Foruma hoşgeldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Analiz Filistin Dosyası

Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,926
Çözümler
12
Tepkime puanı
42,619
Puanları
113
Konum
FK
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry

Filistin'in işgali ve savaşın tarihçesi: 1947’den 2023’e​

Natasha Li ve Jean-Luc Mouniter'e ait olan bu makalede Filistin'de yaşanan işgal ve savaşın tarihçesi kronolojik olarak aktarılıyor.​


Natasha Li & Jean-Luc Mouniter / Fikir Turu

Filistin-İsrail çatışmasının tarihçesi: 1947’den 2023’e


İsrail-Filistin arasındaki çatışmalar 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı beklenmedik saldırının ardından bir kez daha alevlendi. İsrail Hamas’ın kontrolündeki Filistin bölgesi Gazze Şeridi’ne hava saldırıları yapılması ve “tam bir abluka” uygulanması emrini verdi. Bu, kökleri 20. yüzyılın ortalarına dayanan bir çatışmanın yeni ve ölümcül bir bölümünü teşkil ediyor.
Natasha Li ve Jean-Luc Mouniter, France24 için kaleme aldıkları yazıda, Filistin ve İsrail arasında 75 yıldır süregelen çatışmaların kısa bir tarihçesini derleyerek aktarıyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

1947: Birçoğu Yahudi Soykırımından kurtulan binlerce Avrupalı Yahudi göçmen, o zamanlar İngiliz kontrolünde olan Filistin’e gitmek üzere Exodus 1947 olarak adlandırılan bir gemiye biner. Göçmenler, “vaat edilmiş topraklara” doğru yol alırken İngiliz donanması tarafından durdurulurlar ve Avrupa’ya geri gönderilirler. Medyada büyük yankı uyandıran bu olay, Filistin krizinin çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda bir çözümün gerekli olduğu konusunda İngiltere’nin ikna edilmesinde kritik bir rol oynar.
BM Özel Komitesi, Filistin’in yüzde 55’ini, nüfusun yüzde 35’i olan bir Yahudi devletine veren, bu devletin yanında bir Arap devletinin kurulmasını öneren ve Kudüs’ün bir kısmını da uluslararası yönetime bırakan bir paylaşım planı önerir. Filistinli temsilciler planı reddederken, Yahudi temsilciler kabul eder.

BM Genel Kurulu 29 Kasım’da 33 ülkenin paylaşım lehinde, aralarında Türkiye’nin de olduğu 13 ülkenin aleyhinde ve 10 ülkenin de çekimser oy kullanmasıyla planı onaylar.

1948: İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion 14 Mayıs’ta Bağımsızlık Bildirgesi’ni kamuoyuna açıklar. Ertesi gün yürürlüğe girecek olan bildirge, Filistin üzerindeki İngiliz Mandasının sona ermesinden bir gün önce açıklanır. Araplar ve Yahudiler arasında çıkan iç savaşta BM’ye göre Yahudi devleti Filistin Mandası topraklarının yüzde 77’sinin kontrolünü ele geçirir. İşgal resmen tanınmış oldu.
Filistinliler için bu tarih, daha sonra yerlerinden edilmelerinin ve topraklarından sürülmelerinin habercisi olan “Nekbe” felaketini işaret eder.

Deir Yasin gibi köylerdeki katliam haberlerini duyan yüz binlerce Filistinli Mısır, Lübnan ve Ürdün topraklarına doğru sürgün edilip mülteci durumuna düşerken, Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak orduları İsrail’e saldırarak 1948 Arap-İsrail Savaşı’nı başlatır.
Arap orduları püskürtülür, ateşkes ilan edilir ve İsrail’in lehine yeni sınırlar çizilir. Ürdün, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün, Mısır ise Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirir.

1956: Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı kamulaştırmasının ardından İkinci Arap-İsrail Savaşı ya da Süveyş Krizi yaşanır. Buna karşılık İsrail, Birleşik Krallık ve Fransa bir ittifak kurar ve İsrail Gazze Şeridi ile Sina Yarımadası’nı işgal eder. İsrail ordusu, ABD ve SSCB’nin baskısıyla sonunda askerlerini geri çeker.

1959: Yaser Arafat Gazze ve Kuveyt’te Filistin örgütü El Fetih’i kurar. Bu örgüt daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) temel unsuru haline gelir.

1964: FKÖ kurulur.

1967: İsrail ve Arap komşuları arasındaki Üçüncü Arap-İsrail Savaşı ya da Altı Gün Savaşı, Orta Doğu haritasının büyük ölçüde yeniden çizilmesine yol açar. İsrail Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Gazze Şeridi’ni, Sina Yarımadası’nı ve Golan Tepeleri’ni ele geçirir.

1973: Yahudilerin Yom Kippur bayramı sırasında, 6 Ekim’de, Mısır ve Suriye orduları İsrail’e karşı saldırıya geçerek yeni bir bölgesel savaş başlatırlar. İsrail’in Arap ordularını püskürtmesiyle 19 gün sonra sona eren Yom Kippur Savaşı, her iki tarafın da ağır kayıplar vermesine, en az birkaç bin kişinin ölmesine neden olur.

1979: Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin tarafından 1978 yılında imzalanan Camp David Anlaşması’nın ardından İsrail-Mısır Barış Anlaşması Washington’da imzalanır. Bu anlaşmanın şartlarına göre Mısır, Altı Gün Savaşı’ndan sonra kaybettiği Sina Yarımadası’nı geri alır. Sedat, İsrail Devleti’ni tanıyan ilk Arap lider olur.

1982: Savunma Bakanı Ariel Şaron komutasındaki İsrail birlikleri, Celile İçin Barış Operasyonu adı verilen tartışmalı bir askerî harekâtla komşu Lübnan’a girer. Operasyonun amacı, güney Lübnan’daki Filistinli gerilla üslerini yok etmektir. Ancak İsrail birlikleri Lübnan’ın başkenti Beyrut’a kadar ilerler.
Arafat liderliğindeki FKÖ’nün yenilgiye uğratılması, Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını neredeyse tamamen savunmasız bırakır. 16-18 Eylül tarihleri arasında İsrail’le bağlantılı Lübnanlı Hıristiyan Falanjist milisler, Beyrut’taki Sabra ve Şatilla kamplarına girerek uluslararası toplumu şoke eden vahşi bir katliama imza atarlar. Kahane Komisyonu olarak bilinen bir İsrail soruşturmasına konu olan katliamlar daha sonra Şaron’un savunma bakanlığı görevine mal olur.

1987: Gazze’deki Filistin mülteci kamplarında başlayan ayaklanmalar Batı Şeria’ya sıçrayarak Birinci Filistin İntifadası’nın (Arapça’da ayaklanma) başlangıcını oluşturur. Birinci İntifada 1993 yılına kadar sürer ve 1000’den fazla Filistinlinin hayatına mal olur. İsrail’in askerî gücüne karşı koyan taş atan Filistinli göstericilerin görüntüleri Filistin mücadelesinin sembolü haline gelir.
Mısır’daki Müslüman Kardeşler ideolojisinden etkilenen Hamas da bu ayaklanma sırasında ortaya çıkar. İslamcı hareket en başından beri silahlı mücadeleyi destekler ve bir İsrail devletinin meşruiyetini açıkça reddeder.

1993: Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin aylar süren hummalı gizli müzakerelerin ardından Oslo Anlaşmalarını imzalar. Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria ve Gazze’nin idari kontrolünü üstlenecek olan Filistin Yönetimi’nin kurulmasını öngörür. Arafat ve Rabin 13 Eylül’de Beyaz Saray bahçesinde ABD Başkanı Bill Clinton’ın huzurunda tarihi bir tokalaşma gerçekleştirir. Bu olay dünya çapında 400 milyondan fazla kişi tarafından televizyondan izlenir.

1995: Rabin 4 Kasım’da Tel Aviv’de düzenlenen bir barış mitinginde aşırı sağcı bir Yahudi tarafından suikasta uğrar.

1996: Benjamin Netanyahu ilk kez başbakan seçilir.

2000: Şaron, 28 Eylül’de sağcı Likud partisinin lideri olarak Kudüs’teki El Aksa/Tapınak Dağı bölgesini ziyaret ederek Filistinlileri kışkırtır ve El Aksa İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada’nın fitilini ateşler. Beş yıl boyunca 3.000 Filistinli ve 1.000 İsraillinin öldürüldüğü bu savaş 2005 yılına kadar devam eder.

2001: Şaron İsrail başbakanı seçilir ve daha sonra Ramallah’taki yerleşkesinde abluka altına aldığı Arafat’la teması keser.

2002: İsrail hükümeti, İsrail’i Batı Şeria’dan ayıracak bir duvarın inşasını öngören Savunma Kalkanı Operasyonu’nu başlatır. BM Güvenlik Konseyi ilk kez İsrail ve Filistin devletlerinin bir arada var olmasından söz eder. İsrail ordusu Ramallah üzerindeki kuşatmayı kaldırır.

2004: 22 Mart’ta Hamas’ın felçli lideri Şeyh Ahmed Yasin bir İsrail helikopter saldırısında öldürülür. Sekiz ay sonra, 11 Kasım’da FKÖ lideri Arafat uzun süren bir hastalığın ardından Paris’teki bir hastanede hayatını kaybeder. Arafat’ın ölümü bir tartışma konusu haline gelir. Bazı uzmanlar doğal nedenlerle öldüğüne kanaat getirirken, diğerleri polonyum 210 kullanılarak zehirlenmiş olabileceği ihtimalini göz ardı etmez.

2005: Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin lideri seçilir. 38 yıllık işgalin ardından İsrail Gazze’den çekilir.

2006: 4 Ocak’ta Başbakan Şaron felç geçirir ve 2014’teki ölümüne kadar sürecek bir komaya girer. Ehud Olmert başbakanlık görevini ve Şaron’un yeni kurduğu merkez partisi Kadima’nın başkanlığını devralır.
Hamas’ın Filistin topraklarındaki yasama seçimlerini kazanması, ABD ve AB’nin Filistin hükümetine yapılan doğrudan yardımı dondurmasına neden olur.
Lübnanlı radikal İslamcı grup Hizbullah, İsrail’e roket saldırıları düzenler ve iki İsrail askerini esir alır. İsrail güç kullanarak misilleme yapar ve başta Lübnanlılar olmak üzere çok sayıda sivil ölür. İsrail’de yaygın bir şekilde başarısızlık olarak görülen savaş, Olmert’e yönelik istifa çağrılarının artmasına yol açar.

2007: Hamas ve El Fetih güçleri arasında aylarca süren çatışmaların ardından Hamas, Gazze’nin kontrolünü ele geçirir.

2008: 27 Aralık’ta İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Gazze’ye sürpriz bir saldırı düzenleyerek bir günde 200’den fazla kişinin ölümüne yol açar. Kısa bir süre sonra İsrail Ordusu, Gazze’ye iki hafta süren bir kara harekâtı düzenler. Bir BM raporu, çatışma sırasında hem İsrail’in hem de Hamas’ın savaş suçu işlediği sonucuna varır.

2009: 18 Ocak’ta İsrail ve Hamas tek taraflı ateşkes ilan ederek, 1.300’den fazla Filistinlinin yanı sıra 13 İsraillinin ölümüne neden olan 22 günlük savaşı sona erdirir.

2011: 27 Mart’ta İsrail, Gazze’den düzenli olarak atılan kısa menzilli roketleri engellemesini sağlayan Demir Kubbe adlı roket savar füze savunma sistemini devreye sokar.

2012: İsrail güçleri 14 Kasım’da Hamas’ın üst düzey komutanı Ahmed al-Jaabari’yi bir hava saldırısı ile öldürür ve Hamas’ın Kudüs’e ilk kez roket atarak misilleme yaptığı sekiz günlük bir harekât boyunca daha fazla saldırı gerçekleştirir. 130’dan fazla Filistinlinin yanı sıra beş İsrailli de hayatını kaybeder.

2014: Haziran ayında üç İsrailli genç Batı Şeria’nın El Halil kenti yakınlarında kaçırılır ve öldürülür. İsrailli yetkililer olaydan Hamas’ı sorumlu tutar ve 8 Temmuz’da Gazze’ye çok sayıda hava saldırısı düzenleyerek yedi hafta boyunca Hamas’la karşılıklı roket atışları yapılmasına neden olur. İsrail’in füze saldırıları Gazze’de 2.200’den fazla Filistinlinin ölümüne neden olur.

2018: 30 Mart’ta on binlerce Filistinli, İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı protesto etmek için İsrail sınırı yakınlarında toplanır. Gösteriler birkaç ay boyunca devam eder. BM İnsan Hakları Konseyi tarafından görevlendirilen Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’na göre, Mart sonu ile Aralık 2018 sonu arasında bu protestolar sırasında en az 189 Filistinli öldürülür ve 6.000’den fazla kişi yaralanır.

2021: Filistinli cemaat, haftalardır tırmanan gerginliğin ardından Mayıs ayında Kudüs’teki Mescid-i Aksa yerleşkesinde İsrail polisiyle çatışır. Hamas, İsrail güçlerinin yerleşkeden çekilmesini talep ettikten sonra İsrail’e roket yağdırır. İsrail’in Gazze’ye hava saldırılarıyla karşılık vermesi, 200’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan 11 günlük bir çatışmayı tetikler.

2022: İsrail 5 Ağustos’ta Gazze’ye hava saldırısı düzenleyerek İslami Cihad grubunun üst düzey bir militanını öldürür ve Filistin bölgesinden misilleme roket ateşi açılmasına neden olur. Bunu takip eden üç günlük çatışmalarda en az 40 Filistinli hayatını kaybeder.

2023: İsrail güçleri 26 Ocak’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın sorunlu bir kasabasına düzenledikleri baskında dokuz Filistinli İslami Cihad mensubu silahlı kişiyi ve sivilleri öldürür. Filistinli militanların iki roket atarak karşılık vermesi İsrail’in misillemesini tetikler. Olayda başka can kaybının olmadığı bildirilir.
7 Ekim’de Hamas, İsrail’e eşi benzeri görülmemiş, çok yönlü bir sürpriz saldırı düzenler ve savaşçıları hava, kara ve deniz yoluyla birçok noktadan ağır tahkimatlı Gazze sınırına sızar. İsrail güçleri Gazze’ye hava saldırıları düzenleyerek ve sınıra askeri takviye yaparak karşılık verir.”
 
Son düzenleme:

Asıl hedef Gazze'yi insansızlaştırmak mı?​


Ahmet Varol, Siyonistlerin katliam politikalarıyla Gazze'de yeni bir tehcir ve sürgün dalgası başlatma hedefinde olduğunu ifade ediyor.​


Ahmet Varol / Yeni Akit

Bu kadar azgınlaşmalarının amacı Gazze’yi boşaltmak


Siyonist katillerin Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ni vurarak büyük bir katliam gerçekleştirmelerinden iki gün önce, gece geç saatlerde El-Cezire’nin Arapça haber kanalının Gazze’deki son gelişmelerle ilgili yorumlara yer veren bir programını izliyordum. Programda siyonistlerden de “Filistin-İsrail meselesi” konusunda uzman olduğu belirtilen bir yorumcuyu konuşturdular.

Adam bütün bu operasyonların asıl amacının Gazze’de bir “etnik temizlik” gerçekleştirmek olduğunu söylüyordu. Bu plana göre İsrail ve ABD’nin Gazze ahalisinin tümünü Sina’ya sürmeyi, sonra da silahlı grupların içerideki tüm teşkilatlarını ve İsrail’in herhangi bir kara saldırısına karşı kurmuş oldukları sistemleri dağıtmayı ve bölgeyi ele geçirmeyi, bölge ahalisini de Mısır kontrolüne vererek oradan herhangi bir saldırı gerçekleştirmelerini engelleme sorumluluğunu Kahire yönetimine yüklemeyi hedeflediklerini ifade ediyordu.

Adam, “Eğer bölgenin kuzey kesiminde yaşayanlar güney kesime sürgün edilecek olsa burası yine kontrol altına alınamayacak ve buradan İsrail hedeflerine yönelik saldırılar devam edecek. Dolayısıyla İsrail açısından değişen bir şey olmayacak.” ifadelerini kullanıyordu.
Kendisinin de böyle bir planın uygulamaya geçirilmesini isabetli bulduğunu belli etmekten çekinmeyen siyonist yorumcu, ABD’nin uçak gemisi göndermesinin, onunla aynı safta duran Avrupa ülkelerinin ve diğer dünya ülkelerinin askeri yardımlarda bulunmalarının asıl amacının işte böyle bir planın hayata geçirilmesine imkan tanımak olduğunu üstüne basa basa vurguluyordu.

Siyonist katillerin, 17 Ekim Salı akşamı Gazze’deki hastaneyi hedef almalarının asıl amacı Gazze ahalisini bölgeyi terk etmeye zorlamak için aşırı düzeyde bir korku ve dehşet havası oluşturmaktı. Nitekim 1948 Savaşı’nda da aynen Nazilerin Avrupa’da yahudilere karşı başvurdukları yöntemi uygulayarak, öldürdükleri Filistinlilerin cesetlerini kamyonetlerin karöserlerine atıp sokak sokak dolaştırıyor ve; “Eğer buraları terk etmezseniz sizin de başınıza gelecek olan budur!” diye hoparlörlerle ilanlar yapıyorlardı.

Siyonist işgal ordusu, El-Ehli Hastanesi’ne yönelik saldırıdan birkaç gün öncesinden itibaren, defalarca hastanelerin boşaltılması uyarısında bulundu. Saldırıdan sonra, önce olaya hastanedeki patlamanın neden olduğu yalanını uydurması ardından da İslami Cihad’ın attığı füzelerin sebep olduğu iddiasında bulunmasının amacı hadisenin ilk sıcak saatlerinde hasıl olacak tepkilerin nispeten yönünü şaşırtmaktı. Bu iddiaların ve yalanların tümünün çok saçma olduğunu ve biraz tetkik edildiğinde saçmalığının anlaşılacağını zaten kendisi de biliyordu.

Ama ne kadar ilginçtir ki saldırının gerçekleştirilmesinden birkaç saat sonra yine El-Cezire’de, BM İnsan Hakları Komisyonu’nun eski yöneticilerinden birini konuşturuyorlardı ve adam; “Hamas saldırının İsrail tarafından gerçekleştirildiğini, İsrail ise İslami Cihad’ın füzelerinden kaynaklandığını söylüyor. Önce asıl sorumlunun araştırılması lazım.” diyerek adeta siyonist katillerin akla mantığa sığmayan zırvalarını, saçmalarını ayakta durdurma telaşı içinde olduğunu belli ediyordu. Spikerin ısrarla sorduğu, “İsrail zaten günlerden beri hastaneleri tehdit etmiyor muydu? Buna karşılık BM ve uluslararası güçler İsrail saldırısının önlenmesi için ne yaptı?” sorusunun önünden ise sürekli kaçıyordu. Bu durum aslında siyonist vahşetin nerelerden cüret aldığını göstermesi açısından ibret vericidir. Küresel emperyalizmin nazarında hakkını arayan, işgale karşı meşru mücadele içinde olan Filistinliler insan bile sayılmıyor ki onun “insan hakları”yla ilgili prosedürü Filistinlileri kapsasın ve siyonistleri sergilediği vahşetten dolayı hesaba çeksin!

Artık çok açık bir şekilde ortadadır ki Filistin halkı sadece siyonist işgalcilere karşı değil bütün insanlığın baş belası olan küresel emperyalizme karşı savaşıyor. Bu savaş sadece bir toprak savaşı değil tüm insanlığın onurunu kurtaracak bir değerler ve haklar savaşıdır.
 

