- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,763
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,821
- Puanları
- 113
FUAT SEZGİN
“1960’ın sonlarına doğruydu, bir gün evimden dışarıya çıktım. Baktım gazete satan çocuklar bağırıyorlardı; ‘Yazıyor, yazıyor, 147 profesörün üniversiteden atıldığını yazıyor.’ diye..
Ben de enstitüye gidiyordum. Gazeteyi
aldım, baktım, benim de adım yazılıydı. Gazeteyi alıp çantama koydum, enstitüye değil Süleymaniye Kütüphanesine gittim. Kitap okumaya başladım… Memleketimi çok seviyordum. Çok şeyler yapmak istiyordum. Bir enstitü kurmuştum, saat gibi işliyordu. Tamamıyla Avrupa’da öğrendiğim her şeyi oraya getirmiştim… Süleymaniye’ye gittim. Amerika’daki, Almanya’daki dostlarıma birkaç kısa mektup yazdım. ‘Bugünden itibaren ben üniversiteden atılmış bir insanım, yanınızda çalışmak isterim, benim için bir yer var mıdır?’ diye.
Aşağı yukarı 10-15 gün içerisinde üç üniversiteden cevap geldi: Frankfurt Üniversitesi, Berkeley Üniversitesi ve Yale Üniversitesi.
Düşündüm, taşındım. Daha kitabımın (İslam
Bilim Tarihi) bütün malzemelerini toplama işim bitmemişti. İstanbul’dan uzaklaşmak istemiyordum. Doğu’dan, yani Mısır’dan, İran’dan uzaklaşmak istemiyordum. Çünkü
daha toplamam gereken bir sürü malzeme vardı. Frankfurt’ta karar kıldım. Çünkü dünyanın tek bilimler tarihi enstitüsü oradaydı.
Almanya’ya gittikten sonra bana davetiye gönderen ve sadece altı ay için üniversitede kalabileceğimi söyleyen Prof. Willy Hartner’e şunları söyledim:
“Ben hayatımı daima planladım. Liseyi şu zamanda bitireceğim diye planladım. Üniversiteyi öyle… Şu yaşta doçent olacağım dedim ve bütün bunlarda muvaffak oldum. Baktım her şeyde muvaffak oluyorum, bende bir şımarma başladı. Ondan sonra bir askeri darbe geldi. Bir balığın üzerine atılan ağ gibi ben de o ağın içinde kaldım. O zaman baktım ki beşer olarak benim irademin bir sınırı varmış. İşte o
olaydan sonra ben şuna karar verdim: Hayatımda eğer altı haftalık bir geleceğim garanti
edilse, yani o kadar yaşayabilecek kadar maddi imkânım varsa, yedinci haftayıdüşünmeyeceğim. Onun için önümde iki ay daha var. Para da biriktirdim, onları düşünmüyorum dedim.
Adamcağız bana baktı, baktı… Ayağa kalktı, beni kucakladı. Bana dedi ki: “Ben ateistim,
Allah’a inanmıyorum. Fakat bu kadar inanan bir insana ne kadar gıpta ediyorum.”
Bilim Tarihi Sohbetleri -Fuat Sezgin, Konuşan: Sefer
Turan, s. 64-66
“1960’ın sonlarına doğruydu, bir gün evimden dışarıya çıktım. Baktım gazete satan çocuklar bağırıyorlardı; ‘Yazıyor, yazıyor, 147 profesörün üniversiteden atıldığını yazıyor.’ diye..
Ben de enstitüye gidiyordum. Gazeteyi
aldım, baktım, benim de adım yazılıydı. Gazeteyi alıp çantama koydum, enstitüye değil Süleymaniye Kütüphanesine gittim. Kitap okumaya başladım… Memleketimi çok seviyordum. Çok şeyler yapmak istiyordum. Bir enstitü kurmuştum, saat gibi işliyordu. Tamamıyla Avrupa’da öğrendiğim her şeyi oraya getirmiştim… Süleymaniye’ye gittim. Amerika’daki, Almanya’daki dostlarıma birkaç kısa mektup yazdım. ‘Bugünden itibaren ben üniversiteden atılmış bir insanım, yanınızda çalışmak isterim, benim için bir yer var mıdır?’ diye.
Aşağı yukarı 10-15 gün içerisinde üç üniversiteden cevap geldi: Frankfurt Üniversitesi, Berkeley Üniversitesi ve Yale Üniversitesi.
Düşündüm, taşındım. Daha kitabımın (İslam
Bilim Tarihi) bütün malzemelerini toplama işim bitmemişti. İstanbul’dan uzaklaşmak istemiyordum. Doğu’dan, yani Mısır’dan, İran’dan uzaklaşmak istemiyordum. Çünkü
daha toplamam gereken bir sürü malzeme vardı. Frankfurt’ta karar kıldım. Çünkü dünyanın tek bilimler tarihi enstitüsü oradaydı.
Almanya’ya gittikten sonra bana davetiye gönderen ve sadece altı ay için üniversitede kalabileceğimi söyleyen Prof. Willy Hartner’e şunları söyledim:
“Ben hayatımı daima planladım. Liseyi şu zamanda bitireceğim diye planladım. Üniversiteyi öyle… Şu yaşta doçent olacağım dedim ve bütün bunlarda muvaffak oldum. Baktım her şeyde muvaffak oluyorum, bende bir şımarma başladı. Ondan sonra bir askeri darbe geldi. Bir balığın üzerine atılan ağ gibi ben de o ağın içinde kaldım. O zaman baktım ki beşer olarak benim irademin bir sınırı varmış. İşte o
olaydan sonra ben şuna karar verdim: Hayatımda eğer altı haftalık bir geleceğim garanti
edilse, yani o kadar yaşayabilecek kadar maddi imkânım varsa, yedinci haftayıdüşünmeyeceğim. Onun için önümde iki ay daha var. Para da biriktirdim, onları düşünmüyorum dedim.
Adamcağız bana baktı, baktı… Ayağa kalktı, beni kucakladı. Bana dedi ki: “Ben ateistim,
Allah’a inanmıyorum. Fakat bu kadar inanan bir insana ne kadar gıpta ediyorum.”
Bilim Tarihi Sohbetleri -Fuat Sezgin, Konuşan: Sefer
Turan, s. 64-66