- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,678
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,604
- Puanları
- 113
Drone fotoğraflarıyla gariplerin arşa yükselen âhı
Ekli dosyayı görüntüle 4593
2017 yılında drone fotoğrafçılığı dalında ödül kazanan Johnny Miller’in fotoğrafları bize, Güney Afrika'daki eşitsizliği, sınıfsal farklılıkları, gelir dağılımındaki uçurumun hangi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Ve dahası bu fotoğraflar; 24 yıl önce bitmiş olsa da ülkede, apartheid rejim tarafından kurulan sosyal düzenin hala devam ettiğini dillendiriyor.
Portekizli denizci Bartolomeu Dias’ın 1488 yılında Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Okyanusu’na açılmasına, eğer Avrupa ülkelerinin Afrika’yı beş asır boyunca acımasızca sömürmesine yol açmasaydı, maceraperest bir denizcinin nefes kesen serüveni olarak bakabilirdik. Ama öyle olmadı. Tarih kitaplarına “coğrafi keşifler” başlığı altında giren bu hadise, hem Afrika’nın hem de onun stratejik limanlarından biri olan Güney Afrika’nın tarihinde beş asır devam eden acıların başlangıcına tekabül eder.
Önemli bir liman olduğundan Güney Afrika, önce Portekizliler ve 1652 yılında da Hollandalılar tarafından işgal edilir. 1806’da bayrağı İngiltere devr alır. 19. yüzyılda altın ve elmas yataklarının bulunması, bölgeyi vazgeçilmez yapar. Kontrolü elinde tutmak isteyen İngiltere, Güney Afrika’ya vatandaşlarını yerleştirmeye başlar ve böylece demografik yapı bölge halklarının hilafına dönüşür. Güney Afrika’nın 1931 yılında, kâğıt üzerinde de olsa, bağımsızlığını kazanması ülkede yaşayan yerli halkların hayatlarında hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü İngiliz sömürge yönetimi tarihe karışsa da, ardında kalan beyazlara kirli bir miras bırakmıştır: ırk ayrımcılığı.
1931’den 1994 yılına kadar Güney Afrika’da iktidarı ellerinde tutan beyazların kurdukları apartheid sistem büyük acılara yol açtı. Eğer beyaz değilseniz, bu sistem içinde, onurlu ve insani bir hayat yaşamanız imkânsızdı. Kendilerine uygulanan ırkçı ve ayrımcı politikalar yüzünden Güney Afrika’nın yerli halkları yıllarca her türlü siyasi, sosyal ve kişisel haklarından mahrum edildiler. Sömürü kaldığı yerden devam ediyordu.
Ekli dosyayı görüntüle 4594
Mutlu sonla biten bir hikâye
Güney Afrika tarihinin bu karanlık dönemi yerli hakların siyasi mücadelesi ve azmiyle 1994 yılında son buldu. Demokrasiye geçiş süreciyle birlikte hayatını ırkçılıkla mücadeleye ve siyahilerin haklarını savunmaya adayan Nelson Mandela ülkenin ilk siyahi devlet başkanı oldu. Demokratik rejim Güney Afrika için beraberinde ekonomik büyümeyi ve refahı da getirdi. Irkçılık tarihe gömüldü, ülkenin yaklaşık % 80’nini oluşturan siyahiler sonunda siyasi, sosyal ve bireysel haklarını elde ettiler. Güzel bir mutlu son… Öyle değil mi?
Ekli dosyayı görüntüle 4595
Ne yazık ki, bir drone aracılığıyla çekilen bu fotoğrafta mutlu bir son göremiyoruz. İsterseniz biraz açalım. Fotoğrafta Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’a yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunan Hout Bay vadisindeki iki yerleşim yerini görmekteyiz. Bir tarafta (fotoğrafın solunda ) küçük çiftliklerin, havuzlu ve bahçeli evlerin yer aldığı Tierboskloof, diğer tarafta ise (fotoğrafın sağında) baraka ve teneke kulübelerden müteşekkil Imizamo Yethu banliyösü. Kusursuz alt yapısı, yolları, okulları ve güvenlik hizmetiyle mükemmel görünen bir yaşam alanı Tierboskloof. Buna karşın Imizamo Yethu bunların birçoğundan mahrum. Üstelik nefes alınamayacak şekilde iç içe geçmiş evler, beton bloklarla bölünmüş durumda.
