
kadar beşerî ilişkilerin temelini teşkil eder. İnsanlık varolalıdan beri bu muameleler devam edegelmektedir. Bu sebeple bütün peygamberler
geldikleri toplumda dürüstlüğün esasını öncelikle ölçü ve tartıda görmüşlerdir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
“Yazıklar olsun ölçü ve tartıya hile karıştıranlara! Onlar insanlardan bir şey ölçerek aldıklarında tastamam alırlar. Satarken ise eksik ölçü tartarlar.
Onlar, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltileceklerini hiç akıllarına getirmiyorlar mı? Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.” (Mutaffifin, 1-6)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, nâmusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyâmet günü gelmeden evvel o
kimseyle helâlleşsin. Yoksa kendisinin sâlih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevaplarından alınır, (hak sahibine verilir.) Şayet iyilikleri yoksa,
zulüm yaptığı kardeşinin günahlarından alınarak onun üzerine yükletilir.” (Buhârî, Mezâlim 10, Rikâk 48)
Behlül Dânâ bir gün Harun Reşid’den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı-Pazar ağalığını (denetimini) verir.
Behlül hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırına gider. Birkaç ekmek tartar. Hepsi normal ağırlığından noksan gelir. Fırıncıya dönüp:
“-Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğun ağız tadıyla yaşayıp gidiyor mu?” diye sorar.
Fırıncı ise bütün sorulara menfî cevap verir. Hayatta memnun olduğu bir şey yoktur.
Behlül bir şey demeden ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tartar ve görür ki bütün ekmekler normal gramajından fazla
geliyor. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve bütün sorulara müsbet cevap alır. Yani fırıncı gâyet huzurludur.
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid’in huzuruna çıkıp başka bir vazife ister. Harun Reşid:
“-Behlül, daha yeni vazife verdik sana, ne çabuk bıktın?” deyince Behlül şu îzâhı yapar:
“-Efendim, çarşı-pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri de tartmış, vicdanları da. Buna göre herkes zâten hesabını ödeyip duruyor. Bana ihtiyaç kalmamış…”
Demek ki kazancın helâliyeti, kişinin maddî mânevî huzur ve saâdetinin ilk şartıdır. Çünkü ağızdan geçen her lokma, eğer helâl ise kişiye feyiz ve
mânevi zindelik verir. Fakat haram veya şüpheli bir lokma ise, gaflet ve hantallık verir; duyuşları kısırlaştırır; kalbe bir perde olur. (Osman Nûri Topbaş, Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam Yay.)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Muhsî:
Sonsuz ilmi ile her şeyi kuşatan ve mülkündeki her şeyin sayısını bilen, her yapılanı bir bir sayan demektir.
Kısa Günün Kârı
Ölçü ve tartı, bir arada yaşama mecburiyetinde olan bütün insanları az veya çok ilglendirir. Çünkü bir insanın bütün ihtiyaçlarını kendisinin üretmesi
düşünülemez. Her birimiz hemen her gün bir alış-veriş yapmak zorundayız. Ticârî hayat dediğimiz bu sâha, en yakın çevremizden en uzak yere
kadar beşerî ilişkilerin temelini teşkil eder. İnsanlık varolalıdan beri bu muameleler devam edegelmektedir. Bu sebeple bütün peygamberler
geldikleri toplumda dürüstlüğün esasını öncelikle ölçü ve tartıda görmüşlerdir.