Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Güneşin batıdan doğması kıyamet alameti midir? Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,289
Çözümler
1
Tepkime puanı
37,972
Puanları
113
Güneşin batıdan doğması kıyamet alameti midir?
 

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,289
Çözümler
1
Tepkime puanı
37,972
Puanları
113
Güneşin batıdan doğması küresel kıyametin bir alameti midir?



Kıyâmet alâmetleri”nden biri olarak sayılan “güneşin batıdan doğması” konusunda Kur’an-ı Kerim’de herhangi bir âyet bulunmamaktadır. Güneşin ve ayın “belirlenmiş bir süre için” yaratıldıkları ve kendi yörüngelerinde dönmeye devam ettiklerini anlatan âyetler,[1] her ne kadar dünyanın bir sonunun olduğuna işaret etse de, bunun kıyâmet öncesi güneşin batıdan doğacağı hususuyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Güneş, gökteki belirli düzenin bozulmasına kadar olan sürede, bütün seyir ve dönüşlerini hiç şaşmaz bir şekilde ve ince bir plan dahilinde sürdürmekte olup,[2] Allah’ın varlığının bir delili ve insanlığın yararı için görev yapan bir varlıktır.[3]

Güneşin kıyâmet kopmadan önce batıdan doğacağı hususuna ise, bazı rivâyetlerde rastlanılmaktadır.[4] Bu rivâyetlere dayanılarak, güneşin batıdan doğmasının mümkün olduğu, kıyâmet kopmadan önce bu olayın gerçekleşeceği, bundan sonra ise îmânın fayda vermeyeceği belirtilmektedir.[5] O dönemin insanlarına dünyanın bir sonunun olduğunun bu tarz sembolik bir ifâde ile anlatılmış olmalıdır.[6] Zîra bu ifâdeyle tövbelerin kabul edileceği son sınıra işaret edilmektedir.[7]

Bununla beraber, bazı rivayetlerde güneş batıdan doğduğu zaman dünyada hayatın sürdüğü, bundan sonra yapılacak îmânın geçersiz olduğu ifâde edildiği halde, hemen arkasından “dünyada hayatın daha ne kadar süreceğinin belli olmadığı”nın söylenmesi,[8] bir çelişkinin olduğunu akıllara getirmektedir. Zîra, gayb perdesi kalktıktan sonra îmân etmek artık fayda vermeyeceğine göre,[9] dünyada hayatın devamının bir anlamı kalmasa gerektir. Kaldı ki, güneşin aksi istikametten doğmasıyla kainatta kurulu düzen altüst olup bozulduktan sonra, hayatın devamından söz etmek mümkün görünmemektedir. Zîra, “güneşin batıdan doğması” ile kastedilen, “küresel kıyâmet”in başlamasıdır. Bu sürecin başlamasıyla her şey yörüngesinden çıkmakta, tüm evreni içine alan toplu ve köklü bir değişim ve dönüşüm başlamış olmaktadır.[10]

Hadis-i Şerifler’de olduğu gibi,[11] Kur’an-ı Kerim’de de mecâzî anlatıma baş vurulduğu bilinmektedir. Mesela, Arapça’nın kadim kullanımında “korkunç olaylarla geçen bir gün” mecâzî olarak “çocukların saçlarının beyazlaştığı gün[12] şeklinde ifâde edilmektedir. Bununla o günün ne denli önemli bir gün olduğuna vurgu yapılmaktadır. Nitekim ızdırap ve keder tehlikeli bir hal aldığında kişinin vücud dengesi bozulmakta ve saçlarının bir anda beyazlaşması mümkün olabilmektedir. Bu nedenle söz konusu mecâzî ifâdeye dayanarak o gün çocukların saçlarının ağaracağını iddia etmek, verilmek istenen mesajın tam anlaşılamadığının bir göstergesidir. Zîra, çocukların mâsum oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla âyette kıyâmet günü tasvir edilirken bu mecâzî ifâdenin kullanıldığı açıktır. Çünkü, İslâm’a göre çocuklar suçsuzdur ve yaptıklarından sorumlu tutulmaları söz konusu değildir. Bu nedenle onlar, hesap gününün dehşetinden ve azabından uzak kalacaklardır.[13]

Aynı şekilde Arapça’da “îmânî meselelere arka kapıdan yaklaşmak”, mecâzî olarak “evlere arkalarından girmek[14] şeklinde tanımlanmaktadır. Yani, “çeşitli dînî vecibelerin ifâsı için konulmuş olan şekle ve süreye uymak yeterli değildir” denilmektedir. Bu şekil ve süre sınırlamaları kendi başlarına ne kadar önemli olsalar da esas olan, her eyleme onun ruhsal “giriş kapısı”ndan, yani; Allah’a karşı derin bir sorumluluk bilinci duyarak yaklaşmaktır.[15] Yoksa Allah’ın gösterdiği gerçek hedefe ulaşmak mümkün olmayacaktır. Zîra şekil ve süre gerekli, ama yeterli değildir. Ayrıca “kapı” kelimesi, mecâzî olarak “bir şeye nüfuz etmenin, yahut ona ulaşmanın yollarını gösterdiğinden “bir eve (ön) kapısından girme” mecâzı, “probleme doğru yaklaşımı, en doğru yol ve yönteme sarılmayı” anlatmak için kullanılmaktadır.[16] Burada verilmek istenen; sorunlara doğru yöntemlerle yaklaşmayanların çözüm konusunda başarılı olamayacaklarıdır. Başarı için doğru bir plan, metod ve yaklaşımın gerekli olduğudur.

