Çayınızı kahvenizi alın, gelin. Kendisine dair bir bilgi kirliliğinin mevcut olduğu Susurluk kazasının nasıl patlak verdiğine dair isimler, gizli kalmış olaylar ve kan donduran cinayetler eklenerek hazırlanmış ayrıntılı bir döküm. Okurken aynı zamanda 90'lar Türkiye'sinin bir röntgenini çıkaracaksınız.
Kısaca hatırlatalım: Susurluk skandalı, 3 Kasım 1996'da Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren bir skandal.
susurluk konusunda sözlükte bulunan derli toplu bilgi açığını kapatmak anlamında bir özet hazırladım. çünkü bu karmaşık ilişkiler ve kişiler yumağından oluşan bu sistemi çözmek zor. herkes kazadan sonrasını konuştu. susurluk'u susurluk yapan, mercedesin kazası değil; kazaya kadar uzanan hayret verici kanlı bir süreçti. her ne kadar bu olay hakkında binlerce sayfa kitap yazılmış olsa da bir özet çıkarmak ve buraya bırakmak, o günleri yaşamamış her türk gencinin bunları okuyarak yakın tarihte ülkesinin ne durumda olduğunu öğrenmesi bakımından önemlidir diye düşünüyorum. yazı uzun gelebilir belki; ancak emin olun bir bu kadar da anlatılmayan var içinde. hatta bu yazıya özet değil, özetin özeti demek daha doğru olur. (not: susurluk'un diğer kolu olan jitem gerçeğini burada ele almadım.)
yıl 1990
her şeyden önce, devletin derinliklerinin bir panoramasını çıkararak başlamamız gerekiyor:
devlet terör belasından bıkmış ve bir çare arama peşindeydi. şehit haberleri ülkenin ciğerini dağlıyordu. devletin içinde bu işin cephe savaşı, barış, anlaşma, konuşma vs. ile olmayacağını iddia eden bir grup, gayriresmi yollarla pkk ile mücadele edilmesi gerektiğini savunuyordu. bu grubun başı da tansu çiller ve ekibiydi. çiller özel örgütü bu günlerde gündeme gelmeye başladı. varlığı hala kesin olarak kanıtlanmasa da raporlardan, tutanaklardan ve eski bürokratların ifadelerinden bildiğimiz bir örgüt bu. yani devlet, cephe savaşı yaparak bitiremeyeceğini düşündüğü pkk'nın metropol ya da iş dünyası ayağını, para kaynaklarını, savunanları, savunduğu düşünülenleri yani damarlarını keserek bitirmeyi planlamıştı. sadece pkk değil, sol gruplar da hedefteydi. beyaz toroslar dönemi resmen başlamak üzereydi.
Fotoğraf : DHA
gelelim susurluk denince akla gelen ilk isim olan abdullah çatlı'ya
abdullah çatlı isviçre'de kaldığı cezaevinden kaçmış ve bir şekilde ailesiyle birlikte istanbul'a dönmüştü. interpol tarafından tüm dünyada aranıyordu. levent'te bir ev kiraladılar ve 2 sene boyunca işsiz gezdi çatlı. fransa'da kalırken sosyal yardımlardan biriktirdikleri paralarla geçiniyorlardı. ya da kardeşi zeki çatlı'nın şirketinden üç beş kuruş alıyordur, bilmiyorum. bu işssizlik günlerinde de eski arkadaşlarının ofislerinde takılıyor ve anap'ta faaliyet gösteren eski ülkücülerle temasa geçiyor, başında bir bela olarak gördüğü "1977 bahçelievler katliamı" davasının düşmesi için kulis faaliyetleri yapıyordu.
bir müddet sonra çatlı mehmet özbay isimli sahte bir kimlik sahibi oldu. arkasından aynı isimli bir ehliyet ve pasaport.
sonra bir gün nevşehirli (yani hemşerisi) bir arkadaşı vasıtasıyla istanbul emniyetinde özel harekat şube müdürlüğü yapan ibrahim şahin'le tanıştı. onun vasıtasıyla da istanbul emniyet müdürü mehmet ağar'la... yani interpol tarafından aranan bir adamla istanbul'un güvenliğinden sorumlu en üst düzey yetkili çok rahat tanışabiliyorlar (susurluk'un özeti bu işte). her ikisi de olaylar patladıktan sonra onu mehmet özbay olarak bildiklerini ifade etseler de buna kediler bile inanmadı.
bu tanışmadan sonra, sahte kimliğinin de verdiği rahatlıkla çatlı, şirket kurmaya, iş kovalamaya ve ticaret yapmaya başladı. bir yandan da devlet içinden dışından üst düzey kişilerle sürekli tanışıyor, ilişki ağını genişletiyordu. özel harekat komutanı ve "efsane yarbay" lakaplı korkut eken bunlardan biriydi. hatta mit kontr-terör daire başkanı mehmet eymür... ikisi de 1987'de yayınlanan 1.mit raporu'ndan sonra mit'ten atılmışlardı. antalya'da ortak bir buz fabrikası açtılar. abdullah çatlı da yolu düştükçe ikiliyi ziyaret ediyordu. sonra eken ve eymür'ün şirket yüzünden araları bozuldu. bu olaya tekrar geleceğiz.
Abdullah Çatlı
dönemin başbakanı tansu çiller, 4 kasım 1993'te bir otelde "türkiye milis hareketi niteliğine dönüşmüş ve yaygınlaşmış terör hareketiyle karşı karşıyadır. pkk'nın haraç aldığı iş adamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz. hesap soracağız. " diye açıklama yaptı.
beyaz toros dönemi fiilen başlamış oldu. güneydoğu'da daha çok bu tarz arabalar kullanılırken büyükşehirlerde tepe lambası olan sivil araçlar kullanılacaktı.
tansu çiller'in açıklamasından birkaç ay sonra cinayetler başladı.
14 ocak 1994: kürt kaçakçı behçet cantürk kaçırılıp öldürüldü.
28 mart 1994: diyarbakır liceli kaçakçılar salih ve fevzi aslan "bizimle emniyete geleceksiniz" denilip kaçırıldı ve öldürüldü.
ve daha bir sürü isim...
bu cinayetlerde çatlı var mıydı yok muydu bilmiyoruz. ama 14 haziran 1994'te çatlı mehmet özbay kimliğiyle can güveliğini gerekçe göstererek silah ruhsatı müracatı yaptı. valilik uygun görmeyip başvuruyu reddetti. sonrası malum:
4 temmuz 1994 günü içişleri bakanlığı onayıyla, "emniyet genel müdürlüğü uzmanı" kimliği ve silah ruhsatı verildi. izin belgesindeki imza: mehmet ağar
peki başvurudaki adrese ne yazmıştı çatlı?
polis lojmanları... yani interpol tarafından aranan birine silah ruhsatı verebilmek için bütün devlet seferber edilmişti.
