Eskiden biri vefat edince komşular ya da yakınları, "Acısı var, bir de yemekle uğraşmasın ev halkı," diye günlerce yemek taşırdı o eve.
Birlik olmak, bir arada olmak, bir müddet ev halkına iyi gelirdi. İlk şoku yalnız atlatmasına izin verilmez, duruma alışana kadar da yakınları gider gelirlerdi. Ama asla onlara yük olunmadan...
Sonra düğünün, sünnetin, çocuk sahibi olmanın, mezuniyetin, asker uğurlamanın suyunu çıkardığımız gibi, cenaze olayını da şova dönüştürdük.
Cenaze işlemlerinden önce çay ocağını nereye kuracaklarını düşünmeye başladı insanlar. Onu halledince çayın yanına ne ikram edileceği düşünüldü. Çünkü gelenler, havada uçan sineğe laf edebilme potansiyeline dönüşmeye başladılar.
Bardak tabak yetmiyor, markete gidip plastik tabak alıyorsun. Oradan biri, "Ama ben plastik bardakta içemiyorum bunu." diyor. Cenaze sahibi ne yapsın? Mecburen gidip komşudan tabak toplamak zorunda kalıyor. Çünkü "Zıkkım içsene sen ya!" diyemiyorsun.
"Çorba almayayım kızım, az pilav çok et koy," diyenler, pilavına karabiber isteyenler, "Hazır ayran içemiyorum ben," diye burun kıvıranlar, çayını açık isteyenler, kavuna yetişemediğini söyleyip yeni tabak yapılmasını bekleyenler; kaşıklarını iştahla sallarken belki içeriden gelen vicdan sesini kandırmak için "Merhum yedirmeyi çok severdi," muhabbeti açıyor. "Severdi de üç günlük de yedirecek imkanı pek yoktu hanım abla ya!" da diyemiyorsun.
Sonra bulaşık derdi başlıyor, kim yıkayacak? Dar mutfakta elli kişiyle başlarda "Ben yıkarım, olur mu ya?" kavgası yaparken, iki gün sonra "Sen niye yıkamıyorsun?" kavgasına dönüşüyor. Çünkü haklılar ve sinirler çok geriliyor. Merhuma saygısızlık olmasın diye "Bunlar ne zaman gidecek, yeter ya!" da diyemiyorsun.
Kız beğenenler mi ararsın, kim kısır, kim doğuramadı diye çocuk sayısı öğrenen mi? Kaşla göz arasında doktor adresi alan mı, okuldan gelen çocuğun yemeğini orada halletmeye çalışanı mı?!
Bazen gerçekten toplum olarak "Had nedir, nerede durulur?" sorusunun cevabının üniversite hazırlık denemelerinin anahtar bölümünde olduğunu zannediyoruz.
Halden anlamak, hal hatır sormak diye bir şey vardı eskiden.
Şimdi hayatımız bencillik yarışları ile dolu.
Ezgi Akgül
11 Ekim 2024
Birlik olmak, bir arada olmak, bir müddet ev halkına iyi gelirdi. İlk şoku yalnız atlatmasına izin verilmez, duruma alışana kadar da yakınları gider gelirlerdi. Ama asla onlara yük olunmadan...
Sonra düğünün, sünnetin, çocuk sahibi olmanın, mezuniyetin, asker uğurlamanın suyunu çıkardığımız gibi, cenaze olayını da şova dönüştürdük.
Cenaze işlemlerinden önce çay ocağını nereye kuracaklarını düşünmeye başladı insanlar. Onu halledince çayın yanına ne ikram edileceği düşünüldü. Çünkü gelenler, havada uçan sineğe laf edebilme potansiyeline dönüşmeye başladılar.
Bardak tabak yetmiyor, markete gidip plastik tabak alıyorsun. Oradan biri, "Ama ben plastik bardakta içemiyorum bunu." diyor. Cenaze sahibi ne yapsın? Mecburen gidip komşudan tabak toplamak zorunda kalıyor. Çünkü "Zıkkım içsene sen ya!" diyemiyorsun.
"Çorba almayayım kızım, az pilav çok et koy," diyenler, pilavına karabiber isteyenler, "Hazır ayran içemiyorum ben," diye burun kıvıranlar, çayını açık isteyenler, kavuna yetişemediğini söyleyip yeni tabak yapılmasını bekleyenler; kaşıklarını iştahla sallarken belki içeriden gelen vicdan sesini kandırmak için "Merhum yedirmeyi çok severdi," muhabbeti açıyor. "Severdi de üç günlük de yedirecek imkanı pek yoktu hanım abla ya!" da diyemiyorsun.
Sonra bulaşık derdi başlıyor, kim yıkayacak? Dar mutfakta elli kişiyle başlarda "Ben yıkarım, olur mu ya?" kavgası yaparken, iki gün sonra "Sen niye yıkamıyorsun?" kavgasına dönüşüyor. Çünkü haklılar ve sinirler çok geriliyor. Merhuma saygısızlık olmasın diye "Bunlar ne zaman gidecek, yeter ya!" da diyemiyorsun.
Kız beğenenler mi ararsın, kim kısır, kim doğuramadı diye çocuk sayısı öğrenen mi? Kaşla göz arasında doktor adresi alan mı, okuldan gelen çocuğun yemeğini orada halletmeye çalışanı mı?!
Bazen gerçekten toplum olarak "Had nedir, nerede durulur?" sorusunun cevabının üniversite hazırlık denemelerinin anahtar bölümünde olduğunu zannediyoruz.
Halden anlamak, hal hatır sormak diye bir şey vardı eskiden.
Şimdi hayatımız bencillik yarışları ile dolu.
Ezgi Akgül
11 Ekim 2024
