Yaşar Değirmenci, Cuma günü Diyanet İşleri tarafından hazırlanan hutbeden rahatsız olan ve hutbenin içeriğini hedef alan Halk TV ve benzer güruhları eleştiriyor.

Yaşar Değirmenci/Yeni Akit
Halk TV’den Diyanet’e skandal saldırı!
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu haftaki cuma hutbesinde zina konusuna yer vermesi kamuoyunda geniş yankı buldu. Halk TV’nin Allah’ın emirlerine yönelik eleştirileri ise dinsizlerin, deistlerin bile yapmadıkları dini değerlere saygısızlığı bunlar gösterdi.
Hutbede tesettüre uygun giyinmemenin ve nikâhsız birlikteliklerin haram olduğunun hatırlatılmasını ‘skandal’ olarak niteleyen Halk TV, ne mal olduklarını gösteren güruhun içindeki yerlerini aldılar.
Vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analığın-ailenin-yuvanın; modernizmin, paganizmin, sekülerizmin, inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır. Aşağılıkların yaptıkları bu! Bu aşağılama sonucunda; bebeğin yerini köpek, evin yerini pansiyon, nikahın yerini birliktelik, hayrın yerini haz almaktadır. Bu tasavvur aileyi bekleyen bütün felaketlerin kaynağını teşkil emektedir. “Zinaya yaklaşmayın!” emrine muhalefet; iki dünyalarını da karartır.
Zinanın panzehri evliliktir. Meşru bir evlilik, insanın bütün kötülüklerden sığınabileceği güçlü bir siper, muhkem bir kaledir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle evlilik; gözü haramdan korur, iffeti muhafaza eder. O halde, gençlerimizi evliliğe teşvik edelim. Dinen ve hukuken evlilik çağına ulaştıklarında onların evlenmelerine yardımcı olalım. Evlilikleri zorlaştırmayalım.
Aile kurumumuzu tehdit eden her türlü hayâsızlığı ve çirkinliği ortadan kaldırmak için, bireysel, toplumsal ve kurumsal sorumluluklarımızı ihmal etmeyelim. Başta medya sektörü olmak üzere her birimiz; değerlerimizi hiçe sayan programlar yerine, helal haram hassasiyeti olan, iffet ve hayâ sahibi güzel aile örneklerini daha fazla ekranlara, sosyal medyaya ve dijital mecralara taşıyalım.
Hutbenin sonunu Peygamber Efendimizin hadis-i şerifiyle bitirmesinden niye, nasıl rahatsız oluyorsunuz? Bir de utanmadan sıkılmadan “Diyanetten skandal Cuma Hutbesi” diyorsunuz. Sizlerde insanlığın kırıntısı bile kalmamış. İmanınız da Ebu Cehil’in imanı!
Diyaneti de tebrik ediyorum. Dinimizin hayat tarzımız olduğunun ispatı ile bitirirken şu hadis-i şerif ile bitirmiş, Halk TV’den skandal saldırıya uğramışsınız.
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “...Hiçbir erkek, mahremi olmayan bir kadınla yalnız başına kalmasın; zira yanlarındaki üçüncü kişi şeytan olur...”
Bu yazımın girişinden sonra bu güruha bir aile dersi vermek isterim. Tabii fıtratı bozmaya çalışan Koç grubunu da unutmadım. Çünkü hedefleri aileyi çökertmek. LGBT’yi yerleştirmek. Gayri meşruluğu ve ahlaksızlığın her çeşidini (eşcinsellikten, erkek erkeğe evlenmeye varıncaya kadar) Milyonların kulübü FB’nin de başkanlığını yapan, (ekonomik menfaati uğruna) süklüm büklüm olan Ali Koç da bu güruhun içinde. Hedefi cinsiyetsiz tuvaletlerin tüm fakültelere yayılması. Üniversite özelinde cinsiyetsiz tuvaletlere dair farkındalık seviyesinin arttırılması, mobil uygulamasına cinsiyetsiz tuvalet haritalandırılmasının entegresi, bu kazanımları çeşitli mekanizmalarla sağlamlaştırılıyor.
Mukabil cinsler aile çatısını çatmadan önce birer “kadın” ve “erkek”tirler. Aile çatısını çatınca “karı-koca” olurlar. Bu çatı meyve verince ailenin ana çatısının sıfatları da değişerek bir ileri aşamaya geçilir: Ana-baba. Çocuğu olan ailede büyük aile üçgeni içinde bir küçük üçgen kurulmuştur. O üçgen, ananın çocuğa “destek” olduğu, aynı zamanda çocuğun anaya “dayanak” olduğu bir içyapı gelişmiştir. Kadın aile içinde analığa terfi edince, onun makamı da “makamların anası” olacaktır. İşbu makamın önemini şu hadisten daha güzel ne ifade edebilir: “Cennet anaların ayakları altındadır.” Burada yüceltilen kadınlık değil, analıktır. Ne gariptir ki vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analık, modern zamanların inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır.
Muhatabına model ailelerin hayatlarını sunan Kur’an-ı Kerim, aslında muhatabının hayatında o modelleri inşa etmek istiyordu. Bu anlamda vahyin ilk inşa ettiği kişi onun ilk muhatabı olan Rasulullah idi. Peygamber Efendimiz sadece örnek şahsiyet olarak değil, örnek aile olarak da mü’minlerin modeli idi. Ailesini örnek bir aile olarak yetiştirdi ve bu örnekliği de gelecek kuşakların istifadesine açmaktan kaçınmadı. Bu yüzden onun aile hayatını kendi ailemizin hayatından daha ayrıntılı bilme bahtiyarlığına eriştik.
İnsanlık tarihi kısa bir sürede kendi içinde bir ayrıma gitmiş ve kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıkları bir üstünlük meselesine dönüştürmüştür. Bu üstünlük iddiası o kadar ileriye varmıştır ki, uygarlığın beşiği denilen topraklarda bile kadınların haklarına tecavüz edilmiş, onlar daha aşağı varlıklar olarak algılanmışlardır.
Zamanla bu algılar yaygınlaşmış ve sanki gerçeğin kendisi zannedilmiştir. Böyle bir ortamda Resul-i Ekrem Efendimiz, çevresindekilerin düşüncelerine aykırı olarak kadınlara yeniden yaratılıştan sahip oldukları hakları vermiş, onları söz sahibi kılmış, onları toplumun tabii ve eşit bir parçası yapmıştır. Kadın ve erkek, iman, ibadet ve ahlakta birbirinin velisi olarak tanımlanmış, Peygamber Efendimizin ifadesiyle onlar “bir bütünün iki eşit yarısı” olarak kabul edilmiştir. Türkiye’nin en millî olacağı alan, aile konusudur. Aile, güvenlik meselesi ötesinde sosyolojik ve ontolojik meselesidir. Bu güruhu; hedonizmden (hazcılıktan) helâl haram tanımayan sınırsız arzu ve isteklerinin esaretinden kurtarmadan hiçbir şey yapamayız, yaptırmazlar zaten.
Kâbe için “Allah’ın Evi” deriz. Hz. Nuh’un insanlığı kurtarmak için yaptığı gemiye de Kur’an’da ev deniyor. Ev, en temelde aile ile varlığa gelir. Ev ne otele ne pansiyona ne de başka bir mekâna benzemez. Ev, bunlarla eşitlendiği zaman içinde aileyi taşıyamaz.
Aileye kültür bilimleriyle çözüm aramalıyız. Toplum bütünlüğüyle ele almalıyız. Çünkü aile, toplumsal yapımızla yakından ilgilidir. Toplum yapımız sarsılıyor, dönüşüyor ve yapısal kayıplar yaşıyor. Yapıyı ayakta tutan kültürel anlam dünyamız ve sosyal ilişkiler çekiliyor. İş hayatı ve çalışma düzenimiz, para ile kurduğumuz ilişki pratiği; insanın anne ve baba olmadan daha fazla statü ve paraya koşması, aileyi düşündürtmüyor. Bu durumdan kurtulalım. Ailemize, yuvamıza, özümüze dönelim. Aile; son kalemizdir. Unutmayalım!