faili meçhuller son sürat devam ediyor, çatlı da servetini arttırıyordu
sürekli yurt dışına çıkıyordu, eşi birkaç kez ticaret için yurt dışına çıktığını doğruluyor. ama her seferinde havaalanında sıkıntılar yaşıyordu. hatta bir keresinde "şahin ekli" adına düzenlenmiş sahte bir pasaportla çıkış yaparken şüpheli görülerek gözaltına alınmış ancak bir yerlerden gelen telefonla serbest bırakılmıştı. bunun üzerine mehmet özbay'a (yani abdullah çatlı'ya) "maliye müfettişi" sıfatıyla yeşil pasaport verildi, çatlı tekrar rahatlatıldı. üstelik gerçek mehmet özbay ile de tanışıyor, çatlı'nın dara düştüğü durumlarda gerçeği imdada yetişiyordu.
bu sırada daha önce bahsettiğim mit'ten atılan mehmet eymür 1994'te tekrar mit kontr-terör daire başkanlığına getirildi. ancak bu sefer de eski ortağı "efsane yarbay" korkut eken, mehmet ağar'ın danışmanı olarak emniyet kadrosuna girdi. bu sefer can dostu değil, can düşmanıydılar.
mehmet eymür'ün tekrar mit'e dönmesi işlerin dönüm noktasıydı...
Mehmet Eymür
şimdi buraya kadar beyniniz çorbaya döndüyse saydığım olguları birleştirerek toparlayayım
en başta bahsettiğim çiller özel örgütü, mehmet ağar ve özel harekatçı ibrahim şahin liderliğinde kuruldu. abdullah çatlı'yla tanışıldıktan sonra ülkücülerin ve mafyanın gücünden faydalanmak istediler. daha sonra aralarına korkut eken katıldı. bu ekip nihai olarak marjinal sol ve pkk üyelerine ya da sempatizanlarına karşı gayrimeşru bir harp yürütecekler, örgütleri içten çökertmeye çalışacaklardı.
özetleyerek ekibi sayalım...
mehmet ağar: oluşumun başı. herkesi bir araya getiren ve onlara sahte kimlikler, silah vs. ayarlayan emniyet müdürü.
korkut eken: eski mit mensubu ve özel harekatçı. eymür'le yakın dost ve ortakken bozuşup ayrılıyorlar. eken'in görevi bu ekipte yer alan sivil vs. kişilere silahlı eğitim vermek.
ibrahim şahin: istanbul özel harekat şube müdürü. emrinde yer alan bir sürü özel harekatçı polis memuruyla birlikte, faili meçhullerin uygulayıcısı.
abdullah çatlı: eski ülkücü mafya. aslında çok bir fonksiyonu yokmuş gibi duruyor bu ekipte ama korkut eken bir ifadesinde şunu söylüyor: "abdullah'ın bağlantıları çok genişti. her yerde adamı vardı. avrupa'da olan biriyle ilgili bilgi istediğimizde bazen kendi giderek bazen bağlantılarını kullanarak bize detaylı istihbarat sağlıyordu." üstelik mevcut mafya örgütleri üzerinde müthiş bir hakimiyeti vardı. abdullah çatlı dendiğinde akan sular duruyordu.
sedat bucak: bucak aşireti reisi, dyp milletvekili. mehmet ağar kendisine silah desteği sağlıyor ve bu silahlarla bucak aşiretinin korucuları güneydoğuda pkk ile savaşıyorlardı.
özel harekatçı polisler: oğuz yorulmaz, ayhan çarkın, ayhan akça, ziya bandırmalıoğlu. olaylar patladıktan sonra bunlardan en çok konuşanı ayhan çarkın oldu. zaman zaman çelişkili ifadeler verse de her zaman söylediği şey şuydu: "bu işin asıl sebebi ibrahim şahin ve mehmet ağar'dır. şahin bize isim adres veriyordu, biz de gidip öldürüyorduk. kaç tane cinayet işlediğimi hatırlamıyorum bile. 1000 kişiyi öldürmüşümdür. bazen arkadaşlarım sıkıyordu bazen ben. ama ibrahim şahin bize vatan görevi diyordu, yapıyorduk" (kan dondurucu). bu özel harekatçıların birçoğunun yargısız infaz suçundan yargılandıklarını hatırlatayım.
(ayhan çarkın bir ara bir youtube kanalında belirdi. alkolden mi yoksa madde kullanımından mıdır bilinmez. her şeyi anlatıyor ve sürekli zafer işareti yaparak "yaşasın halkların kardeşliği" filan diyordu. yani vicdanı onu rahat bırakmamıştı.)
yeşil (mahmut yıldırım): aslında yeşil tam bu ekipte değil. daha doğrusu yeşil'in ekibi yok. bir gün bakıyorsun dağda terörist avlıyor, bir gün bakıyorsun suriye'de, bir gün ankara'da. kim, ihtiyacı varsa kullandı yeşil'i. jitem, mit, emniyet...
sami hoştan (arnavut sami): çatlı'nın yakın dostu ve kumarhaneler kralı ömer lütfi topal'ın ortağı. ekibin finansörü olduğu söyleniyor.
haluk kırcı: çatlı'nın en has adamı. bahçelievler katliamında tetiği çeken adam.
ve adını saymadığım bir sürü eski ülkücü mafya...
şimdi bu kısma kadar mideniz kaldırdıysa şu teoriyi dile getirebilirsin:
"kardeşim adam terörü bitirmek için son çare olarak buna başvurmuş. çünkü o dönem güneydoğu'dan tek seferde 30-40 şehit haberinin geldiği dönemler. demek öyle gerekmiş, hükümet de böyle bir savunma refleksi geliştirmiş. keşke olmasaymış ama neticede vatan için yapmışlar, mecbur kalmışlar belki de."
haklı olabilirsin belki ama bundan sonrasını okuduğunuzda düşünceleriniz değişebilir.
çünkü bu ekip sadece gayri nizami şekilde savaşmıyordu. uyuşturucu, kaçak mazot ticareti yapıyor, kumarhanelere ortak olmaya çalışıyor, devasa miktarlarda haraç topluyor, haraç vermeyenleri pkk'lı ya da dev-solcu diye öldürüyor ya da tehdit ederek düzenli haraca bağlıyor, üstelik bunları emniyet kimlikleriyle yapıyor, başlarına bir iş geldiğinde anında tepeden müdahale ediliyordu. zaten işin bokunun çıktığı asıl nokta burası.
Mehmet Ağar
şimdi bunlardan birkaç örnek vereyim
1) 25 mayıs 1996'da "dünyanın en büyük kaptagon tüccarı" olarak nam salan gaziantepli mehmet ali yaprak polis yelekli ve telsizli kişiler tarafından tepe lambalı sivil bir araca bindirilerek kaçırıldı. ekibin içinde haluk kırcı da vardı. yaprak'tan "vergi" istediler, işkenceli pazarlık 3 milyon markta bitti. parayı alan polis kılıklı adamlar yaprak'ı serbest bıraktılar.
2) abdullah düşünmez isimli yüksekovalı uyuşturucu kaçakçısı, bir gece ramada hotelin çıkışında polis yelekli adamlar tarafından tepe lambalı sivil araca bindirilerek kaçırıldı. gözleri bağlandı. ıssız bir yere götürdüler. "soyun, senin hakkındaki kararı telefondaki kişi verecek" deyip birini aradılar. aradıkları kişiye "reis" diye hitap ediyorlardı. sonra "korkma sen liceli değilsin, seni öldürmeyeceğiz ama bize vergi vermen lazım." diyerek 300 bin mark para istediler. abdullah düşünmez kabul etti ve parayı alıp serbest bıraktılar.
3) abdullah çatlı bağlantılarını kullanarak kocaeli mafyasından hadi özcan'la kaçak mazot işine girdi. görüntü, o zamanlarda pkk yanlılarının elinde olan kocaeli mazot piyasasına girip, kürtlerin elinden bu işi almaktı. ergenekonun meşhur ismi jitem komutanı veli küçük'le ilk burada tanıştı ve onun vasıtasıyla yeşil'le.
4) çatlı devamlı kıbrıs'a gidiyor ve arkadaşı kumarhaneler kralı ömer lütfi topal'la geziyordu. bazen kumarhane almak isteyen arkadaşlarına aracı oluyor, tahsilat problemlerini çözüyordu. ancak kıbrıs'ta kimse çatlı'ya haraç vermeden kumarhane açamıyordu. örneğin haraç vermeyi kabul etmeyen kıbrıslı iş adamı öner kaan, jasmine court oteli'nin kumarhanesi için masraf etmişti. açılışa bir gün kala kumarhane birileri tarafından yakıldı. yakılan kumarhaneyi ise ömer lütfi topal aldı.
5) haluk kırcı, bir operasyonda göz altına alındı. hemen bir yerlerden telefon geldi, müdürün odasında ağırlandı, yemek ısmarlandı. ve sonra haluk kırcı emniyet'ten elini kolunu sallayarak çıktı. tutanağa ise şu yazıldı: şüpheli şahıs kaçtı!
6) hatta inanamayacaksınız ama ibrahim şahin, korkut eken ve mehmet ağar azerbaycan'da darbe yapmaya karar verip abdullah çatlı'yı oradaki gençlere dövüş ve silah eğitimi vermesi için azerbaycan'a gönderiyorlar. demirel'in aliyev'e darbeyi haber vermesi üzerine darbe başarısız oluyor ve bu sefer ekip kendi içinde birbirine düşüyor. bu konu çok uzun ve geniş... o yüzden burada kesiyorum.
7) youtube'da yayınlanan ve doğruluğu kanıtlanamayan bir kayıtta, yeşil kod adlı mahmut yıldırım güneydoğu'da kaçakçılık yapan tilki selim'i arayıp özeten şunu söylüyor. "sen eğer elini kolunu sallayarak kaçakçılık yapıyorsan bu benim sayemde. ben izin verdiğim için bu noktadasın. eğer araya tanıdıklarımız girmeseydi ben gelip seni allahına kadar kazığa oturtacaktım. o yüzden sakın yalnız yeme. yalnız yersen kustururlar adama. ben sana bir hesap numarası vereceğim oraya bi şeyler gönder beraber yiyelim." yani "haracını ver, işine devam et" demek istiyor yeşil.
yani bu adamlar devlet kimlikleriyle her türlü hukuksuzluğu hiç çekinmeden ve bizzat devletin güvencesi altında gerçekleştiriyorlardı.
Ömer Lütfi Topal
peki bu ne zamana kadar devam etti?
susurluk kazasına kadar diyorsanız yanılabilirsiniz. bu işlerin asıl patlama noktası birbirlerine düşmeleri ve birbirlerini ifşa etmeye başlamalarıdır.
yazının başında 1994'te mit kontr-terör daire başkanlığına getirilen mehmet eymür'den ve çete elemanı korkut eken'le aralarının bozulmasından bahsetmiştim. işin emniyet tarafında bunlar olurken mit tarafında da mehmet eymür benzer şekilde çalışmalar yürütüyordu. banka ve kumarhane ortaklıkları, yeşil'i ne olduğu belli olmayan operasyonlarda kullanması ve meşhur tarık ümit ile çalışması... neticede beklenen oldu ve çıkarları çatışan eymür ve ağar ekibi birbirlerine düştüler. susurluk için "iki mehmet'in kavgası" denilmesinin sebebi budur.
aslında çatışmanın temelinde para olduğu kadar itibar kavgası da vardı. her iki grup da, hem mit hem emniyet, terörle mücadelede ün yapacak sansasyonel eylemleri yapmak istiyorlardı. abdullah öcalan'ı öldürme planı bunlardan biriydi. çok büyük titizlik ve muazzam bir işbirliği içinde çalışması gereken iki devlet kurumu birbirleriyle çatışıyor, bilgi-belge saklıyor, birbirlerinin faaliyetlerini engellemeye çalışıyorlardı.
bu çatışmanın ilk önemli olayı, lazko ve smitko isimli iki iranlı uyuşturucu kaçakçısının öldürülmesidir. bu iki isim o günlerde çatlı'nın kontrolünde olan istanbul uyuşturucu piyasasına girmek için yüklü miktarda mal sokmuşlardı türkiye'ye. aynı zamanda pkk ile ilgili mit'e, yani eymür'e, istihbarat sağlıyorlardı ve bu yüzden kirli işlerine göz yumuluyordu. ancak bir gece yine beklenen oldu. 14 ocak 1995'te yine polis yelekli kişilerce tepe lambalı sivil araca bindirilip kaçırıldılar. cesetleri 28 ocak 1995'te silivri'de bir dere içinde bulundu. bulgulara göre bir gece önce öldürülmüşlerdi. yani uzun bir işkenceli sorgu süreci vardı arada. ağar ve ekibi, eymür'e önemli bir darbe vurmuştu. mit ve emniyet resmen savaşa girmişlerdi. mit'e bilgi veren ülkücü mafyalar da birer birer vuruluyordu.
asıl savaş tarık ümit olayında yaşandı
tarık ümit 90'lı yıllardan önce mehmet eymür'e sürekli istihbarat sağlayan bir kaçakçıydı. korkut eken'le mehmet eymür'ün can yoldaşı olduğu yıllar... ancak ikilinin arası bozulunca tarık ümit bir nevi ortada kalmış oldu. 90'lı yılların başında da korkut eken, tarık ümit'i mehmet ağar'la tanıştırınca, mehmet eymür satranç tahtasında filini kaybetmiş oldu. tarık ümit artık eymür için değil mehmet ağar ve ekibi için çalışıyordu. en önemli görevi de o tarihte avrupa'da olan dev-sol lideri dursun karataş'ı yakalamaktı. gel zaman git zaman tarık ümit, ağar ve ekibinin faaliyetlerinden rahatsız olmaya ve mehmet eymür'e ufak ufak çeteyle ilgili bilgi sızdırmaya başladı. yani ikili oynuyordu. bunu öğrenen çatlı ve arkadaşları küplere binmişti. korkut eken, tarık ümit'in ofisini aradı ve telefona bakan sekretere "tarık'a söyle bizi sattı, hesabını soracağız" diye konuştu.
ve 2 mart 1995 günü bağdat caddesi'nde bir kafede otururken yanına gelen çeteden arkadaşları özel harekatçı ayhan akça ve ziya bandırmalıoğlu ile görüldü. kendisinden bir daha haber alınamadı. hala daha cesedi bulunmuş değil. en kuvvetli iddia ise abdullah çatlı tarafından çete üyesi sami hoştan'ın çiftliğinde sorgulandığı ve öldürülüp bir yere gömüldüğüdür. çok konuşan adam ayhan çarkın geçenlerde yer göstermek için polislere ifade verdi, silivri taraflarında kazı-arama yapıldı ancak cesede ulaşılamadı. ayhan çarkın, bölgede inşaatlar yapıldığı için araziyi hatırlayamadığını söyledi.
mehmet eymür en önemli adamını kaybetmişti. tbmm susurluk araştırma komisyonu'na verdiği ifadesinde özetle şunları söyledi:
"çatlı'nın elinde sorgudaydı. hemen mehmet ağar'ı aradım. tarık ümit'in çatlı'nın elinde olduğunu söyledim. o da bana 'olmaz öyle şey, ben hemen ibrahim şahin'i arayıp bıraktırıyorum, bu tosunlar bizden habersiz iş yapmazlar.' dedi"
ümit'in kaybolmasının ardından 21 mart 1995'te meydan gazetesinde bir haber yayınlandı: tarık ümit, abdullah çatlı ve ekibi tarafından kaçırıldı.
çatlı adı 1980'lerden beri ilk defa bir gazete haberindeydi. o zamana kadar nerede olduğu bilinmeyen ve gizlenen çatlı ifşa olmuştu. ya da birileri tarafından bu bilgi sızdırılmıştı. mehmet eymür intikam alıyor ve gözdağı veriyordu."bak akıllı olun, sizi ifşa ederim."
peki neden ihbar edip yargılanmalarını sağlamak yerine bu şekilde bir yol seçmişti mehmet eymür?
çünkü eymür de çatlı'yla zamanında ilişki kurmuş, 1980 öncesinde ya da asala operasyonları döneminde bizzat kendisiyle çalışmıştı. eymür bunun ortaya çıkmasından endişe ediyordu. yani sütten çıkmış ak kaşık olmadığının ve çatlı konuşursa onun da başının belaya gireceğinden adı gibi emindi. onun için hep böyle arkadan dolanmalı mesajlar veriyordu. bu haberden sonra soruşturma başlatılıyor ve özel harekatçı polislerden bazıları gözaltına alınıyor. ekip bir anda deşifre olma korkusuyla paniğe kapılıyor, her biri bir yere dağıtılıyordu.
korkut eken güneydoğu'ya göreve, abdullah çatlı korunaklı bir şekilde ankara'ya, diğer elemanlar da azerbaycan'a gönderiliyor, devletin en önemli iki güvenlik kurumu mafya üzerinden birbirleriyle mücadele ediyordu.
Tarık Ümit ve Abdullah Çatlı
ortalık durulunca çatlı istanbul'a geri döndü ve işlerine kaldığı yerden devam etti
ekip hemen hemen dağılmış gibiydi. ibrahim şahin ile çatlı'nın arası açıktı. görüşmüyorlardı. çatlı bağımsızlığını ilan etmişti etmesine ama yanında hala özel harekatçı polisler vardı. çatlı'nın yeni hedefi kumarhane piyasasında tekel olabilmekti. bunun için de kralı devirmek gerekiyordu. arkadaşı kumarhaneler kralı ömer lütfi topal'ın aracı 28 temmuz 1996 gecesi uzun namlulu silahlarla kimliği belirsiz kişilerce tarandı.
telefon sinyal kayıtları incelendiğinde yine meşhur özel harekatçı polislerin cinayet gecesi tam da ömer lütfi topal'ın öldüğü yerde olduğu ve devamlı çatlı'yla konuştukları ortaya çıktı. üstelik terk ettikleri araçta bulunan uzi marka tüfek şarjöründe abdullah çatlı'nın parmak izi vardı. yani devletin memuru, hizmet ettiği mafyası kumarhane sahibi olsun diye cinayet işliyordu. olaydan hemen sonra özel harekatçı polislerden bazıları ve ömer lütfi topal'ın ortakları sami hoştan ve ali fevzi bir tutuklandı.
(bu mevzu hala muamma. topal vurulduktan birkaç saat sonra emniyet'e mit'ten tek sayfalık bir bilgi notu geçiliyor: falanca isimli özel harekatçı polislerin telefon kayıtlarını inceleyin. yıllar sonra konuşan ayhan çarkın da ısrarla eymür'ün bunu organize ettiğini iddia ediyor.)
artık işin suyu çıkmıştı... çatlı sadece adam öldürmekle kalmıyor kendini aklamak için acayip laflar ediyordu. avukatları arayıp "bahçelievler davası için teslim olsam tutuksuz yargılanır mıyım? eğer sen bunu başarır da dosya yargıtay'a giderse ben oraya birini tayin ettiririm" diyordu.
yanlış duymadınız... cebinde "emniyet genel müdürlüğü uzmanı" kimliği ve silah ruhsatıyla dolaşan, interpol tarafıdan aranan, 7 genci öldürme suçundan yakalama kararı olan, papa suikastı, abdi ipekçi cinayeti, maraş katliamıyla suçlanan bir mafya babası yargıtay'a tayin yaptıracağını söylüyordu.
artık bir şeylerin ortaya çıkma vakti gelmişti ve mehmet eymür en büyük kozunu oynadı
21 eylül 1996 günü aydınlık gazetesi sahibi doğu perinçek kendisine gizlice sızdırılan ikinci mit raporunu kamuoyuna duyurdu.
raporda her şey alenen yazıyordu. türkiye günlerce raporu konuştu. abdullah çatlı hakkında yakalama kararı çıkartıldı, bir sürü isim gözaltına alındı. tabii ki yine hiçbir şey olmadı.
ve son...
Doğu Perinçek
3 kasım 1996
rapordan 1,5 ay sonra susurluk mevkiinde siyah bir mercedes kırmızı bir kamyonun altına girdi. daha çatlı'nın cesedi soğumadan araçtaki mehmet özbay kimlikli kişinin abdullah çatlı olduğu televizyonlara yansıdı. türkiye'de bir dönem kapanmış oldu. kimileri suikast dedi, kimileri ise kaza... ben de kaderin cilvesi diyorum. netice itibariyle savaşı mehmet eymür kazanmış oldu, mehmet ağar ise tonla suçla yıllarca uğraştı. hiç konuşmadı, gerçekleri hiç anlatmadı.
kaybeden ise türkiye'ydi.
kaynaklar: susurluk'a dair bütün resmi raporlar ve susurluk'a dair yazılan 20'ye yakın kitap, belgeseller... buradaki tüm bilgiler tbmm susurluk araştırma komisyonuna sanıkların, tanıkların verdiği ifadelerden, başbakanlık denetleme kurulu başkanı kutlu savaş'ın hazırladığı susurluk raporundan ve mahkeme tutanaklarından, iddianamelerden alınan bilgilerle ya da bu bilgilerin yer aldığı basılmış kitaplardan alınmıştır. içinde ufak tefek yorumlar vardır o kadar.
(eksiseyler'den alıntıdır)
Kısaca hatırlatalım: Susurluk skandalı, 3 Kasım 1996'da Balıkesir-Bursa karayolunda Susurluk ilçesi Çatalceviz mevkiinde meydana gelen trafik kazası sonucu, devlet-polis-mafya ilişkilerinin ortaya çıkması ile patlak veren bir skandal.
susurluk konusunda sözlükte bulunan derli toplu bilgi açığını kapatmak anlamında bir özet hazırladım. çünkü bu karmaşık ilişkiler ve kişiler yumağından oluşan bu sistemi çözmek zor. herkes kazadan sonrasını konuştu. susurluk'u susurluk yapan, mercedesin kazası değil; kazaya kadar uzanan hayret verici kanlı bir süreçti. her ne kadar bu olay hakkında binlerce sayfa kitap yazılmış olsa da bir özet çıkarmak ve buraya bırakmak, o günleri yaşamamış her türk gencinin bunları okuyarak yakın tarihte ülkesinin ne durumda olduğunu öğrenmesi bakımından önemlidir diye düşünüyorum. yazı uzun gelebilir belki; ancak emin olun bir bu kadar da anlatılmayan var içinde. hatta bu yazıya özet değil, özetin özeti demek daha doğru olur. (not: susurluk'un diğer kolu olan jitem gerçeğini burada ele almadım.)
yıl 1990
her şeyden önce, devletin derinliklerinin bir panoramasını çıkararak başlamamız gerekiyor:
devlet terör belasından bıkmış ve bir çare arama peşindeydi. şehit haberleri ülkenin ciğerini dağlıyordu. devletin içinde bu işin cephe savaşı, barış, anlaşma, konuşma vs. ile olmayacağını iddia eden bir grup, gayriresmi yollarla pkk ile mücadele edilmesi gerektiğini savunuyordu. bu grubun başı da tansu çiller ve ekibiydi. çiller özel örgütü bu günlerde gündeme gelmeye başladı. varlığı hala kesin olarak kanıtlanmasa da raporlardan, tutanaklardan ve eski bürokratların ifadelerinden bildiğimiz bir örgüt bu. yani devlet, cephe savaşı yaparak bitiremeyeceğini düşündüğü pkk'nın metropol ya da iş dünyası ayağını, para kaynaklarını, savunanları, savunduğu düşünülenleri yani damarlarını keserek bitirmeyi planlamıştı. sadece pkk değil, sol gruplar da hedefteydi. beyaz toroslar dönemi resmen başlamak üzereydi.
Fotoğraf : DHA
gelelim susurluk denince akla gelen ilk isim olan abdullah çatlı'ya
abdullah çatlı isviçre'de kaldığı cezaevinden kaçmış ve bir şekilde ailesiyle birlikte istanbul'a dönmüştü. interpol tarafından tüm dünyada aranıyordu. levent'te bir ev kiraladılar ve 2 sene boyunca işsiz gezdi çatlı. fransa'da kalırken sosyal yardımlardan biriktirdikleri paralarla geçiniyorlardı. ya da kardeşi zeki çatlı'nın şirketinden üç beş kuruş alıyordur, bilmiyorum. bu işssizlik günlerinde de eski arkadaşlarının ofislerinde takılıyor ve anap'ta faaliyet gösteren eski ülkücülerle temasa geçiyor, başında bir bela olarak gördüğü "1977 bahçelievler katliamı" davasının düşmesi için kulis faaliyetleri yapıyordu.
bir müddet sonra çatlı mehmet özbay isimli sahte bir kimlik sahibi oldu. arkasından aynı isimli bir ehliyet ve pasaport.
sonra bir gün nevşehirli (yani hemşerisi) bir arkadaşı vasıtasıyla istanbul emniyetinde özel harekat şube müdürlüğü yapan ibrahim şahin'le tanıştı. onun vasıtasıyla da istanbul emniyet müdürü mehmet ağar'la... yani interpol tarafından aranan bir adamla istanbul'un güvenliğinden sorumlu en üst düzey yetkili çok rahat tanışabiliyorlar (susurluk'un özeti bu işte). her ikisi de olaylar patladıktan sonra onu mehmet özbay olarak bildiklerini ifade etseler de buna kediler bile inanmadı.
bu tanışmadan sonra, sahte kimliğinin de verdiği rahatlıkla çatlı, şirket kurmaya, iş kovalamaya ve ticaret yapmaya başladı. bir yandan da devlet içinden dışından üst düzey kişilerle sürekli tanışıyor, ilişki ağını genişletiyordu. özel harekat komutanı ve "efsane yarbay" lakaplı korkut eken bunlardan biriydi. hatta mit kontr-terör daire başkanı mehmet eymür... ikisi de 1987'de yayınlanan 1.mit raporu'ndan sonra mit'ten atılmışlardı. antalya'da ortak bir buz fabrikası açtılar. abdullah çatlı da yolu düştükçe ikiliyi ziyaret ediyordu. sonra eken ve eymür'ün şirket yüzünden araları bozuldu. bu olaya tekrar geleceğiz.
Abdullah Çatlı
dönemin başbakanı tansu çiller, 4 kasım 1993'te bir otelde "türkiye milis hareketi niteliğine dönüşmüş ve yaygınlaşmış terör hareketiyle karşı karşıyadır. pkk'nın haraç aldığı iş adamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz. hesap soracağız. " diye açıklama yaptı.
beyaz toros dönemi fiilen başlamış oldu. güneydoğu'da daha çok bu tarz arabalar kullanılırken büyükşehirlerde tepe lambası olan sivil araçlar kullanılacaktı.
tansu çiller'in açıklamasından birkaç ay sonra cinayetler başladı.
14 ocak 1994: kürt kaçakçı behçet cantürk kaçırılıp öldürüldü.
28 mart 1994: diyarbakır liceli kaçakçılar salih ve fevzi aslan "bizimle emniyete geleceksiniz" denilip kaçırıldı ve öldürüldü.
ve daha bir sürü isim...
bu cinayetlerde çatlı var mıydı yok muydu bilmiyoruz. ama 14 haziran 1994'te çatlı mehmet özbay kimliğiyle can güveliğini gerekçe göstererek silah ruhsatı müracatı yaptı. valilik uygun görmeyip başvuruyu reddetti. sonrası malum:
4 temmuz 1994 günü içişleri bakanlığı onayıyla, "emniyet genel müdürlüğü uzmanı" kimliği ve silah ruhsatı verildi. izin belgesindeki imza: mehmet ağar
peki başvurudaki adrese ne yazmıştı çatlı?
polis lojmanları... yani interpol tarafından aranan birine silah ruhsatı verebilmek için bütün devlet seferber edilmişti.
faili meçhuller son sürat devam ediyor, çatlı da servetini arttırıyordu
sürekli yurt dışına çıkıyordu, eşi birkaç kez ticaret için yurt dışına çıktığını doğruluyor. ama her seferinde havaalanında sıkıntılar yaşıyordu. hatta bir keresinde "şahin ekli" adına düzenlenmiş sahte bir pasaportla çıkış yaparken şüpheli görülerek gözaltına alınmış ancak bir yerlerden gelen telefonla serbest bırakılmıştı. bunun üzerine mehmet özbay'a (yani abdullah çatlı'ya) "maliye müfettişi" sıfatıyla yeşil pasaport verildi, çatlı tekrar rahatlatıldı. üstelik gerçek mehmet özbay ile de tanışıyor, çatlı'nın dara düştüğü durumlarda gerçeği imdada yetişiyordu.
bu sırada daha önce bahsettiğim mit'ten atılan mehmet eymür 1994'te tekrar mit kontr-terör daire başkanlığına getirildi. ancak bu sefer de eski ortağı "efsane yarbay" korkut eken, mehmet ağar'ın danışmanı olarak emniyet kadrosuna girdi. bu sefer can dostu değil, can düşmanıydılar.
mehmet eymür'ün tekrar mit'e dönmesi işlerin dönüm noktasıydı...
Mehmet Eymür
şimdi buraya kadar beyniniz çorbaya döndüyse saydığım olguları birleştirerek toparlayayım
en başta bahsettiğim çiller özel örgütü, mehmet ağar ve özel harekatçı ibrahim şahin liderliğinde kuruldu. abdullah çatlı'yla tanışıldıktan sonra ülkücülerin ve mafyanın gücünden faydalanmak istediler. daha sonra aralarına korkut eken katıldı. bu ekip nihai olarak marjinal sol ve pkk üyelerine ya da sempatizanlarına karşı gayrimeşru bir harp yürütecekler, örgütleri içten çökertmeye çalışacaklardı.
özetleyerek ekibi sayalım...
mehmet ağar: oluşumun başı. herkesi bir araya getiren ve onlara sahte kimlikler, silah vs. ayarlayan emniyet müdürü.
korkut eken: eski mit mensubu ve özel harekatçı. eymür'le yakın dost ve ortakken bozuşup ayrılıyorlar. eken'in görevi bu ekipte yer alan sivil vs. kişilere silahlı eğitim vermek.
ibrahim şahin: istanbul özel harekat şube müdürü. emrinde yer alan bir sürü özel harekatçı polis memuruyla birlikte, faili meçhullerin uygulayıcısı.
abdullah çatlı: eski ülkücü mafya. aslında çok bir fonksiyonu yokmuş gibi duruyor bu ekipte ama korkut eken bir ifadesinde şunu söylüyor: "abdullah'ın bağlantıları çok genişti. her yerde adamı vardı. avrupa'da olan biriyle ilgili bilgi istediğimizde bazen kendi giderek bazen bağlantılarını kullanarak bize detaylı istihbarat sağlıyordu." üstelik mevcut mafya örgütleri üzerinde müthiş bir hakimiyeti vardı. abdullah çatlı dendiğinde akan sular duruyordu.
sedat bucak: bucak aşireti reisi, dyp milletvekili. mehmet ağar kendisine silah desteği sağlıyor ve bu silahlarla bucak aşiretinin korucuları güneydoğuda pkk ile savaşıyorlardı.
özel harekatçı polisler: oğuz yorulmaz, ayhan çarkın, ayhan akça, ziya bandırmalıoğlu. olaylar patladıktan sonra bunlardan en çok konuşanı ayhan çarkın oldu. zaman zaman çelişkili ifadeler verse de her zaman söylediği şey şuydu: "bu işin asıl sebebi ibrahim şahin ve mehmet ağar'dır. şahin bize isim adres veriyordu, biz de gidip öldürüyorduk. kaç tane cinayet işlediğimi hatırlamıyorum bile. 1000 kişiyi öldürmüşümdür. bazen arkadaşlarım sıkıyordu bazen ben. ama ibrahim şahin bize vatan görevi diyordu, yapıyorduk" (kan dondurucu). bu özel harekatçıların birçoğunun yargısız infaz suçundan yargılandıklarını hatırlatayım.
(ayhan çarkın bir ara bir youtube kanalında belirdi. alkolden mi yoksa madde kullanımından mıdır bilinmez. her şeyi anlatıyor ve sürekli zafer işareti yaparak "yaşasın halkların kardeşliği" filan diyordu. yani vicdanı onu rahat bırakmamıştı.)
yeşil (mahmut yıldırım): aslında yeşil tam bu ekipte değil. daha doğrusu yeşil'in ekibi yok. bir gün bakıyorsun dağda terörist avlıyor, bir gün bakıyorsun suriye'de, bir gün ankara'da. kim, ihtiyacı varsa kullandı yeşil'i. jitem, mit, emniyet...
sami hoştan (arnavut sami): çatlı'nın yakın dostu ve kumarhaneler kralı ömer lütfi topal'ın ortağı. ekibin finansörü olduğu söyleniyor.
haluk kırcı: çatlı'nın en has adamı. bahçelievler katliamında tetiği çeken adam.
ve adını saymadığım bir sürü eski ülkücü mafya...
şimdi bu kısma kadar mideniz kaldırdıysa şu teoriyi dile getirebilirsin:
"kardeşim adam terörü bitirmek için son çare olarak buna başvurmuş. çünkü o dönem güneydoğu'dan tek seferde 30-40 şehit haberinin geldiği dönemler. demek öyle gerekmiş, hükümet de böyle bir savunma refleksi geliştirmiş. keşke olmasaymış ama neticede vatan için yapmışlar, mecbur kalmışlar belki de."
haklı olabilirsin belki ama bundan sonrasını okuduğunuzda düşünceleriniz değişebilir.
çünkü bu ekip sadece gayri nizami şekilde savaşmıyordu. uyuşturucu, kaçak mazot ticareti yapıyor, kumarhanelere ortak olmaya çalışıyor, devasa miktarlarda haraç topluyor, haraç vermeyenleri pkk'lı ya da dev-solcu diye öldürüyor ya da tehdit ederek düzenli haraca bağlıyor, üstelik bunları emniyet kimlikleriyle yapıyor, başlarına bir iş geldiğinde anında tepeden müdahale ediliyordu. zaten işin bokunun çıktığı asıl nokta burası.
Mehmet Ağar
şimdi bunlardan birkaç örnek vereyim
1) 25 mayıs 1996'da "dünyanın en büyük kaptagon tüccarı" olarak nam salan gaziantepli mehmet ali yaprak polis yelekli ve telsizli kişiler tarafından tepe lambalı sivil bir araca bindirilerek kaçırıldı. ekibin içinde haluk kırcı da vardı. yaprak'tan "vergi" istediler, işkenceli pazarlık 3 milyon markta bitti. parayı alan polis kılıklı adamlar yaprak'ı serbest bıraktılar.
2) abdullah düşünmez isimli yüksekovalı uyuşturucu kaçakçısı, bir gece ramada hotelin çıkışında polis yelekli adamlar tarafından tepe lambalı sivil araca bindirilerek kaçırıldı. gözleri bağlandı. ıssız bir yere götürdüler. "soyun, senin hakkındaki kararı telefondaki kişi verecek" deyip birini aradılar. aradıkları kişiye "reis" diye hitap ediyorlardı. sonra "korkma sen liceli değilsin, seni öldürmeyeceğiz ama bize vergi vermen lazım." diyerek 300 bin mark para istediler. abdullah düşünmez kabul etti ve parayı alıp serbest bıraktılar.
