Bu kompozisyon, fotoğraftan çok bana bir resim çalışması gibi geldi. Ziyanı yok, sınırlandırmamak lazım, zaten resim sanatını da çok severim.
Çalışmaya baktığım anda gördüğüm şey şu oldu:
Açlık.
Buğday başakları gibi görünen otlar toprağın, yağmura benzeyen çizgilerse göğün bolluğunu anımsattı bana.
Fakat insana bu bolluk asla yetmedi. Daha fazlası için öldürdü ve öldü.
Büyüdükçe büyüyen bu arzu hem ademi hem dünyayı kararttı ve müstağni olduğunu sanan aciz kul aslında kendini kendine kurban etti.
Ne acı...
Kainatın efendisi, yeri ve göğü insana lütfediyor, emanet ediyor ama insan nefsinin karanlık ve doyumsuz açlığına teslim olarak ahsen-i takvimden esfel-i safiline giden lanetli yolda özgürlüğü bırakıp köleliği, zilleti, illeti tercih ediyor.
Gerçekten ne acı...
Belki bir gün, asıl gücümüzün nefsimizden değil ruhumuzdan geldiğinin farkına varır ve içimizdeki vahşi açlığın pençelerinden kurtulup kollarımızı sonsuz güce açarak şifa buluruz.
Ez cümle, insan dünyayı iyileştirmek istiyorsa kendinden başlamalı. Yok etmek istiyorsa da.