-
- Katılım
- 1 May 2020
-
- Mesajlar
- 17,432
-
- Çözümler
- 1
-
- Tepkime puanı
- 47,854
-
- Puan
- 113
Borçlarda Fiyat Güncellemesi Meselesi Hakkında
AAOIFI ve günümüz fukahası bu konuda geleneksel olarak şunu savunur:
Akit anında toplam borç net değilse, cehâlet vardır. Enflasyon oranı gelecekte belli olacağı için bu bir belirsizliktir.
Onlara göre bu durum “akdin şartına sonradan dahil edilen değişken bedel” anlamına gelir. Dolayısıyla belirsiz satış olur.
Fıkıhta satış akdinin sahih olması için malın ve bedelin belirli ve taraflarca bilinir olması gerekir.
Kur’an ve sünnette yasaklanan “garar (belirsizlik)” temelde şunu hedefler: Taraflardan biri aldanmasın, anlaşmazlık çıkmasın. Bu nedenle,
•“Toplam borç tutarı belirsiz” veya “Artış oranı net değil” gerekçeleriyle fakihler akdi muğlak (meçhul) sayarak caiz görmemiştir.
Peki bu durumda öyle midir? Fiyat belirsiz midir?
Şahsi kanaatim değildir. Artış oranının keyfî olmaktan ziyade önceden tanımlı bir göstergeye (enflasyon, memur maaş artışı, TÜFE, ÜFE) bağlanması ve taraflarca kabul edilmesi (rızaen) sözleşmeyi cehaletten kurtarır. Burada murad edilen netliği elde etmek imkansızdır. Nitekim gelecekte fiyatlar seviyesini bilemeyiz. Dolayısıyla çözümsüzlük üreterek toplumda gerçekten ihtiyaç sahibi olanlara dur demenin anlamlı olmadığını düşünüyorum. Zorlaştırmamak, kolaylaştırmak gerekir. Zira İslam zorluk dini değildir. Fıkıh da buna hizmet eder.
Özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde borcun değerinin korunması konusunda tartışmalar çok kez yaşanmıştır. AAOIFI’nin de katıldığı genel fıkıh ilkesi borcun nominal ödenmesi olsa da bazı alimler aşırı enflasyon durumunda borçlu-alacaklı arasında hakkaniyetli bir çözüm bulunması gerektiğini savunmuştur. Özellikle aşırı enflasyon durumunda, tamamen nominal ödeme ilkesinin zulme yol açabileceği endişesi tartışılmıştır. Bu tartışmanın haklı olduğu kanaatindeyim. Bu itirazın bugünün önemli bir sorununa merhem olacağını rahatlıkla görebiliriz.
Bu proje özelinde artışı faiz olarak düşünmemek gerekir. Zira tam tersine uzun vade olması hasebiyle maliyet güncellemesidir.
Bu tür projelerde devlet gibi tüm toplumu etkileyen bir kurumda aşırı zarar oluşmaması için fiyatın makul ölçüde korunması Allahul a’lem meşru olmalıdır.
“Maslahat-ı âmme” (kamu yararı) gereği, enflasyonist dönemlerinde sabit fiyatla 20 yıllık sözleşme yapmak devlete büyük zarar verir. Unutmamak gerekir ki bu oluşacak zarar da tüm topluma bir vesileyle yansır. Siz ödemez iseniz yerinize yine toplum öder. Bu hakkı da gözetmelisiniz.
“La darar ve la dirâr” (zarar verme ve zararla karşılık verme yoktur) kaidesi gereği sözleşmede hem devletin hem alıcının hakkı korunmalıdır. Zira zarar sadece vatandaş açısından değerlendirilmez. Tüm taraflar dikkate alınmalıdır. Devletin dikkate alınmaması bence daha büyük bir zulüme neden olur.
Bu düşüncelerden hareketle bu güncellemenin meşru olduğu kanaatindeyim. Daha önce de ifade ettiğim gibi fakih değilim. Okumalarım ve İslamın fıkıhtan muradınca bu meselede telakkim budur.
İsabet edersem Allahtan, hata etmişsem bendendir. En doğrusunu alim olan Allah bilir.
Vesselam
Muhammet Fatih Canbaz
AAOIFI ve günümüz fukahası bu konuda geleneksel olarak şunu savunur:
Akit anında toplam borç net değilse, cehâlet vardır. Enflasyon oranı gelecekte belli olacağı için bu bir belirsizliktir.
Onlara göre bu durum “akdin şartına sonradan dahil edilen değişken bedel” anlamına gelir. Dolayısıyla belirsiz satış olur.
Fıkıhta satış akdinin sahih olması için malın ve bedelin belirli ve taraflarca bilinir olması gerekir.
Kur’an ve sünnette yasaklanan “garar (belirsizlik)” temelde şunu hedefler: Taraflardan biri aldanmasın, anlaşmazlık çıkmasın. Bu nedenle,
•“Toplam borç tutarı belirsiz” veya “Artış oranı net değil” gerekçeleriyle fakihler akdi muğlak (meçhul) sayarak caiz görmemiştir.
Peki bu durumda öyle midir? Fiyat belirsiz midir?
Şahsi kanaatim değildir. Artış oranının keyfî olmaktan ziyade önceden tanımlı bir göstergeye (enflasyon, memur maaş artışı, TÜFE, ÜFE) bağlanması ve taraflarca kabul edilmesi (rızaen) sözleşmeyi cehaletten kurtarır. Burada murad edilen netliği elde etmek imkansızdır. Nitekim gelecekte fiyatlar seviyesini bilemeyiz. Dolayısıyla çözümsüzlük üreterek toplumda gerçekten ihtiyaç sahibi olanlara dur demenin anlamlı olmadığını düşünüyorum. Zorlaştırmamak, kolaylaştırmak gerekir. Zira İslam zorluk dini değildir. Fıkıh da buna hizmet eder.
Özellikle enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde borcun değerinin korunması konusunda tartışmalar çok kez yaşanmıştır. AAOIFI’nin de katıldığı genel fıkıh ilkesi borcun nominal ödenmesi olsa da bazı alimler aşırı enflasyon durumunda borçlu-alacaklı arasında hakkaniyetli bir çözüm bulunması gerektiğini savunmuştur. Özellikle aşırı enflasyon durumunda, tamamen nominal ödeme ilkesinin zulme yol açabileceği endişesi tartışılmıştır. Bu tartışmanın haklı olduğu kanaatindeyim. Bu itirazın bugünün önemli bir sorununa merhem olacağını rahatlıkla görebiliriz.
Bu proje özelinde artışı faiz olarak düşünmemek gerekir. Zira tam tersine uzun vade olması hasebiyle maliyet güncellemesidir.
Bu tür projelerde devlet gibi tüm toplumu etkileyen bir kurumda aşırı zarar oluşmaması için fiyatın makul ölçüde korunması Allahul a’lem meşru olmalıdır.
“Maslahat-ı âmme” (kamu yararı) gereği, enflasyonist dönemlerinde sabit fiyatla 20 yıllık sözleşme yapmak devlete büyük zarar verir. Unutmamak gerekir ki bu oluşacak zarar da tüm topluma bir vesileyle yansır. Siz ödemez iseniz yerinize yine toplum öder. Bu hakkı da gözetmelisiniz.
“La darar ve la dirâr” (zarar verme ve zararla karşılık verme yoktur) kaidesi gereği sözleşmede hem devletin hem alıcının hakkı korunmalıdır. Zira zarar sadece vatandaş açısından değerlendirilmez. Tüm taraflar dikkate alınmalıdır. Devletin dikkate alınmaması bence daha büyük bir zulüme neden olur.
Bu düşüncelerden hareketle bu güncellemenin meşru olduğu kanaatindeyim. Daha önce de ifade ettiğim gibi fakih değilim. Okumalarım ve İslamın fıkıhtan muradınca bu meselede telakkim budur.
İsabet edersem Allahtan, hata etmişsem bendendir. En doğrusunu alim olan Allah bilir.
Vesselam
Muhammet Fatih Canbaz