Bir fotoğraf daha inceleyelim.
Ekli dosyayı görüntüle 4596
Bu da Güney Afrika’nın ikinci büyük kenti Durban’da çekilmiş bir kare. Bir tarafta (fotoğrafın solunda) devasa genişlikteki yeşil sahayı kaplayan Papwa Sewgolum Golf Sahası, diğer tarafta da yine derme çatma betondan veya tenekeden yapılmış bir yerleşim yeri. Birbirine geçmiş teneke kutularda büyüyen çocuklar, elit tabakanın stres attığı bu uçsuz bucaksız yeşil alanı ancak, göz ucuyla, uzaktan seyredebiliyorlar. Belki de hayallerinde o golf sahasında futbol oynuyorlar.
Bu iki fotoğraftan hareketle meselenin sadece hayat standartlarıyla ilgili olduğu düşünülebilir.
Fakat öyle değil.
Ekli dosyayı görüntüle 4597
Bu fotoğrafta ise Cape Town şehir merkezine yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta yer alan Southern Cape Yarımadası görülmekte. Fotoğrafın solunda Noordhoek, Kommetjie ve Fish Hoek banliyöleri göze çarpıyor. Sağ tarafta ise Michelle Gölü’ne nazır gelir düzeyi yüksek insanlara hitap eden bir site mevcut. Banliyölerde yaklaşık 40 bin insan yaşıyor. Yol, güvenlik, alt yapı hizmeti alamıyorlar. Bölgede tek klinik hizmet veriyor. Site sakinleri ise hepsine sahip. Elektrikli çitlerle çevrilen sitenin giriş ve çıkışlarında gözetleme kuleleri dikkat çekiyor. Buna karşın banliyöde, apartheid rejim tarafından tasarlanan yerleşim planı hala geçerliliğini koruyor. Nerdeyse 40 bin insanın yaşadığı bu yerleşim yerinin sakinleri tek bir giriş ve çıkışı kullanmak zorundalar. Apartheid rejim isyanları önlemek veya aniden patlak veren bir ayaklanmaya kolayca müdahale edebilmek için adeta bu alana hapsetmiş insanları. Aynı sistem bugün de yaşamaya devam ediyor.
Bir drone almakla başladı her şey
Bu fotoğraflar, 2017 yılında drone fotoğrafçılığı dalında ödül kazanan Johnny Miller tarafından çekildi. Miller, antropoloji okumak amacıyla 2012’de, Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) Cape Town’a taşındığında etrafında gördüğü her şeyin fotoğrafını çekmeye başlar. Bir gün fotoğrafçılık açısından bir farklılık yaratabileceğini düşünerek drone almaya karar verir. Ve bütün hikâye de böyle başlar. Johnny Miller drone ile çekim yapmaya başladığında, içinde yaşarken derinden hissettiği bir gerçeği fark eder. Fotoğraflar yerleşim yerlerindeki eşitsizliği, sınıfsal farklılıkları, gelir dağılımındaki uçurumun hangi boyutlara ulaştığını ve dahası 24 yıl önce bitmiş olsa da apartheid rejimin kurduğu düzenin hala devam ettiğini söylemektedir.
Ekli dosyayı görüntüle 4598
Miller, bu gerçeği herkese duyurmak ve bir farkındalık oluşturmak amacıyla neler yapılabilirim diye düşünmeye başlar. Ve böylece kendisine “en iyi drone fotoğrafçısı” ödülünü kazandıran “Eşitsizlik Manzaraları” (Unequel Scenes) Projesi ortaya çıkar. Önceleri fotoğrafların haykırdığı gerçekleri Facebook üzerinden paylaşır. Sonra bir internet sitesi üzerinden çektiği video ve fotoğrafları açıklamalar yaparak paylaşmaya başlar.
