Gerçeklikten uzak vaatlerin ittifakı...
Ali Osman Aydın, altılı masanın bir araya geliş şeklinin tüm sıkıntıları gözler önüne serdiğine işaret ediyor.
Ali Osman Aydın / Yeni Akit
“Cehennem Melekleri” siyasette
6’lı Masa etrafında 18 aydır dönen tartışmalar geçen hafta iyice alevlendi. Kimin hangi koltuğa oturacağı krizini saymazsak, ilk ciddi gündemde, Merak Akşener siyasi nezaketi ıskalayan açıklamalar yaparak masayı terk etti. Hafta sonunu, muhalefetin kendi içindeki sözlü savaşını, kar topu oynar gibi hakaretleşmesini izleyerek geçirdik. Birbirleri ile ilgili aslında neler düşündüklerini, kendi ağızlarından öğrenme fırsatı bulduk.
Arkasından dün, Kılıçdaroğlu aday olarak açıklanmadan önce, İstanbul ve Ankara belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı yardımcısı yapılması formülü gündeme geldi.
Her umut kırıntısına sarılan muhalefet bu formüle de sarıldı.
Belki biraz acımasız olacak ama 6’lı Masa mensupları bana hep Sylwester Stallone’nin “Cehennem Melekleri” filminin ıskartaya çıkarılmış, miadını doldurmuş, güçten düşmüş romatizmalı “kahramanları” gibi göründüler. Ancak masalsı bir filmde harikalar yaratabilecek, gerçek hayatta ise hiçbir karşılıkları olmayacak, geçtikleri yerde enkaz bırakan ironik bir topluluk gibi… Üstelik bunlar filmdekiler gibi bir geçmişe de sahip değiller.
Fakat, muhalif kitle o kadar umutsuz, öyle bedbaht ki, tuvalet terliğine bile “tamam” diyebilecek halde olduğu için “kahramanların” hurdalığıyla pek ilgilenmiyor.
Mesela Ekrem İmamoğlu. Bu kişi cumhurbaşkanı yardımcısı yapılmak isteniyor. Çok somut bir şey soruyorum! Hangi “başarısına” istinaden ?
İstanbul’da yaşayan biri olarak İmamoğlu’nun akılda kalıcı herhangi bir başarısına henüz denk gelemedim maalesef! Mevcudu koruyabilmeyi bile başarılı kabul ettiğim halde…
O geldiğinden beri İstanbul’da yolunda giden az şey var. Onlarda da, onun değil, daha önce kurulan sistemin etkisi büyük.
İstanbul gibi bir şansı değerlendirememiş, zamanı ve kurum bütçesini israf etmiş, birkaç istisna dışında verdiği sözlerin hiçbirini tutmamış, hayati konularda laf kalabalığından başka bir şey yapmamış, “temel atmama” pişkinliğine imza atmış birinin ülkenin başına getirilmeye çalışılması tam bir skandal.
Kemal Kılıçdaroğlu farklı mı dediğinizi duyuyorum. Haklısınız. Üst üste seçim kaybetme şampiyonu olan bu çelişkiler yumağı ve gerçeklikten uzak adam, Türkiye’nin dağ gibi sorunlarını çözebilir mi?
“Uzlaşma kültürü, ortak akıl, çoğulculuk, müzakere” kağıt üzerinde şık duran kavramlar olabilir ama gerçek hayatta, gerçek kararlar almak gerektiğinde, Kılıçdaroğlu’nun bile bunları pek umursadığı söylenemez. Kılıçdaroğlu’nun anketlere rağmen aday olarak kendini masaya dayatması “müzakere, uzlaşma, ortak akıl” gibi söylemlerde ne kadar samimi olduğuyla ilgili bir ölçü olabilir. Yani Millet İttifakının sırtını dayıyormuş gibi yaptığı bu kavramlar da ülke gerçekliğinden ve pratiklikten uzak.
Peki ya, şairin “baba katiliyle baban bir safta“ dediği gibi CHP’nin dibinde hizalanan 82 yaşındaki Temel Karamollaoğlu? CHP’nin iktidar arayışındaki “aletlerden” bir alet olmayı kabul edecek kadar siyasi kimliği erozyona uğramış ve bu yüzden kendi partisi üzerindeki otoritesini yitirmiş Karamollaoğlu mu Türkiye’nin sorunlarını çözecek?
Yoksa, yakın tarihimizin en sancılı sürecinin tam göbeğinde, İçişleri Bakanlığı görevinde, insan hakları çerçevesinde çok tartışmalı bir performans sergileyen; Kemalist statükonun, bürokratik faşizmin payandalığını “başarıyla” yürütmüş, ekranların gediklisi bir laf ebesine cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili randevu vererek “siyasi ciddiyetinin” çapını gösteren Meral Akşener mi, Türkiye’ye “umut” olacak?
Umutsuz muhalefet ne kadar anlam yüklerse yüklesin. 6’lı, 7’li ya da 18’li de olsa bu masanın hurda aktörlerinin ve onların gerçeklikten uzak perspektiflerinin Türkiye’ye olumlu anlamda verebilecekleri bir şeyleri olmadığını düşünüyorum.
Döneceklerini söyledikleri koalisyonların, o cilalı “uzlaşı kültürünün” gerçekte ne anlama geldiğini, ciddi konularda ne kadar büyük krizlere gebe olduğunu geçen 18 ayda gördük. İkisi hariç, her biri farklı bir siyasi kampın temsilcisi olan cumhurbaşkanı yardımcılarının tamamının mutabakata varmasını zorunlu kılan bu sistem, devleti görülmedik bir şekilde hantallaştıracak, krizlerin kucağına atacak ve yönetilemez hale getirecektir.
Konuşmak için bile “konuşma kararı alınmasının” gerektiği bir ortamda konsensüs sağlanabilir ve krizlere süratle çözüm üretilebilir mi?
Fakat çözüm gibi bir endişe içinde olduklarını da düşünmüyorum. Amaç, çözüm üretmek değil, Erdoğan’ı devirmek. Sonrası. Sonrası, tufan…
Siyasette Seküler ve Kemalist çizgide hareket eden kesimlerin çözüm üretmekle değil, iş yapmamak ve sorun üretmekle maruf olduklarını, böyle bir gelenekten geldiklerini bilmeyen var mı? Bunu bilenlerin, bu kesimlere ve onların “koltuk değnekliğini” yapanlara itibar etmeyeceklerini düşünüyorum.
Kaynak:
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.