Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Tarih Her Gönülde Üç Atlı

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,913
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Her Gönülde Üç Atlı

Kanije'nin burçları sabahın alaca karanlığında belli-belirsiz bir hayal gibi... Kalenin kapısı açıldı; üç atlı helalleştiler; çıktılar... Atlar, uzun sürecek bir yolculuğun farkında; atlılar her zamanki arzu içinde neş'eli...


Bazan hızlı bazan yavaş adeta hiç at sırtından inmeden yol aldılar. Gündüzün sıcağında terlediler; gecenin serinliğinde yıldızlarla eğlendiler. Ertesi gün akşama doğru gökyüzü hafifçe karardı. Atlılar ilerledikçe karanlık arttı. Bulutların karanlığı akşamın karanlığına karıştı. Aniden, ufku baştan başa yaran bir şimşek bütün tabiatı titretti. Gök gürledi. Atlılar aldırmadı; atlar ürkerek kişnedi. Rahmet gökten boşandı; birikti, sel oldu. Dereler toprak rengine döndü. Üç atlı çamur deryası içinde, baştan sona ıslak, yanan kalpleriyle sımsıcak... Atlar hırslı... Vücutlarından yakıcı bir buhar fışkırıyor.


Gök gürültüleri arasında üç atlı sessiz; sadece nalların çamurlu sularda çıkardığı anlamsız sesler... Atlıların solukları atlarınkine karıştı. Dizginleri biraz gevşettiler; atların boyunlarını okşadılar. Yavaşladılar.

Her tarafı, yeni doğmuş gibi tertemiz yapan bulutlar yavaş yavaş geride kalırken, ta uzakta, karşıda, yıkanmış lacivert aydınlığın içinde, önce hanın dik çatısı, sonra soluk ışıklı pencereleri göründü. İki ağaç, hanın iki yanında, kara gölgeleriyle masallardaki devler gibi muhafızlık yapıyordu.


Yağmur tamamen dindi... Handa durmak da var durmamak da... Kaybedecekleri her vakit, kendilerine umut bağlayan insanların biraz daha ızdırap çekmelerine sebeb olacaktı...


Hanın kapısına yanaştılar... Yiğitlikleri ıslak elbiselerin altında fark edilmiyor gibiydi. Kara bıyıklısı attan inmeden kapıyı çaldı. Hıristiyan hancı üç Osmanlı süvarisini karşısında görünce sevindi. Kapının çaldığı andaki korkusu bir kalp huzuruna döndü... Israr etti; inmediler... Yağmurla ağırlaşan sarıklarını çözüp hancıya verdiler. Hancı hemen üç eski sarık getirdi... Bir parça ekmek... At üstünde yiyinceye kadar atların başına torba takıldı. Hancı para almadı... "Deh!,, dediler, gittiler.

Atlılar karanlığın içinde kaybolurken hancı: "ALLAH onları korusun." diyerek haç çıkardı. Döndü, hana girdi.

Biraz at sürdükten sonra toprak kupkuruydu... Yaz bulutu buraya tek bir damla bırakmamış... Nalların sert toprakta çıkardığı sesler yamaçlarda yankılanıyor... Atlar biraz daha yorgun, İstanbul biraz daha yakın... Yavaşladılar. Bir su başında durdular... Akşam namazını kılıncaya kadar atlar dinlendi... Tekrar yola çıktılar...

Elbiseleri neredeyse kuru gibi olmuştu... Gündüz güneşin ısıttığı topraktan dalga dalga bir sıcaklık yayılıyordu. Yağmur unutulmuştu bile. Tek hedef, doğacak günün akşamına varmadan, İstanbul kapılarına varmaktı...


Ta!, karanlığın içinden esen hafif bir rüzgar yüzlerini okşuyordu. Biraz daha ilerlediler... Çok uzaklardan gelen horoz seslerine köpeklerin havlamaları karıştı.

Durdular... Yatsı namazını kıldılar. Atlar biraz daha dinlendi. Vakit kaybetmeden yola koyuldular...

Mehtap, öteye beriye serpilmiş mutlu köy evlerinin duvarlarını aydınlatırken, gayri müslimlerin pencereleri derin bir karanlığa gömülmüş, yorgun gözleriyle yatsı namazlarını kılan müslüman köylüler de ışıklarını birer birer söndürmeye başlamıştı. Müslüman-Hıristiyan, herkes kendi rüyası içinde... Yarın, sabah ezanıyla beraber, tarlalarında, birbirlerine yardım ederek yüzyıllar süren bir mutluluğun tohumlarını ekmeğe devam edeceklerdi.


Atlılar yollarına devam ettiler... İçlerinden keskin bakışlı olanı uzakta bir beyazlık gördü... Yaklaştılar... Bir koyun sürüsü... Karanlığın içinden iki çoban geldi. Birisinin elinde ayran testisi... Atlılara uzattı. Yudum yudum içtiler... "Sağolun!,, dediler.

Sarı bıyıklı olan atlı testiyi uzatana sordu:

- Arkadaşın dilsiz mi?

- Türkçe'yi az bilir; Bulgar'dır, dedi.


Bulgar gülümsedi... Atlılar gülümsedi... Atlarına "deh!,.dediler. Çoban elini arkadaşının omuzuna koydu; karanlığa doğru yürüdüler. Atlar hızlandı. Yamaçlardan tırmandılar, tepelerden aştılar. Mümkün olduğu kadar kestirme yollardan geçtiler. Vahşi yaratıklar nal seslerinden ürkmüş, sessiz. Ağustos böcekleri geceyi yırtıyormuş gibi...

Vücutlar gittikçe yorgun; ruhlar arzu ile canlı; ufuk hafif bir ışık ile aydınlık... Tabiat uyanıyor. İlk kuş gagasını açarak cıvıldadı. İlk karınca başını yuvasından çıkardı. İlk kelebek kanatlarını açtı. İlk ışıklar sapsarı ovayı aydınlattı.

İstanbul ufukları kıpkırmızı...


Tepeler aşıldı. Güneş yükseldi. Uzaktan şehrin minareleri göründü... Huzur dolu mutlu bir şehir... Üç atlı atından indi; yayalara karıştı. Sarayın kapısına geldiklerinde akşam yaklaşıyordu... Derhal huzura alındılar.

Erdel Prensliği'nde yine işler karışmıştı. Deli Kral, kendi halkına eziyet ediyordu. Osmanlı Devleti'nin Balkanlar'a getirdiği huzuru kendi halkına reva görmeyen hep bu prenslerdi... Önce Bulgarlar, sonra Eflak ve Boğdan, Osmanlı adaletinin gölgesinde mutlu yaşarken Erdel de bu gölgenin altına sokulmuş, yaşadığını hissetmişti... Şimdi Deli Kıral'ın Erdel halkına yaptığı bu zulüm, üç atlı tarafından yüce padişaha iletiliyordu... Padişah:

- Tez Erdel halkı zulümden kurtarılsın, diye Kanije Beylerbeyisi İskender Paşa'ya ferman buyurdu...

Üç atlı o gün dinlenmeden, fermanı öpüp başına koydu ve Kanije'ye doğru yola çıktı. Şimdi altlarında yıldırım gibi üç at vardı.

Batan güneşe doğru yol aldılar. Arkalarından bir toz bulutu kızaran ufku kapladı. Bir efsane gibi toz bulutunun içinde kayboldular.


İskender Paşa Erdel'den zaferle dönerken üç atlı, yine İstanbul'a doğru yol alıyor, yeni fermanlarla yeni ufuklara koşuyordu. Yüzyıllarca bu üç atlı hiç durmadan, insanların umudu, mutluluğu oldu.


Şimdi insan ne zaman bir haksızlık görse, her gönülde üç atlı, kim bilir hangi ufuklara doğru at koşturur dururlar...





e.bektaş
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar