- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,741
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,766
- Puanları
- 113
Ekli dosyayı görüntüle 2037
Evliliğin, ruhsal ve bedensel huzura ermenin ve güzel çocuk yetiştirmenin, nihayetinde Allah’ın rızasını kazanmaya giden bir yol olduğunu da hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Salih amel tanımına giren tüm çabalarımız gibi, evliliklerimiz de, Rabbimizin bizden razı olması için dünyada yaptığımız şeylerden biridir. Evliliğe böyle bakabilmek, huzur ve mutluluğun anahtarını elde etmeye yardımcı olacaktır.
“Abi, şimdi erkenden evlenirsem, özgürlüğüm elimden gider. Yaşım gençken ve kendi başımayken biraz gezip tozmak istiyorum. Avrupa’yı turlama hayalim var mesela, evlensem onu yapamam. Akşamları eve erkenden gelmek fikri de bana korkunç geliyor. Evlenirsem, sosyal hayatımın biteceğinden eminim. Tavuk gibi erkenden eve gel, erkenden yat, herhangi bir şey yapacağında eşine sor, bir konuda karar alacağında illa onu da razı etmeye çalış… Yok yahu, evlilik hiç de bana göre değil!”
Kendilerine evliliği neden geciktirdiklerini sorduğum hali-vakti yerinde gençlerden buna benzer cevaplar alıyorum. Hepsi de özgürlüklerine çok düşkün. Hepsi de, evlendikleri takdirde bir cenderenin içine düşeceklerinden emin. Hepsi de bir başkası tarafından kontrol edilmek fikrinden ölesiye ürküyor. Evliliğin bir tür ayak bağı olduğu hakkında öylesine kesin ve keskin kanaatlere sahipler ki, fikirlerini değiştirmek de oldukça zor görünüyor.
Evliliği ayak bağı ve özgürlüklerin önünde bir engel olarak görmek, iki ana sebepten kaynaklanıyor:
Evvela, günümüzün anlayışında, insanoğlunun sınırsız ve hudutsuz bir şekilde özgür olduğu ve olması gerektiği inancı pompalanıyor kitlelere. Özgürlük ve sınırsızlık, mutluluk ve huzurla eş tutuluyor. Hatta mutluluğun sırrı, sınırsız özgürlük olarak tanımlanıyor. “Özgür kız” ve “özgür erkek” modelleri sadece seküler ve dünyevî kesimleri değil, Müslüman gençliği de tesiri altına alıyor bugün. Hayata ve insana dair hiçbir sorumluluk hissetmeden, çantanı sırtına alıp sonsuz ufuklara yelken açmak… Gençlerin önüne konan hedef ve tatmin aracı bu. Filmler, müzikler, klipler, reklamlar tamamen bu hedefin gerçekleştirilmesine odaklanmış durumda. Buna maruz kalan gençler de, haliyle evliliği bir handikap olarak algılıyor.
İkinci olarak da insanı rahatlatan, keyiflendiren, ufkunu açan, olgunlaştıran, huzur ve mutluluk veren evliliklerin artık mumla aranacak hale gelmesi de gençleri evlilikten mümkün olduğunca kaçmaya sevk eden bir diğer etken. Eşlerin birbirine yük olduğu, hır-gürle geçen, kavganın rutinleştiği, tarafların birbirini boğmaya çalıştığı (ve başardığı) evlilikler, elbette gençler için kötü ve kaçınılması gereken numunelere dönüşüyor. Anne-babasında, yakın akrabasında, dost çevresinde, temasta bulunduğu ortamlarda vb. gördüğü bütün evliliklerden huzursuzluk ve stresin taştığına şahit olan bir gence, evlenmesini nasıl telkin edebilirsiniz? Elbette edemezsiniz.
* * *
Doğru biçimde ve doğru kişiyle yapıldığı takdirde, evlilik gerçek bir özgürlüktür. İnsanı nefsanî arzularının ve şehvetinin kölesi olmaktan kurtararak, gerçek gündemlere odaklanmasını sağlar. Aklını ve kalbini meşgul eden lüzumsuzlukların yerini, hayatın ta kendisi olan sahici meseleler alır. Yaş ilerledikçe fıtratını daha iyi keşfeden insan, asıl mutluluğun, ruh ve beden eşiyle yan yana yürümekle sağlanabileceğini fark eder. Bu, ancak tadanların ve yaşayanların anlayabileceği bir mertebedir.
İnsanoğlu, Allah’ın fıtratına yerleştirdiği kodlara uyumlu yaşamaya çalıştığı sürece mutlu ve huzurlu olur. Fıtratının kodlarını değiştirmeye veya o kodlarla savaşmaya kalkışan ise mutsuzluğu ve huzursuzluğu kendi elleriyle davet etmiş olur. Fıtratımıza yazılan kodlardan biri de, vakti-zamanı geldiğinde karşı cinsle gerçekleştirilecek olan meşru birlikteliktir. Bunun yerini hiçbir dostluk, ideoloji, gayret, dava vb. alamaz. Fiziksel ve ruhsal bir sorun olmadıkça, evliliğin yerine herhangi bir şeyi ikame edebileceğini düşünen bir insan, yolun sonunda yanıldığını acıyla görecektir.
Madem evlenmek ve yuva kurmak fıtrattan, o zaman şu soruyu da cevaplamamak olmaz: “Huzurlu bir evliliği nasıl gerçekleştireceğiz?”
Gerçekten de günümüzde özellikle ailelerdeki huzursuzluklar, nesillerimizi ve topyekûn geleceğimizi tehdit eder boyuta gelmiştir. Evlilikten beklentilerin fıtrî çizgileri aşması, eşler arasındaki şiddet, kadının ve erkeğin rollerindeki değişim, eşlerin birbirine karşı adeta rekabete ve mücadeleye girişmesi, çocukların önünde çıkan tartışma ve kavgaların kötü örnekliği, İslâm’ın temel emir ve yasaklarının aile ortamında geçerliliğini yitirmesi gibi birçok husus, “aile” mefhumunun da sarsılmasına ve yıkılmasına yol açıyor.
Huzurlu bir evliliğin olmazsa olmaz şartı, tarafların kendi içinde tutarlı ve sağlam karakterlere sahip olmasıdır. Anne veya baba olacak olgunluğu taşımayan insanların kuracağı evlilikler, daha ilk adımda sarsılmaya başlayacaktır. Kendi gündemi, meşguliyeti, ibadet ve okuma düzeni, ufku ve düşünce dünyası bulunmayan bireyler, evliliği tamamen karşıdakinin hayatına müdahale olarak yorumlayacaktır. Günümüzde, evlilikleri sarsan en önemli sorunu tam da bu noktada aramak gerekir. Kendi gündemi ve kendi iç temposu olan insanlar için, evlilik yük olmak şöyle dursun, yük alan bir kurumdur.
İkinci olarak, evliliğin sabır ve tevekkülle yürüyeceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Evliliğin her adımında sabır ve tevekkül sınavlarıyla karşılaşır insan. Sürekli olarak karşısına sabretmesi ve Allah’a güvenmesi gereken imtihanlar çıkar. Evliliğe başlamadan önce, bu konuda donanımlı olmak şarttır. Beklentilerin aşırı abartıldığı, fıtrat sınırlarının dışına çıkan, sabırsız ve tevekkülsüz evlilikleri, huzur ve sekînet barındırmaz. Böyle evliliklerin yaşandığı evlere de “yuva” denmez zaten.
Evlilikte huzurun üçüncü şartı, karşılıklı saygı ve özendir. Normal insan ilişkilerinde de temel şartlardan biri olan saygı ve özen, söz konusu evlilik olduğunda, hayati bir unsur haline gelir. Seyahatleri, meşguliyetleri, ev dışındaki faaliyetleri, İslâmî çalışmaları, çocuk eğitimindeki esasları, kısacası ailenin tamamını ilgilendirecek tüm hususları insan tamamen eşiyle istişare ve koordine etmelidir. Bu noktalarda gösterilecek bencillik, acelecilik ve özensizlikler, sonuçları yıllara yayılacak bazı yanlışlara yol açabilir.
Son olarak, evliliğin, ruhsal ve bedensel huzura ermenin ve güzel çocuk yetiştirmenin, nihayetinde Allah’ın rızasını kazanmaya giden bir yol olduğunu da hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Salih amel tanımına giren tüm çabalarımız gibi, evliliklerimiz de, Rabbimizin bizden razı olması için dünyada yaptığımız şeylerden biridir. Evliliğe böyle bakabilmek, huzur ve mutluluğun anahtarını elde etmeye yardımcı olacaktır.
* * *
Şu ayette verilen ölçü, hem duamız hem de hedefimiz olsun:
“Kendileriyle huzur bulasınız diye size kendi (insan) cinsinizden eşler yaratması ve aranızda muhabbet ve merhamet var etmesi de, O’nun (varlığının ve birliğinin) delillerinden biridir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir toplum için işaretler vardır” (Rûm.21) genç dergi
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Evliliğin, ruhsal ve bedensel huzura ermenin ve güzel çocuk yetiştirmenin, nihayetinde Allah’ın rızasını kazanmaya giden bir yol olduğunu da hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Salih amel tanımına giren tüm çabalarımız gibi, evliliklerimiz de, Rabbimizin bizden razı olması için dünyada yaptığımız şeylerden biridir. Evliliğe böyle bakabilmek, huzur ve mutluluğun anahtarını elde etmeye yardımcı olacaktır.
“Abi, şimdi erkenden evlenirsem, özgürlüğüm elimden gider. Yaşım gençken ve kendi başımayken biraz gezip tozmak istiyorum. Avrupa’yı turlama hayalim var mesela, evlensem onu yapamam. Akşamları eve erkenden gelmek fikri de bana korkunç geliyor. Evlenirsem, sosyal hayatımın biteceğinden eminim. Tavuk gibi erkenden eve gel, erkenden yat, herhangi bir şey yapacağında eşine sor, bir konuda karar alacağında illa onu da razı etmeye çalış… Yok yahu, evlilik hiç de bana göre değil!”
Kendilerine evliliği neden geciktirdiklerini sorduğum hali-vakti yerinde gençlerden buna benzer cevaplar alıyorum. Hepsi de özgürlüklerine çok düşkün. Hepsi de, evlendikleri takdirde bir cenderenin içine düşeceklerinden emin. Hepsi de bir başkası tarafından kontrol edilmek fikrinden ölesiye ürküyor. Evliliğin bir tür ayak bağı olduğu hakkında öylesine kesin ve keskin kanaatlere sahipler ki, fikirlerini değiştirmek de oldukça zor görünüyor.
Evliliği ayak bağı ve özgürlüklerin önünde bir engel olarak görmek, iki ana sebepten kaynaklanıyor:
Evvela, günümüzün anlayışında, insanoğlunun sınırsız ve hudutsuz bir şekilde özgür olduğu ve olması gerektiği inancı pompalanıyor kitlelere. Özgürlük ve sınırsızlık, mutluluk ve huzurla eş tutuluyor. Hatta mutluluğun sırrı, sınırsız özgürlük olarak tanımlanıyor. “Özgür kız” ve “özgür erkek” modelleri sadece seküler ve dünyevî kesimleri değil, Müslüman gençliği de tesiri altına alıyor bugün. Hayata ve insana dair hiçbir sorumluluk hissetmeden, çantanı sırtına alıp sonsuz ufuklara yelken açmak… Gençlerin önüne konan hedef ve tatmin aracı bu. Filmler, müzikler, klipler, reklamlar tamamen bu hedefin gerçekleştirilmesine odaklanmış durumda. Buna maruz kalan gençler de, haliyle evliliği bir handikap olarak algılıyor.
İkinci olarak da insanı rahatlatan, keyiflendiren, ufkunu açan, olgunlaştıran, huzur ve mutluluk veren evliliklerin artık mumla aranacak hale gelmesi de gençleri evlilikten mümkün olduğunca kaçmaya sevk eden bir diğer etken. Eşlerin birbirine yük olduğu, hır-gürle geçen, kavganın rutinleştiği, tarafların birbirini boğmaya çalıştığı (ve başardığı) evlilikler, elbette gençler için kötü ve kaçınılması gereken numunelere dönüşüyor. Anne-babasında, yakın akrabasında, dost çevresinde, temasta bulunduğu ortamlarda vb. gördüğü bütün evliliklerden huzursuzluk ve stresin taştığına şahit olan bir gence, evlenmesini nasıl telkin edebilirsiniz? Elbette edemezsiniz.
* * *
Doğru biçimde ve doğru kişiyle yapıldığı takdirde, evlilik gerçek bir özgürlüktür. İnsanı nefsanî arzularının ve şehvetinin kölesi olmaktan kurtararak, gerçek gündemlere odaklanmasını sağlar. Aklını ve kalbini meşgul eden lüzumsuzlukların yerini, hayatın ta kendisi olan sahici meseleler alır. Yaş ilerledikçe fıtratını daha iyi keşfeden insan, asıl mutluluğun, ruh ve beden eşiyle yan yana yürümekle sağlanabileceğini fark eder. Bu, ancak tadanların ve yaşayanların anlayabileceği bir mertebedir.
İnsanoğlu, Allah’ın fıtratına yerleştirdiği kodlara uyumlu yaşamaya çalıştığı sürece mutlu ve huzurlu olur. Fıtratının kodlarını değiştirmeye veya o kodlarla savaşmaya kalkışan ise mutsuzluğu ve huzursuzluğu kendi elleriyle davet etmiş olur. Fıtratımıza yazılan kodlardan biri de, vakti-zamanı geldiğinde karşı cinsle gerçekleştirilecek olan meşru birlikteliktir. Bunun yerini hiçbir dostluk, ideoloji, gayret, dava vb. alamaz. Fiziksel ve ruhsal bir sorun olmadıkça, evliliğin yerine herhangi bir şeyi ikame edebileceğini düşünen bir insan, yolun sonunda yanıldığını acıyla görecektir.
Madem evlenmek ve yuva kurmak fıtrattan, o zaman şu soruyu da cevaplamamak olmaz: “Huzurlu bir evliliği nasıl gerçekleştireceğiz?”
Gerçekten de günümüzde özellikle ailelerdeki huzursuzluklar, nesillerimizi ve topyekûn geleceğimizi tehdit eder boyuta gelmiştir. Evlilikten beklentilerin fıtrî çizgileri aşması, eşler arasındaki şiddet, kadının ve erkeğin rollerindeki değişim, eşlerin birbirine karşı adeta rekabete ve mücadeleye girişmesi, çocukların önünde çıkan tartışma ve kavgaların kötü örnekliği, İslâm’ın temel emir ve yasaklarının aile ortamında geçerliliğini yitirmesi gibi birçok husus, “aile” mefhumunun da sarsılmasına ve yıkılmasına yol açıyor.
Huzurlu bir evliliğin olmazsa olmaz şartı, tarafların kendi içinde tutarlı ve sağlam karakterlere sahip olmasıdır. Anne veya baba olacak olgunluğu taşımayan insanların kuracağı evlilikler, daha ilk adımda sarsılmaya başlayacaktır. Kendi gündemi, meşguliyeti, ibadet ve okuma düzeni, ufku ve düşünce dünyası bulunmayan bireyler, evliliği tamamen karşıdakinin hayatına müdahale olarak yorumlayacaktır. Günümüzde, evlilikleri sarsan en önemli sorunu tam da bu noktada aramak gerekir. Kendi gündemi ve kendi iç temposu olan insanlar için, evlilik yük olmak şöyle dursun, yük alan bir kurumdur.
İkinci olarak, evliliğin sabır ve tevekkülle yürüyeceğini akıldan çıkarmamak gerekir. Evliliğin her adımında sabır ve tevekkül sınavlarıyla karşılaşır insan. Sürekli olarak karşısına sabretmesi ve Allah’a güvenmesi gereken imtihanlar çıkar. Evliliğe başlamadan önce, bu konuda donanımlı olmak şarttır. Beklentilerin aşırı abartıldığı, fıtrat sınırlarının dışına çıkan, sabırsız ve tevekkülsüz evlilikleri, huzur ve sekînet barındırmaz. Böyle evliliklerin yaşandığı evlere de “yuva” denmez zaten.
Evlilikte huzurun üçüncü şartı, karşılıklı saygı ve özendir. Normal insan ilişkilerinde de temel şartlardan biri olan saygı ve özen, söz konusu evlilik olduğunda, hayati bir unsur haline gelir. Seyahatleri, meşguliyetleri, ev dışındaki faaliyetleri, İslâmî çalışmaları, çocuk eğitimindeki esasları, kısacası ailenin tamamını ilgilendirecek tüm hususları insan tamamen eşiyle istişare ve koordine etmelidir. Bu noktalarda gösterilecek bencillik, acelecilik ve özensizlikler, sonuçları yıllara yayılacak bazı yanlışlara yol açabilir.
Son olarak, evliliğin, ruhsal ve bedensel huzura ermenin ve güzel çocuk yetiştirmenin, nihayetinde Allah’ın rızasını kazanmaya giden bir yol olduğunu da hiç akıldan çıkarmamak gerekir. Salih amel tanımına giren tüm çabalarımız gibi, evliliklerimiz de, Rabbimizin bizden razı olması için dünyada yaptığımız şeylerden biridir. Evliliğe böyle bakabilmek, huzur ve mutluluğun anahtarını elde etmeye yardımcı olacaktır.
* * *
Şu ayette verilen ölçü, hem duamız hem de hedefimiz olsun:
“Kendileriyle huzur bulasınız diye size kendi (insan) cinsinizden eşler yaratması ve aranızda muhabbet ve merhamet var etmesi de, O’nun (varlığının ve birliğinin) delillerinden biridir. Şüphesiz ki bunda, düşünen bir toplum için işaretler vardır” (Rûm.21) genç dergi
Ziyaretçiler için gizlenmiş link, görmek için
Giriş yap veya üye ol.