3) abdullah çatlı bağlantılarını kullanarak kocaeli mafyasından hadi özcan'la kaçak mazot işine girdi. görüntü, o zamanlarda pkk yanlılarının elinde olan kocaeli mazot piyasasına girip, kürtlerin elinden bu işi almaktı. ergenekonun meşhur ismi jitem komutanı veli küçük'le ilk burada tanıştı ve onun vasıtasıyla yeşil'le.
4) çatlı devamlı kıbrıs'a gidiyor ve arkadaşı kumarhaneler kralı ömer lütfi topal'la geziyordu. bazen kumarhane almak isteyen arkadaşlarına aracı oluyor, tahsilat problemlerini çözüyordu. ancak kıbrıs'ta kimse çatlı'ya haraç vermeden kumarhane açamıyordu. örneğin haraç vermeyi kabul etmeyen kıbrıslı iş adamı öner kaan, jasmine court oteli'nin kumarhanesi için masraf etmişti. açılışa bir gün kala kumarhane birileri tarafından yakıldı. yakılan kumarhaneyi ise ömer lütfi topal aldı.
5) haluk kırcı, bir operasyonda göz altına alındı. hemen bir yerlerden telefon geldi, müdürün odasında ağırlandı, yemek ısmarlandı. ve sonra haluk kırcı emniyet'ten elini kolunu sallayarak çıktı. tutanağa ise şu yazıldı: şüpheli şahıs kaçtı!
6) hatta inanamayacaksınız ama ibrahim şahin, korkut eken ve mehmet ağar azerbaycan'da darbe yapmaya karar verip abdullah çatlı'yı oradaki gençlere dövüş ve silah eğitimi vermesi için azerbaycan'a gönderiyorlar. demirel'in aliyev'e darbeyi haber vermesi üzerine darbe başarısız oluyor ve bu sefer ekip kendi içinde birbirine düşüyor. bu konu çok uzun ve geniş... o yüzden burada kesiyorum.
7) youtube'da yayınlanan ve doğruluğu kanıtlanamayan bir kayıtta, yeşil kod adlı mahmut yıldırım güneydoğu'da kaçakçılık yapan tilki selim'i arayıp özeten şunu söylüyor. "sen eğer elini kolunu sallayarak kaçakçılık yapıyorsan bu benim sayemde. ben izin verdiğim için bu noktadasın. eğer araya tanıdıklarımız girmeseydi ben gelip seni allahına kadar kazığa oturtacaktım. o yüzden sakın yalnız yeme. yalnız yersen kustururlar adama. ben sana bir hesap numarası vereceğim oraya bi şeyler gönder beraber yiyelim." yani "haracını ver, işine devam et" demek istiyor yeşil.
yani bu adamlar devlet kimlikleriyle her türlü hukuksuzluğu hiç çekinmeden ve bizzat devletin güvencesi altında gerçekleştiriyorlardı.
Ömer Lütfi Topal
peki bu ne zamana kadar devam etti?
susurluk kazasına kadar diyorsanız yanılabilirsiniz. bu işlerin asıl patlama noktası birbirlerine düşmeleri ve birbirlerini ifşa etmeye başlamalarıdır.
yazının başında 1994'te mit kontr-terör daire başkanlığına getirilen mehmet eymür'den ve çete elemanı korkut eken'le aralarının bozulmasından bahsetmiştim. işin emniyet tarafında bunlar olurken mit tarafında da mehmet eymür benzer şekilde çalışmalar yürütüyordu. banka ve kumarhane ortaklıkları, yeşil'i ne olduğu belli olmayan operasyonlarda kullanması ve meşhur tarık ümit ile çalışması... neticede beklenen oldu ve çıkarları çatışan eymür ve ağar ekibi birbirlerine düştüler. susurluk için "iki mehmet'in kavgası" denilmesinin sebebi budur.
aslında çatışmanın temelinde para olduğu kadar itibar kavgası da vardı. her iki grup da, hem mit hem emniyet, terörle mücadelede ün yapacak sansasyonel eylemleri yapmak istiyorlardı. abdullah öcalan'ı öldürme planı bunlardan biriydi. çok büyük titizlik ve muazzam bir işbirliği içinde çalışması gereken iki devlet kurumu birbirleriyle çatışıyor, bilgi-belge saklıyor, birbirlerinin faaliyetlerini engellemeye çalışıyorlardı.
bu çatışmanın ilk önemli olayı, lazko ve smitko isimli iki iranlı uyuşturucu kaçakçısının öldürülmesidir. bu iki isim o günlerde çatlı'nın kontrolünde olan istanbul uyuşturucu piyasasına girmek için yüklü miktarda mal sokmuşlardı türkiye'ye. aynı zamanda pkk ile ilgili mit'e, yani eymür'e, istihbarat sağlıyorlardı ve bu yüzden kirli işlerine göz yumuluyordu. ancak bir gece yine beklenen oldu. 14 ocak 1995'te yine polis yelekli kişilerce tepe lambalı sivil araca bindirilip kaçırıldılar. cesetleri 28 ocak 1995'te silivri'de bir dere içinde bulundu. bulgulara göre bir gece önce öldürülmüşlerdi. yani uzun bir işkenceli sorgu süreci vardı arada. ağar ve ekibi, eymür'e önemli bir darbe vurmuştu. mit ve emniyet resmen savaşa girmişlerdi. mit'e bilgi veren ülkücü mafyalar da birer birer vuruluyordu.
asıl savaş tarık ümit olayında yaşandı
tarık ümit 90'lı yıllardan önce mehmet eymür'e sürekli istihbarat sağlayan bir kaçakçıydı. korkut eken'le mehmet eymür'ün can yoldaşı olduğu yıllar... ancak ikilinin arası bozulunca tarık ümit bir nevi ortada kalmış oldu. 90'lı yılların başında da korkut eken, tarık ümit'i mehmet ağar'la tanıştırınca, mehmet eymür satranç tahtasında filini kaybetmiş oldu. tarık ümit artık eymür için değil mehmet ağar ve ekibi için çalışıyordu. en önemli görevi de o tarihte avrupa'da olan dev-sol lideri dursun karataş'ı yakalamaktı. gel zaman git zaman tarık ümit, ağar ve ekibinin faaliyetlerinden rahatsız olmaya ve mehmet eymür'e ufak ufak çeteyle ilgili bilgi sızdırmaya başladı. yani ikili oynuyordu. bunu öğrenen çatlı ve arkadaşları küplere binmişti. korkut eken, tarık ümit'in ofisini aradı ve telefona bakan sekretere "tarık'a söyle bizi sattı, hesabını soracağız" diye konuştu.
