- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,914
- Puanları
- 113
- Yaş
- 40
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Sabahın ilk ışıkları esrarengiz letafetiyle yüzümü yıkıyor, pencerelerden süzülen temiz hava ruhumu kuş tüyü hafifliğinde serinletiyordu. "Acaba" diye geçiriyorum içimden... "Orta Asya'nın bol oksijenli havasını Anadolu'nun bereketli topraklarına taşıyan Kayılar da, Moğol külhanında yanan Anadolu'nun bağrına su serpip hararetli ruhlarını böyle mi serinletmişlerdi?" Osmanlı tohumunun tarih toprağına bırakıldığı Söğüt'e gidip haşmetli bir devletin mayalandığı ata yadigârı toprakları görmeden ve en az birkaç mazi hatırasının peşine düşmeden bunu anlamak mümkün olmayacaktı.
Hazan yapraklarının sarıdan kırmızıya çalan tonlarıyla lirik bir hüzün bestesine dönüştürdüğü ağaçların mihmandarlığında nazlı nazlı uzayan yollar, nihayet Bizans-Abbasi mücadelelerine sahne olduğu devirde, Arapların "Beldetu's-Safsaf", Farısilerin "Hıtta-i bid" (Söğüt diyarı) terkipleriyle zikrettiği Söğüt'e getiriyor bizleri. Türk kaynaklarında bir ağaçtan çok baharı müjdeleyen narin bir çiçek söyleyişiyle incelerek "Söğütçük" adını alan belde, nihayet Evliya Çelebi'nin dilinde; "...bağlı bahçeli, suyu ve havası lâtif bir kasaba" tasviriyle revnakdar bir tabiat neşvesine kavuşmuştur. Sade ve sakin hâline mukabil, koca Osmanlı tarihini asırların ötesinden içine çekmiş mahfuz bir narteks1 edasıyla tebessüm ediyor.
Kadir kıymet bilmeyen yönetimler elinde kaderine terk edilerek iyiden iyiye hırpalanan Anadolu, 11. asra gelindiğinde eski canlılığını yitirmiş, bir hayal perdesinin sisleri arasında solan ümitlerini tekrar yeşerteceği günleri beklemeye koyulmuştur. Nice zamandır bir doğum sancısı yaşayan Türkistan'ın insanlığa hediye edeceği yeni tarih yapıcılarını bozkırlarından uğurlamasıyla, güneşin değdiği her yere talip olan Oğuzlar çıkar sahneye. 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu ufuklarına doğru sel olup akan körpe Oğuz boyları arasında Kayı aşireti de vardır. Ertuğrul Gazi (ve annesi Hayme Ana'nın) idaresinde Batı'ya ilerleyen Kayıların bir kısmı Ahlat'ta soluklandıktan sonra Ankara yakınlarındaki Karacadağ yöresine ve oradan Anadolu'nun kuzeybatısında Bizans sınırlarına yerleşir. Ertuğrul Gazi, Rumlarla Selçuklular arasında yapılan savaşlara akıncı olarak katılır. Nihayet Selçuklu Sultanı 1. Alaaddin Keykubad, hizmetleri mukabilinde Kayılara 1231'de Söğüt'ü mülk, Domaniç ve Ermeni Beli'ni yaylak olarak verir. Selçuklu Sultanlarının emir ve irşatlarıyla uzak ve yakın muhaberelere katılan bir uç beyidir artık Ertuğrul Gazi. Müstakil bir devlet kurmak veya hükümdarlık ve istiklal fikri yoktur. Kendine bağışlanan toprakların muhafazasıyla beraber maiyetinde bulunan arkadaşlarının nafakasını temin ile İslâmiyet'in kudretini dört bir yana yaymaktır tek maksadı.2 Kayıların, Moğollar ile Selçuklular arasında umumen başkent Konya civarında cereyan eden bilek güreşine karışmayıp hudut muhafızlığı vazifesine odaklanmaları, bölgeyi aradığı huzura kavuşturur. Selçuklu