Yaşar Değirmenci/Yeni Akit
Halk TV’den Diyanet’e skandal saldırı!
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu haftaki cuma hutbesinde zina konusuna yer vermesi kamuoyunda geniş yankı buldu. Halk TV’nin Allah’ın emirlerine yönelik eleştirileri ise dinsizlerin, deistlerin bile yapmadıkları dini değerlere saygısızlığı bunlar gösterdi.
Hutbede tesettüre uygun giyinmemenin ve nikâhsız birlikteliklerin haram olduğunun hatırlatılmasını ‘skandal’ olarak niteleyen Halk TV, ne mal olduklarını gösteren güruhun içindeki yerlerini aldılar.
Vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analığın-ailenin-yuvanın; modernizmin, paganizmin, sekülerizmin, inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır. Aşağılıkların yaptıkları bu! Bu aşağılama sonucunda; bebeğin yerini köpek, evin yerini pansiyon, nikahın yerini birliktelik, hayrın yerini haz almaktadır. Bu tasavvur aileyi bekleyen bütün felaketlerin kaynağını teşkil emektedir. “Zinaya yaklaşmayın!” emrine muhalefet; iki dünyalarını da karartır.
Zinanın panzehri evliliktir. Meşru bir evlilik, insanın bütün kötülüklerden sığınabileceği güçlü bir siper, muhkem bir kaledir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle evlilik; gözü haramdan korur, iffeti muhafaza eder. O halde, gençlerimizi evliliğe teşvik edelim. Dinen ve hukuken evlilik çağına ulaştıklarında onların evlenmelerine yardımcı olalım. Evlilikleri zorlaştırmayalım.
Aile kurumumuzu tehdit eden her türlü hayâsızlığı ve çirkinliği ortadan kaldırmak için, bireysel, toplumsal ve kurumsal sorumluluklarımızı ihmal etmeyelim. Başta medya sektörü olmak üzere her birimiz; değerlerimizi hiçe sayan programlar yerine, helal haram hassasiyeti olan, iffet ve hayâ sahibi güzel aile örneklerini daha fazla ekranlara, sosyal medyaya ve dijital mecralara taşıyalım.
Hutbenin sonunu Peygamber Efendimizin hadis-i şerifiyle bitirmesinden niye, nasıl rahatsız oluyorsunuz? Bir de utanmadan sıkılmadan “Diyanetten skandal Cuma Hutbesi” diyorsunuz. Sizlerde insanlığın kırıntısı bile kalmamış. İmanınız da Ebu Cehil’in imanı!
Diyaneti de tebrik ediyorum. Dinimizin hayat tarzımız olduğunun ispatı ile bitirirken şu hadis-i şerif ile bitirmiş, Halk TV’den skandal saldırıya uğramışsınız.
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “...Hiçbir erkek, mahremi olmayan bir kadınla yalnız başına kalmasın; zira yanlarındaki üçüncü kişi şeytan olur...”
Bu yazımın girişinden sonra bu güruha bir aile dersi vermek isterim. Tabii fıtratı bozmaya çalışan Koç grubunu da unutmadım. Çünkü hedefleri aileyi çökertmek. LGBT’yi yerleştirmek. Gayri meşruluğu ve ahlaksızlığın her çeşidini (eşcinsellikten, erkek erkeğe evlenmeye varıncaya kadar) Milyonların kulübü FB’nin de başkanlığını yapan, (ekonomik menfaati uğruna) süklüm büklüm olan Ali Koç da bu güruhun içinde. Hedefi cinsiyetsiz tuvaletlerin tüm fakültelere yayılması. Üniversite özelinde cinsiyetsiz tuvaletlere dair farkındalık seviyesinin arttırılması, mobil uygulamasına cinsiyetsiz tuvalet haritalandırılmasının entegresi, bu kazanımları çeşitli mekanizmalarla sağlamlaştırılıyor.
