Gazze'de ateşkes: İsrail'in soykırım savaşı karşısında Filistinlilerin direnci galip geldi
Kararlılıkla sürdürülen direniş sonucunda Netanyahu'nun İsrailli esirleri askeri operasyonlarla serbest bırakma vaatleri boşa çıktı.
Sami Al-Arian’ın Middle East Eye’da yayınlanan yazısı Haksöz-Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki saldırısının ardından İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Filistinli direniş grubunu Gazze'de acımasız bir imha savaşıyla yok etme sözü verdi.
Gazze halkına karşı uygulanan vahşet ve gaddarlıkta hiçbir kırmızı çizgi, hiçbir sınır olmayacağını açıkça belirtti.
Bu soykırım kampanyası boyunca Netanyahu vatandaşlarına sadece “mutlak zafere kadar devam eden askeri baskının” tüm İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasıyla sonuçlanacağı sözünü verdi.
Katliam boyunca Netanyahu; Hamas, İslami Cihad ve diğer direniş gruplarını “yenme, ezme, yok etme, imha etme, sona erdirme ve dağıtma” niyetini defalarca ilan etti.
Halkına İsrail'in düşmanlarının eninde sonunda teslim olacaklarına dair güvence verdi.
Yine de, 16 yıldan uzun bir süredir felç edici bir İsrail kuşatması altında acı çeken 365 km2'lik küçük bir yerleşim bölgesi olan Gazze'de 467 gün süren acımasız İsrail yıkımının ardından, Netanyahu 14 Ocak 2025'te rehinelerin ailelerine İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına yönelik bir anlaşma konusunda Hamas'tan olumlu bir yanıt beklediğini söyledi.
Daha önceki söylemleri ile mevcut gerçeklik arasındaki bu keskin zıtlık, özellikle de şu anda Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından savaş suçlusu olarak itham edilen Netanyahu için yenilginin kabulü olarak görülebilir.
Başarısız taktikler
Netanyahu en başından itibaren Gazze'ye ve onun şiddetli direnişine karşı “tam zafer” ilan etmesini sağlayacak net hedefler belirledi.
Gazze'yi enkaza çevirme sözü verdi ki ABD'nin İsrail'e son 15 ayda 22 milyar dolar askeri yardım yaptığı ve Gazze, Lübnan ve daha geniş bir bölgeye saldırması için en gelişmiş silahları sağladığı düşünüldüğünde bu hiç de zor bir görev değildi.
Suç ortağı Biden yönetimi, bir veda hediyesi olarak Kongre'den İsrail'e eşi benzeri görülmemiş 8 milyar dolarlık ek askeri yardım talep etti.
Soykırım kampanyası boyunca Netanyahu, Hamas'ın sadece tasfiye edilmeyeceği, aynı zamanda Gazze'de gelecekte oynayacağı herhangi bir rolden de uzaklaştırılacağı konusunda ısrar etti.
Ortadoğu haritasını yeniden çizmeyi ve İsrail hegemonyasını tüm bölgeye dayatmayı hedefledi. Bu hedeflere ulaşmak için İsrail hükümeti, genellikle ABD ile işbirliği içinde, çeşitli planlar tasarladı.
Gazze'nin altyapısını sistematik olarak tahrip ettikten sonra, İsrail ilk olarak ayrım gözetmeyen bombardımanlarla Filistinlileri toplu tahliyeye veya Sina'ya sürmeye zorlamaya çalıştı.
Ancak Mısır'ı ya da başka bir ülkeyi yerinden edilen Filistinlileri kabul etmeye ikna edemedi.
Yerlerinden edilen insanları deniz yoluyla tahliye etmek için bir iskele inşa etmek ve İsrail'in işgalini pekiştirmek için kuzey Gazze'yi boşaltmak gibi çabalar da -Generallerin Planı olarak bilinir- başarısız oldu.
İsrail ordusu Refah'a saldırarak büyük yıkım ve kayıplara neden oldu, Gazze'yi askeri bölgelere ayırmak için Netzarim Geçidi'ni inşa etti ve Mısır sınırı boyunca uzanan Philadelphi Koridoru'nu işgal ederek asla geri çekilmeyeceğini taahhüt etti.
Ancak tüm bu çabalar nihayetinde başarısız oldu.
Mevcut anlaşma Netzarim'in sökülmesini, tahliye edilenlerin güvenli bir şekilde kuzey Gazze'ye dönmesini ve İsrail'in sınır koridorundan çekilmesini öngörüyor.
Kararlılık ve şiddetli direniş sonucunda Netanyahu'nun İsrailli esirleri askeri yollarla serbest bırakma vaatleri başarısızlıkla sonuçlandı. Bu savaşlar genellikle rehinelerin ölümü ya da yaralanmasıyla sonuçlanmıştır.
Aptalca savaşlar
Mevcut anlaşma Hamas'ın bir önceki yılın mayıs ve temmuz aylarında kabul ettiği ancak İsrail'in reddettiği çerçeveyi ve o tarihten bu yana başarısızlıkla sonuçlanan tüm müzakereleri yansıtıyor.