ve 2 mart 1995 günü bağdat caddesi'nde bir kafede otururken yanına gelen çeteden arkadaşları özel harekatçı ayhan akça ve ziya bandırmalıoğlu ile görüldü. kendisinden bir daha haber alınamadı. hala daha cesedi bulunmuş değil. en kuvvetli iddia ise abdullah çatlı tarafından çete üyesi sami hoştan'ın çiftliğinde sorgulandığı ve öldürülüp bir yere gömüldüğüdür. çok konuşan adam ayhan çarkın geçenlerde yer göstermek için polislere ifade verdi, silivri taraflarında kazı-arama yapıldı ancak cesede ulaşılamadı. ayhan çarkın, bölgede inşaatlar yapıldığı için araziyi hatırlayamadığını söyledi.
mehmet eymür en önemli adamını kaybetmişti. tbmm susurluk araştırma komisyonu'na verdiği ifadesinde özetle şunları söyledi:
"çatlı'nın elinde sorgudaydı. hemen mehmet ağar'ı aradım. tarık ümit'in çatlı'nın elinde olduğunu söyledim. o da bana 'olmaz öyle şey, ben hemen ibrahim şahin'i arayıp bıraktırıyorum, bu tosunlar bizden habersiz iş yapmazlar.' dedi"
ümit'in kaybolmasının ardından 21 mart 1995'te meydan gazetesinde bir haber yayınlandı: tarık ümit, abdullah çatlı ve ekibi tarafından kaçırıldı.
çatlı adı 1980'lerden beri ilk defa bir gazete haberindeydi. o zamana kadar nerede olduğu bilinmeyen ve gizlenen çatlı ifşa olmuştu. ya da birileri tarafından bu bilgi sızdırılmıştı. mehmet eymür intikam alıyor ve gözdağı veriyordu."bak akıllı olun, sizi ifşa ederim."
peki neden ihbar edip yargılanmalarını sağlamak yerine bu şekilde bir yol seçmişti mehmet eymür?
çünkü eymür de çatlı'yla zamanında ilişki kurmuş, 1980 öncesinde ya da asala operasyonları döneminde bizzat kendisiyle çalışmıştı. eymür bunun ortaya çıkmasından endişe ediyordu. yani sütten çıkmış ak kaşık olmadığının ve çatlı konuşursa onun da başının belaya gireceğinden adı gibi emindi. onun için hep böyle arkadan dolanmalı mesajlar veriyordu. bu haberden sonra soruşturma başlatılıyor ve özel harekatçı polislerden bazıları gözaltına alınıyor. ekip bir anda deşifre olma korkusuyla paniğe kapılıyor, her biri bir yere dağıtılıyordu.
korkut eken güneydoğu'ya göreve, abdullah çatlı korunaklı bir şekilde ankara'ya, diğer elemanlar da azerbaycan'a gönderiliyor, devletin en önemli iki güvenlik kurumu mafya üzerinden birbirleriyle mücadele ediyordu.
Tarık Ümit ve Abdullah Çatlı
ortalık durulunca çatlı istanbul'a geri döndü ve işlerine kaldığı yerden devam etti
ekip hemen hemen dağılmış gibiydi. ibrahim şahin ile çatlı'nın arası açıktı. görüşmüyorlardı. çatlı bağımsızlığını ilan etmişti etmesine ama yanında hala özel harekatçı polisler vardı. çatlı'nın yeni hedefi kumarhane piyasasında tekel olabilmekti. bunun için de kralı devirmek gerekiyordu. arkadaşı kumarhaneler kralı ömer lütfi topal'ın aracı 28 temmuz 1996 gecesi uzun namlulu silahlarla kimliği belirsiz kişilerce tarandı.
telefon sinyal kayıtları incelendiğinde yine meşhur özel harekatçı polislerin cinayet gecesi tam da ömer lütfi topal'ın öldüğü yerde olduğu ve devamlı çatlı'yla konuştukları ortaya çıktı. üstelik terk ettikleri araçta bulunan uzi marka tüfek şarjöründe abdullah çatlı'nın parmak izi vardı. yani devletin memuru, hizmet ettiği mafyası kumarhane sahibi olsun diye cinayet işliyordu. olaydan hemen sonra özel harekatçı polislerden bazıları ve ömer lütfi topal'ın ortakları sami hoştan ve ali fevzi bir tutuklandı.
(bu mevzu hala muamma. topal vurulduktan birkaç saat sonra emniyet'e mit'ten tek sayfalık bir bilgi notu geçiliyor: falanca isimli özel harekatçı polislerin telefon kayıtlarını inceleyin. yıllar sonra konuşan ayhan çarkın da ısrarla eymür'ün bunu organize ettiğini iddia ediyor.)
artık işin suyu çıkmıştı... çatlı sadece adam öldürmekle kalmıyor kendini aklamak için acayip laflar ediyordu. avukatları arayıp "bahçelievler davası için teslim olsam tutuksuz yargılanır mıyım? eğer sen bunu başarır da dosya yargıtay'a giderse ben oraya birini tayin ettiririm" diyordu.
yanlış duymadınız... cebinde "emniyet genel müdürlüğü uzmanı" kimliği ve silah ruhsatıyla dolaşan, interpol tarafıdan aranan, 7 genci öldürme suçundan yakalama kararı olan, papa suikastı, abdi ipekçi cinayeti, maraş katliamıyla suçlanan bir mafya babası yargıtay'a tayin yaptıracağını söylüyordu.
artık bir şeylerin ortaya çıkma vakti gelmişti ve mehmet eymür en büyük kozunu oynadı
21 eylül 1996 günü aydınlık gazetesi sahibi doğu perinçek kendisine gizlice sızdırılan ikinci mit raporunu kamuoyuna duyurdu.
raporda her şey alenen yazıyordu. türkiye günlerce raporu konuştu. abdullah çatlı hakkında yakalama kararı çıkartıldı, bir sürü isim gözaltına alındı. tabii ki yine hiçbir şey olmadı.
ve son...
Doğu Perinçek
3 kasım 1996
rapordan 1,5 ay sonra susurluk mevkiinde siyah bir mercedes kırmızı bir kamyonun altına girdi. daha çatlı'nın cesedi soğumadan araçtaki mehmet özbay kimlikli kişinin abdullah çatlı olduğu televizyonlara yansıdı. türkiye'de bir dönem kapanmış oldu. kimileri suikast dedi, kimileri ise kaza... ben de kaderin cilvesi diyorum. netice itibariyle savaşı mehmet eymür kazanmış oldu, mehmet ağar ise tonla suçla yıllarca uğraştı. hiç konuşmadı, gerçekleri hiç anlatmadı.
kaybeden ise türkiye'ydi.
kaynaklar: susurluk'a dair bütün resmi raporlar ve susurluk'a dair yazılan 20'ye yakın kitap, belgeseller... buradaki tüm bilgiler tbmm susurluk araştırma komisyonuna sanıkların, tanıkların verdiği ifadelerden, başbakanlık denetleme kurulu başkanı kutlu savaş'ın hazırladığı susurluk raporundan ve mahkeme tutanaklarından, iddianamelerden alınan bilgilerle ya da bu bilgilerin yer aldığı basılmış kitaplardan alınmıştır. içinde ufak tefek yorumlar vardır o kadar.
(eksiseyler'den alıntıdır)