Ekli dosyayı görüntüle 4599
Ekli dosyayı görüntüle 4600
Miller’in projesi fotoğrafçılıktan çok daha fazlası. British Journal of Photography’nin kendisiyle yaptığı söyleşide çalışmalarını yaparken nüfus sayımı, haritalar, önceden hazırlanmış raporlardan da faydalandığını söylüyor. Drone fotoğrafçılığının, içinde yaşadığımız dünyanın problemlerine farklı bir perspektiften bakmayı sağladığını vurgulayan Miller, sözlerine şöyle devam ediyor: “Uçabilmenin en güzel yanı bu: Her şeyi olduğu gibi görmek.”
Ekli dosyayı görüntüle 4601
“Eşitsizlik Manzaraları” projesinin hedeflerinden biri Cape Town’da lüks içinde yaşayan bu imtiyazlı zümrenin huzurunu kaçırmak ve tabii dünyaya duyurmak. Aldığı eleştirilere bakılırsa birilerinin canını sıkmayı çoktan başarmış. ABD, Brezilya ve Meksika’da çekimler yapan Miller, aynı problemlerin bu ülkelerde de yaşandığına dikkat çekiyor.
Miller’in drone aracılığıyla çektiği fotoğraf ve videolar, iki önemli küresel probleme dikkat çekiyor: 1) Bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da, sömürge bakiyesi ülkelerde sömürü ve ayrımcılık farklı formlarda hala devam ediyor. 2) Bu fotoğraflar ayrıca bize modern dünyada; sosyal adaletsizliğin ve eşitsizliklerin nasıl kemikleştiğini ve ne boyuta vardığını gösteriyor.
Ekli dosyayı görüntüle 4602
Ekli dosyayı görüntüle 4603
Ekli dosyayı görüntüle 4604
Ekli dosyayı görüntüle 4593
2017 yılında drone fotoğrafçılığı dalında ödül kazanan Johnny Miller’in fotoğrafları bize, Güney Afrika'daki eşitsizliği, sınıfsal farklılıkları, gelir dağılımındaki uçurumun hangi boyutlara ulaştığını gösteriyor. Ve dahası bu fotoğraflar; 24 yıl önce bitmiş olsa da ülkede, apartheid rejim tarafından kurulan sosyal düzenin hala devam ettiğini dillendiriyor.
Portekizli denizci Bartolomeu Dias’ın 1488 yılında Ümit Burnu’nu dolaşarak Hint Okyanusu’na açılmasına, eğer Avrupa ülkelerinin Afrika’yı beş asır boyunca acımasızca sömürmesine yol açmasaydı, maceraperest bir denizcinin nefes kesen serüveni olarak bakabilirdik. Ama öyle olmadı. Tarih kitaplarına “coğrafi keşifler” başlığı altında giren bu hadise, hem Afrika’nın hem de onun stratejik limanlarından biri olan Güney Afrika’nın tarihinde beş asır devam eden acıların başlangıcına tekabül eder.
Önemli bir liman olduğundan Güney Afrika, önce Portekizliler ve 1652 yılında da Hollandalılar tarafından işgal edilir. 1806’da bayrağı İngiltere devr alır. 19. yüzyılda altın ve elmas yataklarının bulunması, bölgeyi vazgeçilmez yapar. Kontrolü elinde tutmak isteyen İngiltere, Güney Afrika’ya vatandaşlarını yerleştirmeye başlar ve böylece demografik yapı bölge halklarının hilafına dönüşür. Güney Afrika’nın 1931 yılında, kâğıt üzerinde de olsa, bağımsızlığını kazanması ülkede yaşayan yerli halkların hayatlarında hiçbir şeyi değiştirmez. Çünkü İngiliz sömürge yönetimi tarihe karışsa da, ardında kalan beyazlara kirli bir miras bırakmıştır: ırk ayrımcılığı.
1931’den 1994 yılına kadar Güney Afrika’da iktidarı ellerinde tutan beyazların kurdukları apartheid sistem büyük acılara yol açtı. Eğer beyaz değilseniz, bu sistem içinde, onurlu ve insani bir hayat yaşamanız imkânsızdı. Kendilerine uygulanan ırkçı ve ayrımcı politikalar yüzünden Güney Afrika’nın yerli halkları yıllarca her türlü siyasi, sosyal ve kişisel haklarından mahrum edildiler. Sömürü kaldığı yerden devam ediyordu.
Ekli dosyayı görüntüle 4594
Mutlu sonla biten bir hikâye
Güney Afrika tarihinin bu karanlık dönemi yerli hakların siyasi mücadelesi ve azmiyle 1994 yılında son buldu. Demokrasiye geçiş süreciyle birlikte hayatını ırkçılıkla mücadeleye ve siyahilerin haklarını savunmaya adayan Nelson Mandela ülkenin ilk siyahi devlet başkanı oldu. Demokratik rejim Güney Afrika için beraberinde ekonomik büyümeyi ve refahı da getirdi. Irkçılık tarihe gömüldü, ülkenin yaklaşık % 80’nini oluşturan siyahiler sonunda siyasi, sosyal ve bireysel haklarını elde ettiler. Güzel bir mutlu son… Öyle değil mi?
Ekli dosyayı görüntüle 4595
Ne yazık ki, bir drone aracılığıyla çekilen bu fotoğrafta mutlu bir son göremiyoruz. İsterseniz biraz açalım. Fotoğrafta Güney Afrika’nın başkenti Cape Town’a yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta bulunan Hout Bay vadisindeki iki yerleşim yerini görmekteyiz. Bir tarafta (fotoğrafın solunda ) küçük çiftliklerin, havuzlu ve bahçeli evlerin yer aldığı Tierboskloof, diğer tarafta ise (fotoğrafın sağında) baraka ve teneke kulübelerden müteşekkil Imizamo Yethu banliyösü. Kusursuz alt yapısı, yolları, okulları ve güvenlik hizmetiyle mükemmel görünen bir yaşam alanı Tierboskloof. Buna karşın Imizamo Yethu bunların birçoğundan mahrum. Üstelik nefes alınamayacak şekilde iç içe geçmiş evler, beton bloklarla bölünmüş durumda.
Bir fotoğraf daha inceleyelim.
Ekli dosyayı görüntüle 4596
Bu da Güney Afrika’nın ikinci büyük kenti Durban’da çekilmiş bir kare. Bir tarafta (fotoğrafın solunda) devasa genişlikteki yeşil sahayı kaplayan Papwa Sewgolum Golf Sahası, diğer tarafta da yine derme çatma betondan veya tenekeden yapılmış bir yerleşim yeri. Birbirine geçmiş teneke kutularda büyüyen çocuklar, elit tabakanın stres attığı bu uçsuz bucaksız yeşil alanı ancak, göz ucuyla, uzaktan seyredebiliyorlar. Belki de hayallerinde o golf sahasında futbol oynuyorlar.
Bu iki fotoğraftan hareketle meselenin sadece hayat standartlarıyla ilgili olduğu düşünülebilir.
Fakat öyle değil.
Ekli dosyayı görüntüle 4597
Bu fotoğrafta ise Cape Town şehir merkezine yaklaşık 20 kilometre uzaklıkta yer alan Southern Cape Yarımadası görülmekte. Fotoğrafın solunda Noordhoek, Kommetjie ve Fish Hoek banliyöleri göze çarpıyor. Sağ tarafta ise Michelle Gölü’ne nazır gelir düzeyi yüksek insanlara hitap eden bir site mevcut. Banliyölerde yaklaşık 40 bin insan yaşıyor. Yol, güvenlik, alt yapı hizmeti alamıyorlar. Bölgede tek klinik hizmet veriyor. Site sakinleri ise hepsine sahip. Elektrikli çitlerle çevrilen sitenin giriş ve çıkışlarında gözetleme kuleleri dikkat çekiyor. Buna karşın banliyöde, apartheid rejim tarafından tasarlanan yerleşim planı hala geçerliliğini koruyor. Nerdeyse 40 bin insanın yaşadığı bu yerleşim yerinin sakinleri tek bir giriş ve çıkışı kullanmak zorundalar. Apartheid rejim isyanları önlemek veya aniden patlak veren bir ayaklanmaya kolayca müdahale edebilmek için adeta bu alana hapsetmiş insanları. Aynı sistem bugün de yaşamaya devam ediyor.
Bir drone almakla başladı her şey
Bu fotoğraflar, 2017 yılında drone fotoğrafçılığı dalında ödül kazanan Johnny Miller tarafından çekildi. Miller, antropoloji okumak amacıyla 2012’de, Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) Cape Town’a taşındığında etrafında gördüğü her şeyin fotoğrafını çekmeye başlar. Bir gün fotoğrafçılık açısından bir farklılık yaratabileceğini düşünerek drone almaya karar verir. Ve bütün hikâye de böyle başlar. Johnny Miller drone ile çekim yapmaya başladığında, içinde yaşarken derinden hissettiği bir gerçeği fark eder. Fotoğraflar yerleşim yerlerindeki eşitsizliği, sınıfsal farklılıkları, gelir dağılımındaki uçurumun hangi boyutlara ulaştığını ve dahası 24 yıl önce bitmiş olsa da apartheid rejimin kurduğu düzenin hala devam ettiğini söylemektedir.
Ekli dosyayı görüntüle 4598
Miller, bu gerçeği herkese duyurmak ve bir farkındalık oluşturmak amacıyla neler yapılabilirim diye düşünmeye başlar. Ve böylece kendisine “en iyi drone fotoğrafçısı” ödülünü kazandıran “Eşitsizlik Manzaraları” (Unequel Scenes) Projesi ortaya çıkar. Önceleri fotoğrafların haykırdığı gerçekleri Facebook üzerinden paylaşır. Sonra bir internet sitesi üzerinden çektiği video ve fotoğrafları açıklamalar yaparak paylaşmaya başlar.
Ekli dosyayı görüntüle 4599
Ekli dosyayı görüntüle 4600
Miller’in projesi fotoğrafçılıktan çok daha fazlası. British Journal of Photography’nin kendisiyle yaptığı söyleşide çalışmalarını yaparken nüfus sayımı, haritalar, önceden hazırlanmış raporlardan da faydalandığını söylüyor. Drone fotoğrafçılığının, içinde yaşadığımız dünyanın problemlerine farklı bir perspektiften bakmayı sağladığını vurgulayan Miller, sözlerine şöyle devam ediyor: “Uçabilmenin en güzel yanı bu: Her şeyi olduğu gibi görmek.”
Ekli dosyayı görüntüle 4601
“Eşitsizlik Manzaraları” projesinin hedeflerinden biri Cape Town’da lüks içinde yaşayan bu imtiyazlı zümrenin huzurunu kaçırmak ve tabii dünyaya duyurmak. Aldığı eleştirilere bakılırsa birilerinin canını sıkmayı çoktan başarmış. ABD, Brezilya ve Meksika’da çekimler yapan Miller, aynı problemlerin bu ülkelerde de yaşandığına dikkat çekiyor.
Miller’in drone aracılığıyla çektiği fotoğraf ve videolar, iki önemli küresel probleme dikkat çekiyor: 1) Bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da, sömürge bakiyesi ülkelerde sömürü ve ayrımcılık farklı formlarda hala devam ediyor. 2) Bu fotoğraflar ayrıca bize modern dünyada; sosyal adaletsizliğin ve eşitsizliklerin nasıl kemikleştiğini ve ne boyuta vardığını gösteriyor.
Ekli dosyayı görüntüle 4602
Ekli dosyayı görüntüle 4603
Ekli dosyayı görüntüle 4604