- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Müslüman olduktan sonra tarihte yepyeni bir sayfa açan Türk milleti, Büyük Selçuklular devrinden itibaren İslâm âleminde sözü geçen bir millet hâline gelmiştir. Daha Abbasîler devrinde idarî ve askerî bürokraside önemli vazifeler üstlenen Türkler, Haremeyn'e (mübarek Mekke ve Medine şehirlerine) büyük bir alâka ve hürmet göstermişlerdir.
Haremeyn hizmetlerinin başlaması
Devlet-i Âliye, mukaddes topraklar Osmanlı hâkimiyetine girmeden önce de Haremeyn'e hizmet etme arzusunu ortaya koymuştur. Nitekim asırlar boyunca Osmanlı'nın bölge siyaseti, 'hizmet götürme' mülâhazası üzerine bina edilmiş ve padişahlar kendilerini Hâdimü'l-Haremeyn olarak görmüşlerdir. Hicaz bölgesi Memlük idaresinde iken, Osmanlı sultanlarının ve halkın gönderdiği yardımlar, ecdadımızın mübarek beldelere karşı duyduğu muhabbeti ortaya koyar. Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve Sultan 2. Murad devirlerinde Surre Alayları ile hediyeler gönderilmiş ve geliri yüksek araziler Haremeyn adına vakfedilmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in, İstanbul'un fethinden elde edilen ganimetten bölgeye para aktarması, Hac yollarının güvenliği ve Hicaz'da yaşanan su sıkıntısının giderilmesi konusunda gösterdiği azamî gayret, Osmanlıların Haremeyn hizmetine verdikleri büyük ehemmiyeti gösterir.
Yavuz Sultan Selim, Suriye, Filistin ve Mısır'ı 1516-1517'de fethetmiş; ardından Hicaz bölgesi de Osmanlı topraklarına katılmış ve Hilafet Osmanlı hanedanına geçmiştir. Yavuz Sultan Selim adına hutbe okunmasıyla, Hicaz'da Osmanlı idaresinde yepyeni bir dönem fiilen başlamıştır. Bundan sonra Osmanlı Devleti bu mübarek beldenin bütün mesuliyetini üzerine almış; meselâ Yavuz, Mısır'dan oğlu Şehzade Süleyman'a (Kanunî) gönderdiği mektupta: "Artık bir Hacının dahi başına gelebileceklerden biz mesulüz." diyerek örnek bir tavır sergilemiştir.
Haremeyn hizmetlerinin başlaması
Devlet-i Âliye, mukaddes topraklar Osmanlı hâkimiyetine girmeden önce de Haremeyn'e hizmet etme arzusunu ortaya koymuştur. Nitekim asırlar boyunca Osmanlı'nın bölge siyaseti, 'hizmet götürme' mülâhazası üzerine bina edilmiş ve padişahlar kendilerini Hâdimü'l-Haremeyn olarak görmüşlerdir. Hicaz bölgesi Memlük idaresinde iken, Osmanlı sultanlarının ve halkın gönderdiği yardımlar, ecdadımızın mübarek beldelere karşı duyduğu muhabbeti ortaya koyar. Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed ve Sultan 2. Murad devirlerinde Surre Alayları ile hediyeler gönderilmiş ve geliri yüksek araziler Haremeyn adına vakfedilmiştir. Fatih Sultan Mehmed'in, İstanbul'un fethinden elde edilen ganimetten bölgeye para aktarması, Hac yollarının güvenliği ve Hicaz'da yaşanan su sıkıntısının giderilmesi konusunda gösterdiği azamî gayret, Osmanlıların Haremeyn hizmetine verdikleri büyük ehemmiyeti gösterir.
Yavuz Sultan Selim, Suriye, Filistin ve Mısır'ı 1516-1517'de fethetmiş; ardından Hicaz bölgesi de Osmanlı topraklarına katılmış ve Hilafet Osmanlı hanedanına geçmiştir. Yavuz Sultan Selim adına hutbe okunmasıyla, Hicaz'da Osmanlı idaresinde yepyeni bir dönem fiilen başlamıştır. Bundan sonra Osmanlı Devleti bu mübarek beldenin bütün mesuliyetini üzerine almış; meselâ Yavuz, Mısır'dan oğlu Şehzade Süleyman'a (Kanunî) gönderdiği mektupta: "Artık bir Hacının dahi başına gelebileceklerden biz mesulüz." diyerek örnek bir tavır sergilemiştir.