Yine, “kapıdan (tevâzu içinde) boyun eğerek girin” ifâdesi mecâzî olarak, “kapıdan secde ederek (eğilerek) girin[17] şeklinde tanımlanmaktadır. Yani, “bunu kendiniz için bir hak telakkî etmeyin, mütevâzi bir ruh ile konuya yaklaşın, kibirlenip böbürlenmeyin” anlamlarına gelmektedir. Nitekim âyetin devamında yer alan, “sizin (bu alçak gönüllüğünüz sebebiyle) günahlarınızı bağışlayayım” ifâdesi bu mânâyı desteklemektedir.

Aynı şekilde “görünür/dış biçimlere uyum sağlamanız” mecâzî olarak, “yüzünüzü doğuya veya batıya çevirmeniz”[18] şeklinde ifâde edilmektedir. Yani, “ibâdetlerde yer alan çeşitli ritüelleri yerine getirmeyi yeterli zannetmeyin, ibâdetlerin gaye ve maksadını iyi anlayın” denilmektedir. Nitekim, ibâdetler kişiyi ahlâkî erdemlere ulaştıramıyor, bunlar davranışlara yansımıyor ve mü’min bu bilinçten yoksun kalıyorsa, beklenen neticenin elde edilemeyeceği açıktır. Bu nedenledir ki Kur’an, tam bir konsantrasyon ve şuur halinden uzak namaz kılanları eleştirmekte ve onların bu davranışlarının yanlışlığını ortaya koymaktadır.[19] Dolayısıyla, kişinin hayatın her anında Allah ile beraber olduğunu bilmesi ve bunu hissedecek bilince ulaşması için, öncelikle kendisine gönderilen mesajda yer alan mecâzî ifâdeleri doğru anlaması gerekmektedir.



Netice îtibârıyla, Hz. Peygamber’in mecâzî olarak kullandığıgüneşin batıdan doğmasıtâbiri ile, dünyanın sonunun mutlaka geleceğine, herkesin hazırlığını buna göre yapması ve bir an önce günahlarından tövbe etmesi gerektiğine işaret ettiği anlaşılmaktadır. Zîra herkesin güneşi bir gün batıdan doğacak, artık tövbesi kabul edilmeyecek, son pişmanlık fayda vermeyecek ve hayatı sona erecektir. Güneşin batıdan doğmasıyla ifâde edilenler de bunlar olmalıdır.



Selam ve dua ile...



(Ayrıntılı bilgi için Dr. Ahmet Emin SEYHAN’ın, “Hadislerde Kıyamet Alametleri” adlı kitabına bakılabilir. Moralite Yay., İstanbul, 2006, s. 196-198)




[1] Ra’d, 13/2; Lokmân, 31/29; Fâtır, 35/13; Zümer, 39/5.
[2] Rahmân, 55/5.
[3] Ra’d, 13/2; İbrâhim, 14/33; Nahl, 16/12; Lokmân, 31/29.
[4] MÜSLİM, 1/Îmân, 72 (I, 137-138); TİRMİZİ, 44/Tefsîr, 7 (V, 264).
[5] YAZIR, V, 3374; BİLMEN, M., İlm-i Kelam, s. 327; KILAVUZ, Saim, Ana Hatlarıyla İslâm Akâidi, s. 210; ÇELİK, A., Fitne, s. 56.
[6] KARACABEY, S., Hadis Tenkîdi, s. 257.
[7] SOFUOĞLU, Mehmet, Sahih-i Müslim ve Tercemesi, (I-VIII), İrfan Yay., İst., 1970, VIII, 253; YENİÇERİ, Celal, Uzay Âyetleri, s. 347-348.
[8] YENİÇERİ, s. 248.
[9] Gâfir, 40/84-85.
[10] Enbiyâ, 21/104. Ayrıca bkz. İbrâhim, 14/48; Ta’ha, 20/105-107; Zümer, 39/67.
[11] GÖRMEZ, Mehmet, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, TDV. Yay., Ank., 2000, s. 167-168, 247, 250-252, 260-265.
[12] Müzzemmil, 73/17-18; “Öyleyse, hakîkati kabul etmeye yanaşmazsanız, çocukların saçlarını ağartan o gün kendinizi nasıl koruyacaksınız. Göklerin paramparça olacağı (ve) Allah’ın (yeniden diriltme) vaadinin gerçekleşeceği (gün)?”.
[13] RÂZÎ, Tefsîru’l-Kebîr, 1990, XXX, 162.
[14] Bakara, 2/189; “ …Öte yandan erdemlilik, (zannedildiği gibi) evlere arkalarından girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah’a karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki, gerçek mutluluğa erişebilesiniz.”
[15] ESED, s.54, Bakara, 2/189, 166 no’lu dipnot.
[16] RÂZÎ, Tefsîru’l-Kebîr, 1990, V, 108.
[17] Bakara, 2/58; “Ve yine (hatırlayın o günleri,) Biz, “Bu beldeye girin ve yiyeceklerinden dilediğiniz kadar bol bol yiyin; fakat kapıdan (tevazu içinde) boyun eğerek girin ve ‘günahlarımızın yükünü üzerimizden kaldır!’ deyin ki günahlarınızı bağışlayayım ve iyilik yapanlara sınırsız mükafat vereyim” demiştik.” Ayrıca bkz. Nisa, 4/154; Âraf, 7/161.
[18] Bakara, 2/177.
[19] Mâun, 107/4-7; “Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri namazlarına yabancıdır, onlar ki, niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir ve üstelik onlar, (insanlara) en ufak bir yardımı bile reddederler.”
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar