- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,678
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,604
- Puanları
- 113
Bugün, Kur'an'da "haram aylar" diye ifade edilen aylardan olan Zilkade ayının ilk günü. Haram aylar, yapılan iyiliklere mükâfatın katlanarak verildiği özel zaman dilimleri. Bu vesile ile gündemin yoğun atmosferinden biraz sıyrılıp Kur'an ikliminde bir âyet üzerine gezinti yapalım, ruhen soluklanalım.
Gölgesinde seyahat edeceğimiz âyet şu olsun:
"Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir." (el-Mâide 5/7)
Bu âyetin bize verdiği mesajlar içinden en çok öne çıkanlara bakalım:
1) Rabbimiz bu âyette iki şeyi daima hatırda tutmamızı, hem kalben hem de dilimizle bunları anmamızı istemektedir:
a) Allah'ın bize bahşetmiş olduğu nimetler
Burada hem birey olarak her birimize ayrı ayrı verdiği nimetler, hem de genel olarak bizlere bahşettiği İslam nimetine vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir önceki âyette abdest, gusül ve teyemmüme ilişkin hükümler zikredilmiş, bu hükümleri koyarken Rabbimizin bize zorluk çıkarmak istemediği, bize olan nimetini tamamlamak istediği belirtilmişti. Burada da bu nimeti daima hatırda tutmamız isteniyor.
Demek ki Rabbimizin bize olan emir ve yasakları bizim için bir yük, sıkıntı, dert değil tam tersine bir nimettir. Bunun bir nimet olduğunu ancak o nimetin tadına varanlar anlayabilir.
Bunun dışında her birimizi hayatımıza şöyle bir baktığımızda Rabbimizin bize bahşetmiş olduğu hayat, akıl, sağlık gibi nimetlerini görebiliriz.
b) Hatırda tutmamız gereken ikinci şey ise Rabbimizin bizden aldığı söz ve bizimle yaptığı anlaşmadır. Bizler İslam dinine mensup olmakla, kelime-i şehadeti getirmekle ruhen ve kalben şöyle demiş oluyoruz: "Allah'ım! Bize her ne emredersen başımız, gözümüz üstüne. Biz bunları işittik, itaat ettik."
Rabbimiz ruhlar âleminde bizlere "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda "evet Sen bizim Rabbimizsin" (el-A'raf 7/172) diye cevap vermekle "Senin, bizim üzerimizdeki hükümranlığını kabul ediyoruz" demiş olduk. Bu dünyadaki hayatımız, verdiğimiz bu söze bağlılık gösterip göstermeyeceğimize ilişkin bir sınavdan ibaret.
2) İnsan, Allah'ın nimetini unutmak ya da Allah'a verdiği sözün gereğini terk etmekten sakınmalıdır. İşte takva (sakınma) dediğimiz şey budur. Çünkü nimeti unutan nankörlük eder. Verdiği sözü unutan ise ahde vefasızlık yapar. Bu ikisi (nankörlük ve sözünden dönmek) insanın bu dünya imtihanını kaybetmesine yol açar.
3) Nimeti unutan ve nankörlük eden kimse, elindeki nimetin kıymetini bilmez. Allah'ın emir ve yasaklarının nasıl bir nimet olduğunu unuttuğumuzda Allah'ın bu emir ve yasaklarıyla bizleri hangi kötülüklerden koruduğunu, hangi iyiliklere kavuşturduğunu görmeyiz. Şöyle bir düşünelim: Rabbimiz "içki içmeyin, zina etmeyin, kumar oynamayın, yalan söylemeyin" derken bu kuralları ile bizlere nasıl bir nimet sunuyor? Şunu da bilmek gerekir: Nimet, nankörlük edenin elinde uzun süre kalmaz.
4) Allah ile olan anlaşmasını unutan bir kimse kendini başıboş kabul eder. Nefsi ona bu durumu "özgürlük", "kafasına göre takılmak" şeklinde gösterebilir. Oysa bu tam anlamıyla bir yanılmadır. Zira asıl özgürlük, nefsin arzu ve isteklerinden, şeytanın vesvese ve kışkırtmalarından kurtularak Rabbi ile olan anlaşmasına uygun davranmaktır. Çünkü Rabbimiz, bu anlaşmada her ne şart koşmuşsa bunu kendi zatı için değil bizim iyiliğimiz için koşmuştur.
5) Rabbimiz nimetlerini gereğince hatırımızda tutup tutmadığımızı, O'nunla olan anlaşmamıza yeterince sadakat gösterip göstermediğimizi elbette bilir. Çünkü o, gönüllerin en derin noktalarında nelerin gizlendiğini bilir. Bizim kendimize dair bilmediklerimizi de O bilir.
Rabbimiz bize bahşettiği İslam nimeti başta olmak üzere tüm nimetlerini hatırda tutmayı, O'nunla yaptığımız anlaşmayı hatırda tutup bu anlaşmaya sâdık kalmayı bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/1.Zilkade.1444/21.Mayıs.2023/Pazar)
Gölgesinde seyahat edeceğimiz âyet şu olsun:
"Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve “işittik, itaat ettik” dediğinizde ona verdiğiniz ve sizi kendisiyle bağladığı sağlam sözü hatırlayın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, göğüslerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir." (el-Mâide 5/7)
Bu âyetin bize verdiği mesajlar içinden en çok öne çıkanlara bakalım:
1) Rabbimiz bu âyette iki şeyi daima hatırda tutmamızı, hem kalben hem de dilimizle bunları anmamızı istemektedir:
a) Allah'ın bize bahşetmiş olduğu nimetler
Burada hem birey olarak her birimize ayrı ayrı verdiği nimetler, hem de genel olarak bizlere bahşettiği İslam nimetine vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir önceki âyette abdest, gusül ve teyemmüme ilişkin hükümler zikredilmiş, bu hükümleri koyarken Rabbimizin bize zorluk çıkarmak istemediği, bize olan nimetini tamamlamak istediği belirtilmişti. Burada da bu nimeti daima hatırda tutmamız isteniyor.
Demek ki Rabbimizin bize olan emir ve yasakları bizim için bir yük, sıkıntı, dert değil tam tersine bir nimettir. Bunun bir nimet olduğunu ancak o nimetin tadına varanlar anlayabilir.
Bunun dışında her birimizi hayatımıza şöyle bir baktığımızda Rabbimizin bize bahşetmiş olduğu hayat, akıl, sağlık gibi nimetlerini görebiliriz.
b) Hatırda tutmamız gereken ikinci şey ise Rabbimizin bizden aldığı söz ve bizimle yaptığı anlaşmadır. Bizler İslam dinine mensup olmakla, kelime-i şehadeti getirmekle ruhen ve kalben şöyle demiş oluyoruz: "Allah'ım! Bize her ne emredersen başımız, gözümüz üstüne. Biz bunları işittik, itaat ettik."
Rabbimiz ruhlar âleminde bizlere "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda "evet Sen bizim Rabbimizsin" (el-A'raf 7/172) diye cevap vermekle "Senin, bizim üzerimizdeki hükümranlığını kabul ediyoruz" demiş olduk. Bu dünyadaki hayatımız, verdiğimiz bu söze bağlılık gösterip göstermeyeceğimize ilişkin bir sınavdan ibaret.
2) İnsan, Allah'ın nimetini unutmak ya da Allah'a verdiği sözün gereğini terk etmekten sakınmalıdır. İşte takva (sakınma) dediğimiz şey budur. Çünkü nimeti unutan nankörlük eder. Verdiği sözü unutan ise ahde vefasızlık yapar. Bu ikisi (nankörlük ve sözünden dönmek) insanın bu dünya imtihanını kaybetmesine yol açar.
3) Nimeti unutan ve nankörlük eden kimse, elindeki nimetin kıymetini bilmez. Allah'ın emir ve yasaklarının nasıl bir nimet olduğunu unuttuğumuzda Allah'ın bu emir ve yasaklarıyla bizleri hangi kötülüklerden koruduğunu, hangi iyiliklere kavuşturduğunu görmeyiz. Şöyle bir düşünelim: Rabbimiz "içki içmeyin, zina etmeyin, kumar oynamayın, yalan söylemeyin" derken bu kuralları ile bizlere nasıl bir nimet sunuyor? Şunu da bilmek gerekir: Nimet, nankörlük edenin elinde uzun süre kalmaz.
4) Allah ile olan anlaşmasını unutan bir kimse kendini başıboş kabul eder. Nefsi ona bu durumu "özgürlük", "kafasına göre takılmak" şeklinde gösterebilir. Oysa bu tam anlamıyla bir yanılmadır. Zira asıl özgürlük, nefsin arzu ve isteklerinden, şeytanın vesvese ve kışkırtmalarından kurtularak Rabbi ile olan anlaşmasına uygun davranmaktır. Çünkü Rabbimiz, bu anlaşmada her ne şart koşmuşsa bunu kendi zatı için değil bizim iyiliğimiz için koşmuştur.
5) Rabbimiz nimetlerini gereğince hatırımızda tutup tutmadığımızı, O'nunla olan anlaşmamıza yeterince sadakat gösterip göstermediğimizi elbette bilir. Çünkü o, gönüllerin en derin noktalarında nelerin gizlendiğini bilir. Bizim kendimize dair bilmediklerimizi de O bilir.
Rabbimiz bize bahşettiği İslam nimeti başta olmak üzere tüm nimetlerini hatırda tutmayı, O'nunla yaptığımız anlaşmayı hatırda tutup bu anlaşmaya sâdık kalmayı bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/1.Zilkade.1444/21.Mayıs.2023/Pazar)