Peki, ne değişti?
En önemli faktör, kısa süre önce ikinci dönem başkanlığını kazanan Donald Trump'ın müdahalesi gibi görünüyor.
Trump seçim kampanyası sırasında Netanyahu'yu Hamas'ı yok ederek ve savaşı sona erdirerek “işi bitirmeye” çağırdı.
Ancak böyle bir hedefin ulaşılamaz olduğunun farkında olan Trump, Orta Doğu'da göç, vergiler, Çin ile rekabet, Ukrayna savaşı bağlamında Rusya ile ilişkiler ve ticaret açıkları gibi iç ve dış önceliklerinden dikkatini dağıtacak bir felaketi miras almak istemedi.
Trump, Netanyahu'nun stratejik hedeflerinin hiçbirine ulaşamayacağını anlamıştı.
Ayrıca kendi deyimiyle “aptal savaşlara” sürüklenmekle de ilgilenmiyordu.
Daha göreve gelmeden çatışmayı sona erdirmek isteyen Trump, 20 Ocak 2025'teki yemin töreninden önce rehinelerin serbest bırakılmaması halinde “cehennemin kopacağı” tehdidinde bulundu.
Pek çok gözlemci bunun Hamas'a bir uyarı olduğunu düşünse de İsrail'in hâlihazırda kullanmadığı daha ne gibi bir askeri baskı uygulanabileceği belirsiz.
Görünüşe göre Trump'ın yeni atadığı Orta Doğu temsilcisi Steve Witkoff, anlaşmayı imzalamak için Netanyahu'ya büyük ölçüde baskı yaptı.
Bu anlaşma, Netanyahu'nun müttefiki ve aşırılık yanlısı kabine üyesi İsrailli Bakan Itamar Ben Gvir'in de kabul ettiği üzere, Netanyahu'nun birçok kez reddettiği anlaşmanın aynısıdır.
Trump, Netanyahu'ya Gazze savaşındaki ulaşılamaz hedeflerinden vazgeçmesi için birkaç havuç da sunmuş olabilir. Bunların Suudi Arabistan ile normalleşme anlaşması, Esad rejiminin devrilmesinin ardından İsrail'in yeni Suriye topraklarını işgal etmesini onaylamak ya da İran'ın nükleer tesislerine askeri saldırı izni vermek olup olmadığı belirsizliğini koruyor.
Bu arada Netanyahu'nun diğer aşırılık yanlısı müttefiki ve İsrail'in Batı Şeria'dan sorumlu maliye bakanı Bezalel Smotrich, Batı Şeria'nın büyük bir bölümünü ilhak etme sözü verdi - Trump'ın başkanlık kampanyası sırasında yinelediği bir pozisyon.
Bu politika, Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasını sağlamak amacıyla 2016 yılında kendisi ve vefat eden eşi Sheldon Adelson tarafından bağışlanan 40 milyon doların yanı sıra Trump'ın kampanyasına 100 milyon doların üzerinde bağışta bulunan ve Trump'ın önemli bağışçılarından biri olan MiriamAdelson tarafından da açıkça savunulmaktadır.
Anlaşma şartları
Netanyahu stratejik hedeflerinden hiçbirine ulaşamazken, Hamas ve diğer direniş grupları kendi hedeflerinde kararlıydı.
Savaş boyunca Hamas, herhangi bir askeri ya da siyasi baskıya rağmen beş koşul yerine getirilmedikçe hiçbir anlaşmayı imzalamayacağını belirtti: kalıcı bir ateşkes ve savaşın sona ermesi; İsrail'in Gazze'den tamamen çekilmesi; Gazze'nin acı çeken nüfusuna önemli miktarda yardım ulaştırılması ve yaralıların tahliye edilmesi; Gazze'nin rehabilitasyonu ve yeniden inşası; İsrail hapishanelerinde ve işkence odalarına dönüşen gözaltı merkezlerinde tutulan ve korkunç acılar çeken binlerce Filistinli için onurlu bir esir değişimi.
Mevcut anlaşma tüm bu koşulları yerine getirmektedir. Ancak Hamas, her biri 42 gün sürecek üç aşamada uygulanacak anlaşmanın sadece ilk aşamasında esirlerin yaklaşık üçte birinin (özellikle kadınlar, 19 yaş altı çocuklar ve 50 yaş üstü yaşlılar) serbest bırakılmasından ve sonrasında İsrail'in soykırıma devam etmesinden endişe duyuyordu.
Bu nedenle Hamas her zaman arabuluculardan -özellikle de ABD'den- esirlerin serbest bırakılmasından sonra savaşın yeniden başlamayacağına dair garanti talep etmiştir. Mevcut anlaşmada ABD, Mısır ve Katar ile birlikte, ölü ya da diri tüm rehinelerin serbest bırakılmasından sonra kalıcı bir ateşkes sağlama sözü verdi.
Anlaşma ayrıca İsrail'in tamamen çekilmesi için kesin tarihler de belirliyor.