Filistin'de zulüm 7 Ekim'de başlamadı!​


Yasin Aktay, Siyonistlerin algılanış biçiminin yerle bir olduğuna dikkat çekerken son yaşanan hadisenin 7 Ekim'de başladığını ancak Filistin'deki zulüm ve direnişin çok daha eski olduğunun altını çiziyor.​


Yasin Aktay / Yeni Şafak

İsrail saldırdıkça batıyor, batarken dostlarını da batırıyor


Bugün İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım boyutlarına varan vahşi saldırılarının yol açtığı trajik görüntüler, kim ne derse desin içinde yaşadığımız sözümona medeni dünyanın bütün makyajlarını döküyor, maskelerini indiriyor, ardındaki ırkçılığı, vahşiliği, barbarlığı bütün çirkefliğiyle ortaya koyuyor. Soykırımcı İsrail’in saldırılarının harekete geçirdiği dayanışmalar tabii safları da netleştiriyor. Bir tarafta son iki yüzyıldır insanlığa demokrasi, hümanizm, insan hakları, özgürlükler, evrensel değerler satan Batı medeniyetinin bütün bu değerlere dair iddiasının ne kadar sahte olduğu düşen her bombayla görülüyor. Masum siviller üzerine düşen her bomba, yol açtığı her bebek ölümü aslında herkes için olduğu gibi Batı için de bir imtihan. ABD çocukları ve sivilleri öldürmek için sınırsız kapasitesi olan İsrail’e dur diyeceğine onun yardımına koşarak modern dünyanın bütün müktesebatını temsil eden bir süper gücün ardında güvenilecek, inanılacak hiçbir değerin olmadığını gösteriyor.

YAŞADIĞIMIZ HER ŞEYİN KİTAPTA YERİ VAR

Modern dünyanın o şatafatlı görüntüsünün arkasında nasıl bir barbarlığın yattığını keşke bizim Kur’an tarihselcisi ilahiyatçılarımız da bir görseler.
Bilmiyorum, belki de görüyorlardır. Zaten bu manzara karşısında gözleri açılmıyorsa, tarihin Kur’an’ın nazil olduğu noktada durmuş ve oradan devam ediyor olduğunu hala göremiyorlarsa daha gözlerini ne açar bilemem. Bugün Batı medeniyetinin dayandığı akılcılığın, bilimin, felsefenin ve tabii ki teknolojinin insanın ana karakterini değiştiremediğini ve insanın esfeli safiline olan mesafesinin hiç de kapatılamadığını gördüğünüzde Kur’an’la aynı zamanda yaşamaya başlarsınız zaten.

Kur’an’ı kendi mevhum zamanımıza getirmeye cüret etmek yerine yaşadığımız zamanın rububiyet iddiasında bulunan egemenlerinin illüzyonlarını, vitrinlerini, maskelerini görür de Kur’an’ın gerçek zamanına gözlerimizi açarız. Bu zamanda Kur’an’da tiplemesi yapılmış insan karakterleri ve onlara dair hiçbir hükmün zerre kadar değişmediğini görürüz. Kendilerini bütün insanlardan üstün, seçilmiş bir ırk olarak gören insanların yeryüzünde geçmişte giriştikleri büyük bozgunculuktan sonra, yaptıklarından dolayı başlarına gelen büyük felaketin zamanından uzak değiliz. Tabi şimdi yine aynı motivasyonla aynı kavmin giriştiği büyük bozgunculuk ve mukadder akıbet Kitapta yazıldığı gibi yaklaşıyor.

İsrail kendi sonunu hazırlıyor, kendi yıkılışına doğru adım adım ilerliyor. Dünyada nefretini kazanmadığı hiç kimseyi bırakmamacasına olabilecek en sevimsiz, en çirkin en aşağılık suçları irtikap ettikçe kendi kuyusunu kazıyor.

YALAN SÖYLERKEN BİLE DİKKATSİZ, ÖZENSİZ

Ve apaçık görüyoruz, Yahudiler Yahudi oldukları için değil, kendilerine kitapta emanet edilmiş Yahudilik misyonundan saptıkları için yeriliyorlar.
İsrail’in soykırımcı Siyonist politikalarını Allah’ın emanetine ihanet olarak gören ve bugün protestolarıyla bu tavırlarını ortaya koyan ehl-i kitap Yahudilere selam olsun.
Ortadoğu’nun bağrına bir hançer gibi saplanarak kurulduğu günden beri ABD ve Avrupa tarafından sürekli şımartılan İsrail, insan hakları, uluslararası hukuk, savaş hukuku, en temel insani değerler adına ne varsa hepsinin köküne pervasızca kibrit suyu döktü. İşgal ettiği topraklardan çıkması konusunda BM’nin hiçbir kararını tanımadığı gibi bu topraklarda uyguladığı apartheid rejimiyle aleni ırkçı uygulamaları rutine bağladı, keyfi tutuklamalar, insanların canına, malına, mukaddesatına ve özgürlüğüne sürekli kast etti.