iktidarının zayıflaması ve Ertuğrul Gazi'nin uçta itidalli bir siyaset izlemesi her ne kadar dengeleri Bizans lehine değiştirmiş gözükse de;3 Afyon dolaylarından sık sık yağma gayesiyle gelen Çavdar Aşireti artık Söğüt'e uzanamıyor, yerli Rumları haraca bağlayan tekfurların hareket sahası da ister istemez daralıyordu. Yörede suların kısmen durulması iç ve dış gailelerle boğuşan Bizans'ı rahatlatıyor, bir yandan da Kayılarla dost geçinmeye zorluyordu. Hızır gibi yetişen Ertuğrul Gazi'nin ayak bastığı günden beri bölgede hatırı sayılır bir sulh tesis etmesi, din farkı gözetmeksizin ahaliye şefkat ve adaletle yaklaşması, yerli ve muhacir unsurların yüzünü güldürmeye yetmişti. Kayı Aşireti'nin ikbal yıldızını günden güne parlatması ve Bizans hududunda kuvvetler muvazenesini Müslümanlar lehine değiştirmesi, onların şecaat ve gayretlerinde kendi ihtişamlı günlerini gören, ancak bu yeni bahadırları şimdi uzaktan uzağa gıptayla seyreden Konya Sultanlarının da takdirini toplamaktaydı. Anadolu'daki Selçuklu mirasının Osmanlı'nın siyasî varlığına teslim olduğu günler, tarihlerin biraz da efsaneyle karışık dört yüz çadırdan ibaret varsaydığı Kayıların, Horasan'ın Mahan bölgesinden kanatlanan bu maceralı yolculuğuyla Söğüt ellerinde böylece başlamış olur.
Osmanlı'nın dört bir yanda at koştururken dahi ara ara dönüp köklerine nazar etmeleri, şüphesiz Söğüt'ün Ertuğrul Gazi'yi ağırlıyor olmasından kaynaklanıyordu. Murad Hüdavendigâr'ın Kosova yahut Fatih Sultan Mehmed'in İstan*bul'la kurduğu kalbî ünsiyetin tılsımını dedelerinden mi aldıkları bilinmez ama, insan-mekân kaynaşmasının ateşli bir muhabbete dönüştüğünün en güzel timsallerinden biri burada arz-ı endam eder. Bu muhabbet o derece kuvvetlidir ki, sırf bu sebeple Söğüt, biraz da Ertuğrul Gazi demektir. Moğol kasırgasının Anadolu'yu tozu dumana kattığı meyus günlerde iftirak gayyalarında boğulmaya yüz tutan kitlelere, idare ve siyaset usullerine vakıf bir Selçuklu devlet adamı vasfıyla ümit ışığı olacak sıçramaları buradan yapar Gazimiz. Kısıtlı imkânlara ve rakiplerinin çokluğuna rağmen ele avuca sığmayan yiğit oğlu Kara Osman'ı, son senelerinde kendisine vekâleten gazalara salıp (nitekim bu usul şehzadelerin hükümdarlığa hazırlanması mahiyetinde ilerde de tatbik edilecektir) aşiretin başına getirmek suretiyle tarihin günlüğüne esaslı bir not düşmeyi de ihmal etmez. Anadolu'ya akan öteki boy ve aşiretleri gerek emniyetli ve birleştirici siyasetiyle gerekse başta Şeyh Edebali olmak üzere mânevî simyagerlerin, ahîlerin, abdalların ve "Haydi alplerim! Haydi, Karakeçili yörüklerim!" naralarıyla gazadan gazaya teşvik ettiği yârenlerinin himmetiyle etrafında toplamayı başarır. Nişancı Mehmet Paşa'ya göre, yurt gösterilmesini istediği Sultan Alaaddin Keykubat'a, "Küffar-ı hâksâra gaza niyetine bu diyara geldik." diyerek hâlde ve istikbalde soyunun mefkûresini bayraklaştırır. Neşri tarihinde "...gâyet dindâr ve nâmdar ve şecaatiyle ma'ruf kişiydi. Zühd ü takvâda ve salahda ol zamanun meşâhîrindendi."4 tavsifine lâyık görülmesi boşuna değildir.
Bir beldeyi sevmenin bedeli, hayır dualara vesile olacak eserleri onun temiz bağrına nakş u nigâr eylemek değil midir biraz da? İşte Söğüt'te, Osmanlıların ilk bergüzarı "Kuyulu Mescit" kuruluş mefkûresini manidar hikâyesiyle anlatıyor: Ertuğrul Gazi, o dönemde Rumların yaşadığı bir mahalleye inşa ettirir bu mescidi; gaye, bu mabedin bahçesindeki kuyudan su almak için gelen Rum halkın Osmanlı ahalisiyle münasebet kurmasını sağlamaktır. Zamanla hedefe ulaşılır; muhabbet geliştirilir ve Rumlar İslâmiyet'e ısındırılır. Yeni fethedilmiş bir beldeyi keşfetme heyecanı içinde kolları sıvayan Horasan yiğitlerinin yeri geldiğinde Yunus edasıyla,
Hazan yapraklarının sarıdan kırmızıya çalan tonlarıyla lirik bir hüzün bestesine dönüştürdüğü ağaçların mihmandarlığında nazlı nazlı uzayan yollar, nihayet Bizans-Abbasi mücadelelerine sahne olduğu devirde, Arapların "Beldetu's-Safsaf", Farısilerin "Hıtta-i bid" (Söğüt diyarı) terkipleriyle zikrettiği Söğüt'e getiriyor bizleri. Türk kaynaklarında bir ağaçtan çok baharı müjdeleyen narin bir çiçek söyleyişiyle incelerek "Söğütçük" adını alan belde, nihayet Evliya Çelebi'nin dilinde; "...bağlı bahçeli, suyu ve havası lâtif bir kasaba" tasviriyle revnakdar bir tabiat neşvesine kavuşmuştur. Sade ve sakin hâline mukabil, koca Osmanlı tarihini asırların ötesinden içine çekmiş mahfuz bir narteks1 edasıyla tebessüm ediyor.
Kadir kıymet bilmeyen yönetimler elinde kaderine terk edilerek iyiden iyiye hırpalanan Anadolu, 11. asra gelindiğinde eski canlılığını yitirmiş, bir hayal perdesinin sisleri arasında solan ümitlerini tekrar yeşerteceği günleri beklemeye koyulmuştur. Nice zamandır bir doğum sancısı yaşayan Türkistan'ın insanlığa hediye edeceği yeni tarih yapıcılarını bozkırlarından uğurlamasıyla, güneşin değdiği her yere talip olan Oğuzlar çıkar sahneye. 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra Anadolu ufuklarına doğru sel olup akan körpe Oğuz boyları arasında Kayı aşireti de vardır. Ertuğrul Gazi (ve annesi Hayme Ana'nın) idaresinde Batı'ya ilerleyen Kayıların bir kısmı Ahlat'ta soluklandıktan sonra Ankara yakınlarındaki Karacadağ yöresine ve oradan Anadolu'nun kuzeybatısında Bizans sınırlarına yerleşir. Ertuğrul Gazi, Rumlarla Selçuklular arasında yapılan savaşlara akıncı olarak katılır. Nihayet Selçuklu Sultanı 1. Alaaddin Keykubad, hizmetleri mukabilinde Kayılara 1231'de Söğüt'ü mülk, Domaniç ve Ermeni Beli'ni yaylak olarak verir. Selçuklu Sultanlarının emir ve irşatlarıyla uzak ve yakın muhaberelere katılan bir uç beyidir artık Ertuğrul Gazi. Müstakil bir devlet kurmak veya hükümdarlık ve istiklal fikri yoktur. Kendine bağışlanan toprakların muhafazasıyla beraber maiyetinde bulunan arkadaşlarının nafakasını temin ile İslâmiyet'in kudretini dört bir yana yaymaktır tek maksadı.2 Kayıların, Moğollar ile Selçuklular arasında umumen başkent Konya civarında cereyan eden bilek güreşine karışmayıp hudut muhafızlığı vazifesine odaklanmaları, bölgeyi aradığı huzura kavuşturur. Selçuklu iktidarının zayıflaması ve Ertuğrul Gazi'nin uçta itidalli bir siyaset izlemesi her ne kadar dengeleri Bizans lehine değiştirmiş gözükse de;3 Afyon dolaylarından sık sık yağma gayesiyle gelen Çavdar Aşireti artık Söğüt'e uzanamıyor, yerli Rumları haraca bağlayan tekfurların hareket sahası da ister istemez daralıyordu. Yörede suların kısmen durulması iç ve dış gailelerle boğuşan Bizans'ı rahatlatıyor, bir yandan da Kayılarla dost geçinmeye zorluyordu. Hızır gibi yetişen Ertuğrul Gazi'nin ayak bastığı günden beri bölgede hatırı sayılır bir sulh tesis etmesi, din farkı gözetmeksizin ahaliye şefkat ve adaletle yaklaşması, yerli ve muhacir unsurların yüzünü güldürmeye yetmişti. Kayı Aşireti'nin ikbal yıldızını günden güne parlatması ve Bizans hududunda kuvvetler muvazenesini Müslümanlar lehine değiştirmesi, onların şecaat ve gayretlerinde kendi ihtişamlı günlerini gören, ancak bu yeni bahadırları şimdi uzaktan uzağa gıptayla seyreden Konya Sultanlarının da takdirini toplamaktaydı. Anadolu'daki Selçuklu mirasının Osmanlı'nın siyasî varlığına teslim olduğu günler, tarihlerin biraz da efsaneyle karışık dört yüz çadırdan ibaret varsaydığı Kayıların, Horasan'ın Mahan bölgesinden kanatlanan bu maceralı yolculuğuyla Söğüt ellerinde böylece başlamış olur.
Osmanlı'nın dört bir yanda at koştururken dahi ara ara dönüp köklerine nazar etmeleri, şüphesiz Söğüt'ün Ertuğrul Gazi'yi ağırlıyor olmasından kaynaklanıyordu. Murad Hüdavendigâr'ın Kosova yahut Fatih Sultan Mehmed'in İstan*bul'la kurduğu kalbî ünsiyetin tılsımını dedelerinden mi aldıkları bilinmez ama, insan-mekân kaynaşmasının ateşli bir muhabbete dönüştüğünün en güzel timsallerinden biri burada arz-ı endam eder. Bu muhabbet o derece kuvvetlidir ki, sırf bu sebeple Söğüt, biraz da Ertuğrul Gazi demektir. Moğol kasırgasının Anadolu'yu tozu dumana kattığı meyus günlerde iftirak gayyalarında boğulmaya yüz tutan kitlelere, idare ve siyaset usullerine vakıf bir Selçuklu devlet adamı vasfıyla ümit ışığı olacak sıçramaları buradan yapar Gazimiz. Kısıtlı imkânlara ve rakiplerinin çokluğuna rağmen ele avuca sığmayan yiğit oğlu Kara Osman'ı, son senelerinde kendisine vekâleten gazalara salıp (nitekim bu usul şehzadelerin hükümdarlığa hazırlanması mahiyetinde ilerde de tatbik edilecektir) aşiretin başına getirmek suretiyle tarihin günlüğüne esaslı bir not düşmeyi de ihmal etmez. Anadolu'ya akan öteki boy ve aşiretleri gerek emniyetli ve birleştirici siyasetiyle gerekse başta Şeyh Edebali olmak üzere mânevî simyagerlerin, ahîlerin, abdalların ve "Haydi alplerim! Haydi, Karakeçili yörüklerim!" naralarıyla gazadan gazaya teşvik ettiği yârenlerinin himmetiyle etrafında toplamayı başarır. Nişancı Mehmet Paşa'ya göre, yurt gösterilmesini istediği Sultan Alaaddin Keykubat'a, "Küffar-ı hâksâra gaza niyetine bu diyara geldik." diyerek hâlde ve istikbalde soyunun mefkûresini bayraklaştırır. Neşri tarihinde "...gâyet dindâr ve nâmdar ve şecaatiyle ma'ruf kişiydi. Zühd ü takvâda ve salahda ol zamanun meşâhîrindendi."4 tavsifine lâyık görülmesi boşuna değildir.
Bir beldeyi sevmenin bedeli, hayır dualara vesile olacak eserleri onun temiz bağrına nakş u nigâr eylemek değil midir biraz da? İşte Söğüt'te, Osmanlıların ilk bergüzarı "Kuyulu Mescit" kuruluş mefkûresini manidar hikâyesiyle anlatıyor: Ertuğrul Gazi, o dönemde Rumların yaşadığı bir mahalleye inşa ettirir bu mescidi; gaye, bu mabedin bahçesindeki kuyudan su almak için gelen Rum halkın Osmanlı ahalisiyle münasebet kurmasını sağlamaktır. Zamanla hedefe ulaşılır; muhabbet geliştirilir ve Rumlar İslâmiyet'e ısındırılır. Yeni fethedilmiş bir beldeyi keşfetme heyecanı içinde kolları sıvayan Horasan yiğitlerinin yeri geldiğinde Yunus edasıyla,