İsrail'in muğlak bir dil ve boşluklardan yararlanma geçmişi olduğundan Hamas, ABD ve diğer arabulucuların garantör olarak görev yapacağı somut tarihler ve haritalar konusunda ısrar etti.
Ayrıca, ilk aşamada kuzey Gazze'de yaşayan herkesin İsrail denetimi olmadan ve engellenmeden mahallelerine dönmelerine izin verilecek. Buna ek olarak, İsrail ordusunun sınırın 400-700 metre yakınına kadar yeniden konuşlanması, Netzarim Geçidi'ni sökmesi ve Philadelphi Koridoru'ndan çekilmesi gerekecek - Netanyahu'nun daha önce reddettiği tüm koşullar.
Ayrıca 19 Ocak'ta yürürlüğe girecek olan anlaşma, Gazze'ye kitlesel yardım akışının başlamasını ve Refah sınır kapısının insan ve mal geçişine açılmasını öngörüyor. Çadırlar, geçici barınaklar, elektrik ve su ulaştırılacak olsa da, tam anlamıyla yeniden inşa ancak üçüncü aşamadan sonra, tüm cesetler değiştirildikten sonra gerçekleşecek.
İlk 12 hafta içinde İsrailli esirlerin serbest bırakılmasıyla birlikte binlerce Filistinli mahkum da serbest bırakılacak.
Filistinlilerin son 15 aydır çektiği büyük acılara rağmen, bu mahkûmların serbest bırakılması İsrail'in soykırım kampanyasının acımasızlığına karşı sembolik ve önemli bir zafer olacaktır.
Başta genç, hasta, yaşlı ve kadın askerler olmak üzere 33 İsrailli sivilin serbest bırakılması karşılığında binlerce Filistinli de serbest bırakılacaktır.
Bu sayı sadece İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana tutukladığı Filistinlileri değil, aynı zamanda İsrail tarafından gözaltına alınan tüm Filistinli kadın ve çocukları, müebbet hapis cezasına çarptırılmış yaklaşık 250 Filistinliyi ve birçoğu 15 yılı aşan uzun süreli hapis cezalarına çarptırılmış yüzlerce kişiyi de kapsamaktadır.
İlk aşamada toplamda 3,000'den fazla Filistinli mahkûmun serbest bırakılması bekleniyor.
İkinci aşamada, kalan İsrailli erkek askerlerin serbest bırakılması için daha fazla müzakere yapılacak olup, mahkum takas oranının siviller için 30:1'i veya birinci aşamada serbest bırakılan İsrailli kadın mahkumlar için 50:1'i aşması beklenmektedir. Bu oran, İsrail hapishanelerinde ömür boyu hapis cezasına çarptırılan 300 Filistinlinin çoğunun serbest bırakılmasıyla muhtemelen artacaktır.
Özgürlük için haykırış
Özellikle askeri güç dengesi İsrail'in lehine bu kadar ağır bir şekilde çarpıtılmışken böyle bir anlaşmanın kesinlikle riskleri vardır. Ancak bu sadece Filistinlilerin değil tüm dünyanın üstlenmesi gereken bir risktir.
İsrail, esirleri serbest bırakıldıktan sonra soykırım savaşına devam ederse, bu sadece başka bir özgürlük savaşı olacaktır. Gazze'de 7 Ekim 2023'te gerçekleşen hapishane kaçışı İsrail'in soykırım savaşına dönüştü ancak bu anlaşma Gazze'nin bir başka büyük toplama kampına ya da savaş alanına dönmesine izin vermemelidir.
Özgürlük ve kendi kaderini tayin etme mücadelesinde uluslar çoğu zaman büyük fedakârlıklarda bulunurlar, özellikle de karşılarındaki rakip, elindeki tüm imkânlarla muhaliflerini yok etmeye kararlı, üstünlükçü bir ideolojiye sahip yerleşimci-sömürgeci bir güç olduğunda.
Ancak yüzyılı aşkın bir süredir devam eden Filistin direnişinden anlaşılan bir şey varsa o da şudur: Fedakârlıklara, acılara ve ıstıraplara rağmen Filistinlilerin direnci, azmi ve kararlılığı düşmanın küstahlığını ve gaddarlığını eninde sonunda yenecektir.
Amerikalıların gururla tekrarladıkları ünlü bir söz vardır: Amerikalı vatansever Patrick Henry, 1775'teki Amerikan Devrimi sırasında şöyle demiştir: “Bana ya özgürlüğü ya da ölümü verin”.
Gazze halkının ve tüm Filistinlilerin özgürlük çığlığı da bundan daha az değerli, kıymetli ya da zamanlı değildir.
*Sami Al-Arian, İstanbul Zaim Üniversitesi İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi (CIGA) Direktörüdür. Aslen Filistinli olan Al-Arian, Türkiye'ye yerleşmeden önce kırk yıl boyunca (1975-2015) ABD'de yaşamış ve burada kadrolu bir akademisyen, önde gelen bir konuşmacı ve insan hakları aktivisti olarak görev yapmıştır.