- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,678
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,600
- Puanları
- 113
Geçmiş toplumlar neden bu kadar sanatsal şeyler üretti ve biz neden daha iyi imkanlarla estetikten uzaklaştık?
Sanatı kaldırırsanız, bir yeri ilginç kılan tüm küçük şeyleri kaybedersiniz.
Eski şehirler, insanların oraya ait olma düşüncesiyle çevrelerini zaman içinde doğal olarak şekillendirmelerinin bir sonucuydu.
Modern, ızgara planı sokak köşesiyse hiçbir şey söylemiyor. Şimdiki sokaklar gerçekten kimseye ait değil.
Peki ya maliyet?
Minimalistler mümkün olduğu kadar ucuza inşa etmenin erdemli olduğunu iddia ettiler.
John Ruskin'in buna bir yanıtı var: Fedakarlık…
Her şey pahalı olmalı çünkü bu, herkesin yararına olan sevgi ve fedakarlığın işin içinde olduğunu kanıtlıyor.
20. yüzyılın düşüncesi, süslemenin hiçbir amacı olmadığını, o yüzden ondan kurtulun demekti.
Ancak süsler sıradan şeylere anlam yükler..
Akdeniz kültüründe akantus yaprağı, kalıcı yaşam anlamına gelir; dolayısıyla doğrudan sütunların içine gömülüdür.
Bunun gibi küçük ayrıntılar bizi geçmişe bağlar.
Sokak bankları gibi sıradan bir şey bile bunu yapabilir. Londra'nın ilginç "sfenks bankları", Kleopatra'nın İğnesinin 1878'de Mısır'dan gelişine bir göndermeydi.
Modern, minimalist tasarım böyle bir hikaye anlatmıyor.
Verimlilik üzerine inşa edilmiş bir dünya bunu yapar. Süslemeyi unuttuğumuzda mekanlar ve eşyalar anlamsız, monoton hale gelir.
Belki de onlara atfedecek anlamımız tükendi?
Çoğu tasarım herkes tarafından görülüyor. Peki ya kapı yanlarındaki donanımlar gibi neredeyse hiç görülmeyen şeyler?
Belki de sorun şu ki artık söyleyecek bir şeyimiz yok…
Sanatı kaldırırsanız, bir yeri ilginç kılan tüm küçük şeyleri kaybedersiniz.
Eski şehirler, insanların oraya ait olma düşüncesiyle çevrelerini zaman içinde doğal olarak şekillendirmelerinin bir sonucuydu.
Modern, ızgara planı sokak köşesiyse hiçbir şey söylemiyor. Şimdiki sokaklar gerçekten kimseye ait değil.
Peki ya maliyet?
Minimalistler mümkün olduğu kadar ucuza inşa etmenin erdemli olduğunu iddia ettiler.
John Ruskin'in buna bir yanıtı var: Fedakarlık…
Her şey pahalı olmalı çünkü bu, herkesin yararına olan sevgi ve fedakarlığın işin içinde olduğunu kanıtlıyor.
20. yüzyılın düşüncesi, süslemenin hiçbir amacı olmadığını, o yüzden ondan kurtulun demekti.
Ancak süsler sıradan şeylere anlam yükler..
Akdeniz kültüründe akantus yaprağı, kalıcı yaşam anlamına gelir; dolayısıyla doğrudan sütunların içine gömülüdür.
Bunun gibi küçük ayrıntılar bizi geçmişe bağlar.
Sokak bankları gibi sıradan bir şey bile bunu yapabilir. Londra'nın ilginç "sfenks bankları", Kleopatra'nın İğnesinin 1878'de Mısır'dan gelişine bir göndermeydi.
Modern, minimalist tasarım böyle bir hikaye anlatmıyor.
Verimlilik üzerine inşa edilmiş bir dünya bunu yapar. Süslemeyi unuttuğumuzda mekanlar ve eşyalar anlamsız, monoton hale gelir.
Belki de onlara atfedecek anlamımız tükendi?
Çoğu tasarım herkes tarafından görülüyor. Peki ya kapı yanlarındaki donanımlar gibi neredeyse hiç görülmeyen şeyler?
Belki de sorun şu ki artık söyleyecek bir şeyimiz yok…