Mukabil cinsler aile çatısını çatmadan önce birer “kadın” ve “erkek”tirler. Aile çatısını çatınca “karı-koca” olurlar. Bu çatı meyve verince ailenin ana çatısının sıfatları da değişerek bir ileri aşamaya geçilir: Ana-baba. Çocuğu olan ailede büyük aile üçgeni içinde bir küçük üçgen kurulmuştur. O üçgen, ananın çocuğa “destek” olduğu, aynı zamanda çocuğun anaya “dayanak” olduğu bir içyapı gelişmiştir. Kadın aile içinde analığa terfi edince, onun makamı da “makamların anası” olacaktır. İşbu makamın önemini şu hadisten daha güzel ne ifade edebilir: “Cennet anaların ayakları altındadır.” Burada yüceltilen kadınlık değil, analıktır. Ne gariptir ki vahyin inşa ettiği zihnin yücelttiği analık, modern zamanların inşa ettiği zihinlerce aşağılanmaktadır.
Muhatabına model ailelerin hayatlarını sunan Kur’an-ı Kerim, aslında muhatabının hayatında o modelleri inşa etmek istiyordu. Bu anlamda vahyin ilk inşa ettiği kişi onun ilk muhatabı olan Rasulullah idi. Peygamber Efendimiz sadece örnek şahsiyet olarak değil, örnek aile olarak da mü’minlerin modeli idi. Ailesini örnek bir aile olarak yetiştirdi ve bu örnekliği de gelecek kuşakların istifadesine açmaktan kaçınmadı. Bu yüzden onun aile hayatını kendi ailemizin hayatından daha ayrıntılı bilme bahtiyarlığına eriştik.
İnsanlık tarihi kısa bir sürede kendi içinde bir ayrıma gitmiş ve kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıkları bir üstünlük meselesine dönüştürmüştür. Bu üstünlük iddiası o kadar ileriye varmıştır ki, uygarlığın beşiği denilen topraklarda bile kadınların haklarına tecavüz edilmiş, onlar daha aşağı varlıklar olarak algılanmışlardır.
Zamanla bu algılar yaygınlaşmış ve sanki gerçeğin kendisi zannedilmiştir. Böyle bir ortamda Resul-i Ekrem Efendimiz, çevresindekilerin düşüncelerine aykırı olarak kadınlara yeniden yaratılıştan sahip oldukları hakları vermiş, onları söz sahibi kılmış, onları toplumun tabii ve eşit bir parçası yapmıştır. Kadın ve erkek, iman, ibadet ve ahlakta birbirinin velisi olarak tanımlanmış, Peygamber Efendimizin ifadesiyle onlar “bir bütünün iki eşit yarısı” olarak kabul edilmiştir. Türkiye’nin en millî olacağı alan, aile konusudur. Aile, güvenlik meselesi ötesinde sosyolojik ve ontolojik meselesidir. Bu güruhu; hedonizmden (hazcılıktan) helâl haram tanımayan sınırsız arzu ve isteklerinin esaretinden kurtarmadan hiçbir şey yapamayız, yaptırmazlar zaten.
Kâbe için “Allah’ın Evi” deriz. Hz. Nuh’un insanlığı kurtarmak için yaptığı gemiye de Kur’an’da ev deniyor. Ev, en temelde aile ile varlığa gelir. Ev ne otele ne pansiyona ne de başka bir mekâna benzemez. Ev, bunlarla eşitlendiği zaman içinde aileyi taşıyamaz.
Aileye kültür bilimleriyle çözüm aramalıyız. Toplum bütünlüğüyle ele almalıyız. Çünkü aile, toplumsal yapımızla yakından ilgilidir. Toplum yapımız sarsılıyor, dönüşüyor ve yapısal kayıplar yaşıyor. Yapıyı ayakta tutan kültürel anlam dünyamız ve sosyal ilişkiler çekiliyor. İş hayatı ve çalışma düzenimiz, para ile kurduğumuz ilişki pratiği; insanın anne ve baba olmadan daha fazla statü ve paraya koşması, aileyi düşündürtmüyor. Bu durumdan kurtulalım. Ailemize, yuvamıza, özümüze dönelim. Aile; son kalemizdir. Unutmayalım!