İslam Firavun'un sihirbazları.

"BU MESELEYİ HİÇ BU AÇIDAN DÜŞÜNMEMİŞTİM!"

Bu yazıyı okuyunca belki içinizde bu cümleyi kuracak olanlar çıkabilir. Mesele nedir? Firavun'un sihirbazları.

Firavun’un sihirbazları bize çok önemli bir gerçeği hatırlatıyor.

Neyi mi? İman etmenin bir insanı nasıl ve ne kadar değiştirebileceğini, ruhlarda nasıl bir inkılaba yol açacağını hatırlatıyor.

Bildiğiniz üzere Hz. Musa, peygamber olarak Firavun’un yanına gidip mucizelerini gösterince sarayda bulunan Firavun’un adamları, Musa’nın bu yaptığının sihirden başka bir şey olmadığını, sihre ancak sihirle karşılık verilebileceğini söyleyerek Firavun’a, en maharetli sihirbazlarını Hz. Musa’nın karşısına çıkarmasını tavsiye ettiler. O da ülkenin dört bir yanından en bilgili ve maharetli sihirbazları getirtti. Sihirbazlar, Musa’yı yenmeleri hâlinde kendilerine bir ücret, maddî menfaat verilip verilmeyeceğini sorunca Firavun “tabi ki, ayrıca galip gelmeniz hâlinde bundan böyle benim yanımda ve yakınımda olacaksınız” (Araf 113/Şuara 41) dedi. Bu müjdeyi alan sihirbazlar, Hz. Musa ile düelloya giriştiler. Ancak Hz. Musa’nın asasının gerçek anlamda yılana dönüşmesi, sihirbazların yaptıkları göz boyama türünden numaraları geçersiz kıldı. Bunun sihir olmadığını en iyi onlar bilirdi. Bu sebeple onlar Hz. Musa’nın gerçekten Allah’ın elçisi olduğuna inandılar ve secdeye kapandılar.

Firavun’un itibarı sarsılmıştı. Bunu cezasız bırakamazdı. Onlara tehditler yağdırdı. Bu olay iki farklı sûrede şu şekilde anlatıyor:

“Firavun dedi ki: "Ben size izin vermeden ona iman mı ettiniz? Bu, hiç şüphesiz şehirde, halkını oradan çıkarmak için kurduğunuz bir tuzaktır. Ama yakında (başınıza gelecekleri) göreceksiniz! Mutlaka ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim, sonra da hepinizi asacağım!" Onlar da: ''Biz zaten Rabbimize döneceğiz" dediler. Sen sadece Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandığımız için bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize bol bol sabır ver, Müslüman olarak canımızı al, dediler.” (el-A’raf 123-126)

Bir başka sûrede ise Firavun’un tehdidine karşı sihirbazların cevabı şu şekilde anlatılır:

“Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık mucizelere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin. Bize, hatalarımızı ve senin bize zorla yaptırdığın büyüyü bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah, (mükâfatı) en hayırlı ve (cezası) en sürekli olandır." (Taha 72-73)

Bu âyetler üzerine öyle çok şey söylenebilir ki… Ben sadece bir noktaya dikkat çekmek istiyorum:

Biraz öncesine kadar dünyevî menfaat peşinde koşan, “bize ücret vereceksin değil mi?” diye Firavun’un gözünün içine bakan, Firavun’a yakın olmak için bütün maharetlerini ortaya koymaya hazır olan sihirbazlara ne oldu da bir anda bütün menfaatleri ellerinin tersiyle ittiler? Bırakın menfaatlerden vazgeçmeyi, Firavun’un işkence ederek öldürme tehditlerine bile prim vermediler. “Elinden geleni ardına koyma! Senin hükmün bu dünyada geçer. Biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz!” dediler.

Bu sihirbazlar aylar ya da yıllar boyunca dinî eğitim almadı, mektep medrese okumadı, Hz. Musa ile daha önce bir araya gelmedi. Nasıl oldu da menfaatlerden vazgeçip musibetlere razı hale geldiler? Nasıl oldu da Firavun’un işkence tehdidine kulak asmadılar? Başları yukarı kalkık bir halden secde haline döndüler?

Bütün bunlar samimi bir iman ile oldu. Samimi iman ruhlarına yerleşince Allah korkusu dışındaki korkular bir anda ruhlarından uçtu gitti. Artık Firavun’un tehditleri vız gelir tırıs gider hale geldi. Samimi iman ruhlarına yerleşince dünyevî arzular, beklentiler, kazanç istekleri uçup gitti. Bunun yerine âhirette Allah’ın rızasını kazanma isteği aldı. Samimi iman ruhlarına yerleşince kibir gitti, tevazu geldi, burnu havaya kalkık olma hali gitti, secde hali geldi.

Sihirbazların bu samimi imana bir anda kavuşmasını sağlayan şey Hz. Musa’ya bahşedilen mucize idi. Her şey onunla değişmişti. Aynı mucizeyi Firavun ve askerleri de görmüştü ama bu mucize onlarda aynı etkiyi yapmamıştı. Çünkü onlar, bu mucizenin gerçek değerini takdir edecek durumda değillerdi. Hz. Musa’ya bahşedilen bu mucizenin bir sihir, göz boyama, hokkabazlık olmadığını en iyi sihirbazlar bilirdi.

Şimdi bize gelelim… Bizler çok şükür müminleriz. Elimizde de Rabbimizin bir mucizesi olan Kur’an var. Ancak bu mucizenin hakkını ancak Kur’an’ı derinlemesine inceleyip onunla ilgili bilgi sahibi olanlar anlayabiliyor. Kur’an’ı okumayan, anlamayan, üzerinde düşünmeyenler o mucizeyi takdir edemiyorlar.

Yıllar boyunca hak ve hakikati bulamamış, cahiliye bataklığında sürünmüş olan ancak gidişatından rahatsız olan ruhlar, Kur’an mucizesi ile buluştuğunda bu mucize onların ruhunda, tıpkı Hz. Musa’nın mucizesinin sihirbazlar üzerinde yaptığı etkiyi yapıyor. Kur’an okuyarak yeni Müslüman olmuş kimselerin gözlerindeki parıltıya, bedenlerine yansıyan sevince bir bakın. Sonrasında daha önce sahip oldukları her şeyi ellerinin kenarıyla itmeleri ve tıpkı secdeye kapanan sihirbazlar gibi Allah’a ibadete kendilerini adamalarına…

Demek ki Kur’an’ı ne kadar çok anlarsak imanın kıymetini o kadar iyi anlayacağız. İman, ruhlarımızda o kadar büyük bir devrim meydana getirecek. Küfre o kadar güçlü meydan okuyacağız. Dünyevî nimetler bizi hiçbir şekilde yolumuzdan saptıramayacak. İşte o zaman hayatımızda taşlar yerli yerine oturacak.

Rabbimiz Kur’an’ı hakkıyla anlamayı, imanı ruhlarımıza sindirmeyi bizlere nasip eylesin. Bizleri gaflet uykusundan uyandırsın.

Soner Duman/4.Zilkade.1445-12.Mayıs.2024/Pazar