Gazze’ye karşı 17 yıldır uygulamakta olduğu kuşatmada sürekli sivil hedefleri bombalayarak yol açtığı sivil, kadın, çocuk, bebek katliamları dünyanın gözü önünde cereyan etti. Bütün bunları hiç gizleme ihtiyacı bile hissetmedi. İnkarda bulunduğu suçlarda bile insanların aklıyla dalga geçer gibi, formalite yerini bulan savunmalarla yetindi. Bu savunmalarda bile kimsenin kendisini yargılayamayacağına dair bir meydan okuma var. En son bombaladığı hastaneyle ilgili sorumluluğunu inkâr ederken bile “ortaya çıksa bile kim ne diyebilir ki?” küstahlığı ve özensizliği var. Yalan söylerken bile dikkatsiz, özensiz. Çünkü kimsenin kendisini yargılayamayacağına dair güvence hissediyor. Çünkü egemen olanın gölgesinde kendisine sınırsız suç işleme, haksızlık etme, haydutluk yapma imtiyazı tanınmış sevimsiz bir kalfadır İsrail.

Gel görelim bu sefer durum biraz değişik
. Bu seferki pervasızlığı, küstahlığı sadece şımarıklığından değil, aynı zamanda ilk defa tatmış olduğu bir yenilginin yol açtığı öfkeden. Öfkeyle kalkan herkes gibi o da zararla oturması mukadder işlere girişiyor. Giriştiği öfkeli intikam operasyonları kendi sonunu hazırladığı gibi onu sevenlerin de bütün foyalarını ortaya çıkarıyor, maskelerini indiriyor. Böylece kendi batarken ABD’yi de Avrupa’ya da batırıyor İsrail.

OLAY 7 EKİM’DE BAŞLAMADI

Birileri İsrail’in 1947’den beri adım adım sürdürdüğü işgal ve soykırım politikalarını görmezden gelerek Hamas’ın 7 Ekim’de durup dururken saldırdığından dem vuruyor. Sanki bütün bu yaşanan savaş 7 Ekim’de başlamış gibi.
Oysa 7 Ekim 75 yıldır yaşanmakta olan bir İsrail saldırganlığına karşı ilk defa bu ölçekte ortaya konulmuş bir direniş tepkisinden başka bir şey değil. Elbette bu sefer Hamas’ınki bir tepki olmaktan öteye bir aksiyondur ama yine 75 yıllık tek taraflı yaşanan Siyonist saldırganlığa karşı ilk defa ortaya konmuş bir aksiyon.

Bu aksiyonun faili olan Hamas’ın İsrail saldırganlığının tek sebebi olduğunu söyleyenlere, Hamas’ın hiç bulunmadığı Batı Şeria’da yaşananlar en büyük cevaptır. Orada Hamas olmadığı halde İsrail işgal güçleri, Hamas’ın hiç olmadığı dönemlerden itibaren işgallerine, katliamlarına hiçbir zaman dur demedi. Bu yılın Ağustos ayına kadar toplam 37 Filistinliyi durduk yerde, ya yerleşimcilerin keyfi ateşleriyle veya polis-asker ateşiyle öldürdü, yüzlerce insanı da tutukladı. Halen İsrail zindanlarında keyfi olarak alınmış binlerce Filistinli tutuklu olarak bulunmaktadır. Batı Şeria’da tutuklanma gerekçesi olarak yoldan geçen bir yerleşimci-hırsıza yan gözle bakmış olmanız veya o yerleşimci-hırsızın bir yan bakış hissetmiş olması yeterlidir.

İsrail sürekli olarak kendisini Hamas’ın saldırılarının mağduru, kurbanı gibi yansıtmaktan da geri durmuyor. Ancak nasıl bir kurbanlık, nasıl bir mazlumluksa kendi zalimini 17 yıldır bir toplama kampında kuşatma altında tutabiliyor.
 
*Siyonist İşgal Ordusunun Güney Bölge Özel Harekat Birliği: Gazze Tümeni*

Gazze Tümeni, İşgalci İsrail Ordusu Güney Bölge Komutanlığının Gazze Şeridi ve çevresinde savunma hattında faaliyet gösteren, bölgesel bir askeri üssüdür. Tümen Komutanı Tuğgeneral Eleazer Toledano'dur.

Gazze Tümeni, 1967 Savaşı'ndan sonra Gazze çevresine yerleştirilen Siyonist İşgalci yerleşimcilerin, barış ve savaş zamanlarında güvenliğini ve huzurunu sağlamakla görevlendirilmiştir.

Ağustos 2005'te, Siyonist İsrail ordusu, Gazze Tümeni dışında kalan tüm birliklerinin, (Gazze'deki İşgalci Yahudi yerleşimciler dağıtıldığında) tek taraflı ayrılma planının bir parçası olarak, Gazze Şeridi'ndeki varlıklarını sona erdirdi. Ancak Gazze Tümeni, Gazze'de bulunan Filistinli direniş gruplarının roket saldırılarına ve olası hücum girişimlerine karşı Siyonist İsrail'i ve İşgalci yerleşimcileri korumak için bölgedeki varlığını devam ettirerek, defalarca Gazze Şeridine yönelik operasyonlar gerçekleştirdi.

Eylül 2015'te Tümenin adı 143. "Firefox" (Bölgesel) olarak değiştirildi.

Gazze Tümeni, Raim Askeri Üssüne bağlı, Gazze'ye 7 Km uzaklıkta bir tümendir. Ana görevleri arasında, Gazze Şeridine komşu sınırları korumak, Gazze'den gelecek her türlü saldırı girişimine karşı ilk savunma hattını oluşturmak, Direniş komutanlarına yönelik suikast operasyonları tertiplemek ve yönetmek , tespit edilen tünellerin imha edilmesini sağlamak, olası kara operasyonlarında öncü birlik olarak orduya yol açmak, sayılabilir.

Gazze Tümeni, Siyonist Ordunun Güney Tugayı'nın bir parçası olarak kabul ediliyor. Ateş Tilkileri olarak adlandırılan, mühendislik ve istihbarat birimleri ile desteklenmiş, özel eğitimli, tam teçhizatlı, yüksek teknolojik silahlarla ve radar sistemleriyle donatılmış, yaklaşık 20.000 Askerden oluşan bir birliktir.

Hamas İslami Direniş Hareketi'ne bağlı Kassam Tugayları, 7 Ekim 2023'te başlatılan, *Aksa Tufanı* operasyonunda, 1.300 Mücahidle, Gazze Tümenine baskın gerçekleştirmişlerdir.

1,5 saat süren çatışmaların ardından, aralarında yüksek rütbeli komutanların da olduğu çok sayıda asker esir alınmış ve tümenin geri kalanı etkisiz hale getirilmiştir.
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz

  • Geniş / Dar görünüm

    Temanızı geniş yada dar olarak kullanmak için kullanabileceğiniz bir yapıyı kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Izgara görünümlü forum listesi

    Forum listesindeki düzeni ızgara yada sıradan listeleme tarzındaki yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Resimli ızgara modu

    Izgara forum listesinde resimleri açıp/kapatabileceğiniz yapının kontrolünü sağlayabilirsiniz.

    Kenar çubuğunu kapat

    Kenar çubuğunu kapatarak forumdaki kalabalık görünümde kurtulabilirsiniz.

    Sabit kenar çubuğu

    Kenar çubuğunu sabitleyerek daha kullanışlı ve erişiminizi kolaylaştırabilirsiniz.

    Köşe kıvrımlarını kapat

    Blokların köşelerinde bulunan kıvrımları kapatıp/açarak zevkinize göre kullanabilirsiniz.

  • Zevkini yansıtan renk kombinasyonunu seç
    Arkaplan resimleri
    Renk geçişli arkaplanlar
Geri