Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Deccal'in çıkması kıyamet alameti midir? Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,290
Çözümler
1
Tepkime puanı
37,982
Puanları
113
Deccal'in çıkması kıyamet alameti midir?


 

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,290
Çözümler
1
Tepkime puanı
37,982
Puanları
113
Deccal'in çıkması küresel kıyametin bir alameti midir?-1



(دجال) “Deccâl”; sözlükte “bir şeyi örtmek, yaldızlamak, boyamak, kandırmak, karıştırmak, yalan söylemek, aldatmak” anlamındaki (دجل) “de ce le” kökünden türeyen bir kelimedir. “Hakkı batılla karıştıran, sözü süsleyip batılı hak gösteren, çok aldatan, çok yalancı kimse” demektir.[1] Klasik kaynaklarda ise, “âhir zamanda ortaya çıkıp göstereceği hârikulade olaylar sayesinde bazı insanları dalâlete sürükleyeceğine inanılan kişi” şeklinde tarif edilmektedir.

“Deccâl” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de geçmemektedir. Kitâb-ı Mukaddes’te ise, âhir zamanda gelecek olan, “küçük boynuz, canavar” gibi sembollerle tasvir edilen, Allah’ın mâbedini tahrip eden ve O’na karşı gelen güçlü bir varlık olarak tanıtılmaktadır.[2] Yahûdîler “deccâl”i, kendilerini kurtaracağına inandıkları “Mesîh”in muhalifi olarak görmektedirler. Onlara göre “deccâl”, “Mesîh”in semavî ve ebedi krallığına karşın, geçici dünyevi şeytanî gücü ve şeytanın krallığını temsil etmektedir ve Dâvud’un neslinden gelecek bir “Mesîh” tarafından öldürülecektir.[3] Hıristiyanlık’ta ise, “âhir zamanda zuhûr edecek düşman”,[4] “fesat adamı, helak oğlu[5] şeklinde tanıtılmakta olup, kıyâmetin bir alâmeti olduğuna inanılmaktadır.

Yahudî ve Hıristiyan tarihlerinin incelenmesi sonucu, “deccâl” inancının yayılmasına eski efsânelerin mevcut siyasî durumlara göre yorumlanmasının yol açtığı, Yahudî ve Hıristiyanlara zulmedenlere zamanla efsânevî bir hüviyet kazandırıldığı ve böylece menkıbeler oluşturulduğu anlaşılmaktadır.[6]

“Deccâl” konusu ile ilgilenen müsteşriklerin bazıları, İslâm’daki “deccâl” telakkîsini tamamen Ehl-i kitâb’a dayandırmışlarsa da, bu iddiaların isabetli olmadığı, benzerlikler bulunduğu, ancak bunun da mutlaka birinin diğerinden aldığı anlamına gelmeyeceği ifâde edilmektedir.[7] Fakat buna rağmen ciddî bir etkilenmenin olduğu da gözlerden kaçmamaktadır. Zîra, Kur’an’ın “karanlık” olarak nitelendirdiği cahiliyye aklının “mâkul” olana değil, “mahsus” olana, akleden kalbe değil, efsâneye dayandığının en güzel delilinin cahiliyye edebiyatı olduğu ve sözlü olan bu edebiyatın kâhinler, arraflar, şairler ve kıssacılar tarafından temsil edildiği bilinmektedir. Toplumun ortak hafızasını temsil eden bu zümrelerin sözlerini “anlam öncelikli” değil, “etki öncelikli” kullandıkları ise mâlumdur. O dönemde gerek manzum, gerekse mensur olsun tüm ürünlerin, bilgi taşımaktan ziyâde dinleyenler üzerinde etki uyandırmak maksadıyla “icrâ” edildiği[8] ve akıldan ziyâde duyguların ön plana çıkartıldığı görülmektedir. Duygulara hitap edilirken insanlara daha kolay tesir edebilmek ve onları etki altına alabilmek maksadıyla, efsânelerin kullanıldığı ve sembollere de yoğun bir şekilde baş vurulduğu ortadadır. Çünkü mitolojik düşünce, temelde sembolleştirici bir düşüncedir. Çoğu zaman bu mitolojik düşüncede olaylar gizemli, çözülmeye muhtaç bir biçimde kılık değiştirerek ve mantık ötesi bir özellik taşıyarak anlatılmaktadır.[9] İnsanın ruhunun tâ derinliklerinden fışkırarak gelen oluşumlar, korkular, hayaller ve tasavvurlar, sembolik bir dille diğer insanlara ulaştırılmaktadır.[10] Bu nedenle sembolik anlatım, dinleyenin zihninde hayallerle canlanarak daha net bir şekilde belirmekte ve akılda daha kalıcı olmaktadır.

Bununla beraber, düşüncelerin anlatımı esnasında tesiri artırmak maksadıyla mecaz ve teşbihte aşırıya gidilmesinin yanlış inanç ve tasavvurların doğmasına yol açtığı gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Nitekim, Budizm ve Hinduizm’de sembolleştirme ve teşbihte aşırıya kaçılmasının doğal bir sonucu olarak adeta yitmiş olsa da, içten içe bir öz halinde tevhîd düşüncesinin yattığı, antropomorfik unsurların ayıklanmasıyla tevhîd pırıltılarının daha iyi müşahede edilebileceği ifâde edilmektedir.[11]

Görüleceği üzere, insanların algılamalarını kolaylaştırmak maksadıyla sembollerle anlatılan bazı hakikatlerin zaman içerisinde yanlış anlaşılıp aktarılması, verilmek istenen esas mesajın tam kavranamayıp unutulması veya değiştirilmesi mümkün olabilmektedir. Teferruatla uğraşıldığında bütün göz ardı edilmekte ve parçacı yaklaşımlar esas yörüngeden sapmaya neden olabilmektedir. Dolayısıyla, tekrar doğru rotaya dönebilmek için sapmanın olduğu yere varılması ve hataların bulunup düzeltilmesi gerekmektedir. Bu arada istikametten ayrılmamak için ise, Kur’an-ı Kerim’in ve Sünnet’in ortaya koyduğu ölçülere göre hareket edilmesi icap etmektedir. Temel esaslar yanlış algılanıp aktarıldığında tevhîd inancında bile, asıldan uzaklaşıp ârizî olanın etkisine girilmesi söz konusu olduğuna göre, “deccâl” hususunda da Yahûdî ve Hıristiyan kültürlerinden bir etkileşimin olması mümkündür. Bu bakımdan, “deccâl” ile ilgili anlayışların arkasında yatan nedenler iyice araştırılmadan, yabancı unsurların etkileri doğru tespit edilmeden, sağlam bir muhakemeyle problemler çözüme kavuşturulmadan, sağlıklı bir din anlayışına ve istenilen hedeflere ulaşmanın mümkün olamayacağı açıktır. Bu itibarla, kaynaklarda sembolik bir dille anlatılan “deccâl” ile ilgili rivâyetlere bu açılardan bakılmasının önemi bir kez daha ortaya çıkmış olmaktadır. Bir başka ifâdeyle, sembolik olarak anlatılan bir hususun müşahhas hale getirilmesi ve buradan yanlış tevillere sapılması doğru neticeler doğurmamaktadır. Bu sebeple gerçeklerden uzaklaşılmaması için kastedilen anlamın ne olduğunun büyük bir dikkat ve özenle tespit edilmesi gerekmektedir.

Hadis mecmûalarındaki bazı rivâyetlerde “deccâl”in âhir zamanda geleceği, yeryüzünde kırk gün kalacağı, ilahlık iddiasında bulunacağı, sonunda Hz. Îsâ tarafından öldürüleceği;[12] gözünün birinin kör olup ve alnında “kâfir” yazılı olacağı;[13] Yahûdî asıllı İbn Sayyâd’ın da “deccâl” olabileceği;[14] Temim ed-Dârî’nin ıssız bir adada “Cessâse” adındaki bir hayvanın yardımıyla “deccâl” ile görüştüğü;[15] “deccâl”in İstanbul’un fethinden sonra ortaya çıkacağı;[16] “deccâl”in şerrinden emin olmak için Kehf sûresinin ilk âyetlerinin okunmasının tavsiye edildiği;[17] otuz civarında “deccâl”in ortaya çıkacağı[18] gibi farklı “deccâl” portrelerinin çizildiği görülmektedir. Bu rivâyetler arasında çelişki olmadığını iddia edip savunmaya çalışan İslâm âlimleri olduğu gibi,[19] çelişkiler bulunduğunu söyleyenler de mevcuttur.[20]

Diğer taraftan orta yolu takip ederek isnâd açısından sahih kabul edilen rivâyetlerdeki ifadelerin mecâzî ifadeler olduğu ve güçlü bâtılın zaman zaman hakka galip olacağı şeklinde yorumlayanlar da vardır. Bununla birlikte, bu yorumların zaman içerisinde farklı anlayışlar kazanacağını söyleyerek tevakkuf edilmesi gerektiğini belirtenler de bulunmaktadır.[21] Bazı İslâm âlimleri ise, bu konudaki bir takım rivâyetlerin Kur’an-ı Kerim ve Sünnet ile telif edilmelerinin mümkün olmadığı kanaatindedirler.[22] Onlar, “mehdî”, “deccâl” ve ““Mesîh” beklentilerinin hasta akılların ürünü olduğunu, yeryüzünde bu tür efsânelere yer olmadığını, mitolojik “deccâl” inancının Yahûdî ve Hıristiyanlara ait olup bu kültürlerden İslâm’a intikal ettiğini ileri sürmektedirler.[23]

selam ve dua ile..

(devam edecek)




[1] İBN MANZÛR, XI, 236-237; İBN HACER, Feth, Beyrut, 1988, XIII, 76.
[2] Daniel, 7/8, 25, s. 849, 11/40, s. 855.
[3] DEMİRCİ, Kürşat, “Deccâl”, DİA, IX, 67, İst., 1994.
[4] Matta, 12/28, s. 13; Luka, 11/20, s. 72; Vahiy, 12/8, s. 266, 12/13, s. 266-267.
[5] Selânikliler’e II. Mektup, 2/3-12, s. 216-217.
[6] DEMİRCİ, IX, 68.
[7] SARITOPRAK, Zeki, İslâm’a ve Diğer Dinlere Göre Deccâl, Yeni Asya Yay., İst., 1992, s. 126.
[8] İSLÂMOĞLU, M., Üç Muhammed İki Tasavvur Bir Gerçek, Denge Yay., İst., 2002, s.38.
[9] KANAR, Yüksel, “Mitoloji”, Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, Risâle Yay. İst., 1990, III, 44.
[10] KILIÇ, Sadık, Mitoloji, Kitab-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerim, Nil Yay. İzmir, 1993, s. 61.
[11] KILIÇ, s. 264.
[12] İBN MES’UD, Abdullah, Tefsîr-u İbn Mes’ud, (Dirâsetü an İbn Mes’ud ve Tefsîrihî, Mecmu’ut-Tefsîr), thk. Muhammed Ahmed Îsevî, (I-II), Riyad, 1985, II, 305; BUHÂRÎ, 92/Fiten, 26, 27 (VIII, 102-103); MÜSLİM, 52/Fiten, 20 (III, 2247-2255); İBN MÂCE, 36/Fiten, 33 (II, 1357-1365).
[13] BUHÂRÎ, 92/Fiten, 26 (VIII, 102-103); TİRMİZİ, 31/Fiten, 56, 60, 61 (IV, 508, 514, 516); İBN HANBEL, I, 176, 182, 240; II, 27, 33, 124, 149; III, 115, 228, 250; IV, 456; V, 38; VI, 140.
[14] BUHÂRÎ, 78/Edeb, 97 (VII, 113-114); MÜSLİM, 52/Fiten, 19 (III, 2240, 2243-2246); EBÛ DÂVUD, 36/Melâhim, 16 (IV, 503-506); TİRMÎZÎ, 31/Fiten, 63 (IV, 516-519); İBN HANBEL, II, 149; V, 213. M. İslâmoğlu, İbn Sayyad’ın ya cezaî ehliyeti olmayan bir çocuk, ya da aklî dengesi yerinde olmayan bir kimse olduğu kanaatindedir. Bkz. İSLÂMOĞLU, Mustafa, Üç Muhammed İki Tasavvur Bir Gerçek, s. 31. A. Yıldırım, Müslim’in rivâyet ettiği (19/Fiten, III, 2241 no:2925) hadisin subût için yeterli olmaması sebebiyle ihtiyatla karşılanması gerektiği kanaatindedir. Bkz. YILDIRIM, A., Tasavvufun Temel Öğretileri, s. 319.
[15] MÜSLİM, 52/Fiten, 24 (III, 2261-2265); EBÛ DÂVUD, 36/Melâhim, 15 (IV, 499-502).
[16] MÜSLİM, 52/Fiten, 9 (III, 2221); TİRMÎZÎ, 31/Fiten, 58 (IV, 510); EBÛ DÂVUD, 36/Melâhim, 4 (IV, 483).
[17] BUHÂRÎ, 60/Enbiyâ, 3 (IV, 105); 92/Fiten, 26 (VIII, 102); İBN HANBEL, II, 446, 449; İBN MÂCE, 36/Fiten, 33 (II, 1356).
[18] BUHÂRÎ, 92/Fiten, 25 (VIII, 101); MÜSLİM, 52/Fiten, 18 (III, 2239-2240); EBÛ DÂVUD, 36/Melâhim, 16 (IV, 507); İBN HANBEL, V, 16.
[19] SARITOPRAK, Zeki, “Deccâl”, DİA, IX, 70, İst., 1994. Ayrıca bkz. BİLMEN, Muvazzah İlm-i Kelam, s. 326; EBÛ ŞEHBE, Sünnet Müdafaası, I, 328.
[20] REŞİD RIZÂ, Menâr, IX, 454-455, 460; ATEŞ, S., Çağdaş Tefsîr, VIII, 89-90; ATEŞ, S., Kur’an Ansiklopedisi, V, 48-49. Ateş’e göre bu tür rivâyetler, İslâm’ı zayıf düşüren katma rivâyetlerdir ve ayıklanmalıdır.
[21] ÇELİK, Ali, Hz. Peygamber’in Hadislerinde Fitne, (Sebepleri, Özellikleri, Çareleri), s. 49.
[22] EBÛ REYYE, Muhammed, Edvâ’ ‘ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye, s. 40. (Ebû Reyye, bu tür rivâyetleri, Müslümanların inancını bozmak gayesi ile İslâm’a sokulmuş rivâyetler olarak görmektedir). Ayrıca bkz. ÇELEBİ, İ., Uzak ve Yakın Gelecek, s. 91-92.
[23] ABDÜLKERİM el-HATİP, el-Mehdîyyü’l-Muntazar ve Men Yentazirûneh, Kâhire, 1980, s. 112. Ayrıca bkz. İBN HALDUN, Mukaddime, Beyrut, 1992, s. 439; MEVDÛDÎ, Meseleler ve Çözümleri, trc. Yûsuf Karaca, (I-III), İst., 1990, I, 36-40; III, 127-132. Paçacı, “deccâl”in hem Apokaliptik hem de Fiten Edebiyatında olağanüstü güçleri olan biri olarak tanıtıldığını, üslup bakımından da inkar edilemez benzerlikler olduğunu ifâde etmektedir. Bkz. PAÇACI, Kur’an ve Ben, s. 143-145.
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar