- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Müslüman Türkün kültüründe düşene vurmak yoktur. Kültürümüz yenileni ezmeye, kazanılan zafer sonucu büyüklenmeye izin vermez. Düşene vurulmaması ise hem sağlam bir ahlakî yapının sonucudur, hem de insan denen kıymetin kıymetini kavramayla ilgili bir keyfiyettir. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın (Şeyh Edebali) anlayışı ile insan kalbini kırmayı Kâbe yıkmakla aynı sayan anlayışın kaynağı da budur.
Kültürümüzde, düşene vurmak yoktur!
Yenileni ezmek, paramparça etmek de yoktur!
Kültürümüz zafer karşısında büyüklenmeye de izin vermez...
Bu kültürün çocuğu olarak, Osmanlı padişahları, her zaferden sonra, işte bunun için şükür secdesine varmış, bir ikram-ı İlâhi olarak gördükleri zaferin şükrünü eda etmeye çalışmışlardır.
Düşene vurulmaması ise hem sağlam bir ahlakî yapının sonucudur, hem de insan denen kıymetin kıymetini kavramayla ilgili bir keyfiyettir.
Osmanlıyı mağluplar karşısında müsamahakâr yapan, hatta hafif bir mahcubiyete düşüren sebep, insan denen varlığın muhtevasına vâkıf olmasıdır.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın (Şeyh Edebali) anlayışı ile insan kalbini kırmayı Kâbe yıkmakla aynı sayan anlayışın kaynağı da budur.
Bu yüzden Osmanlı ceddimiz elinde rakipsiz güçler bulunduğu dönemlerde bile insana zulmetmemiş, insanı aşağılamamış, tam tersine esir ve kölelere bile insanca muamele etmiştir.
Bunun yüzlerce örneğini zikretmek mümkündür. Bunlardan biri, tam bir ibret tablosudur.
Güçlünün zayıfı, zenginin fakiri, büyüğün küçüğü ezmeye çalıştığı günümüzde, Namık Kemale, Bir zamanlar biz ne millet, hem ne milletmişiz/Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz dedirten mert duruşun bu örneğine hepimizin ihtiyacı var.
Kültürümüzde, düşene vurmak yoktur!
Yenileni ezmek, paramparça etmek de yoktur!
Kültürümüz zafer karşısında büyüklenmeye de izin vermez...
Bu kültürün çocuğu olarak, Osmanlı padişahları, her zaferden sonra, işte bunun için şükür secdesine varmış, bir ikram-ı İlâhi olarak gördükleri zaferin şükrünü eda etmeye çalışmışlardır.
Düşene vurulmaması ise hem sağlam bir ahlakî yapının sonucudur, hem de insan denen kıymetin kıymetini kavramayla ilgili bir keyfiyettir.
Osmanlıyı mağluplar karşısında müsamahakâr yapan, hatta hafif bir mahcubiyete düşüren sebep, insan denen varlığın muhtevasına vâkıf olmasıdır.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın (Şeyh Edebali) anlayışı ile insan kalbini kırmayı Kâbe yıkmakla aynı sayan anlayışın kaynağı da budur.
Bu yüzden Osmanlı ceddimiz elinde rakipsiz güçler bulunduğu dönemlerde bile insana zulmetmemiş, insanı aşağılamamış, tam tersine esir ve kölelere bile insanca muamele etmiştir.
Bunun yüzlerce örneğini zikretmek mümkündür. Bunlardan biri, tam bir ibret tablosudur.
Güçlünün zayıfı, zenginin fakiri, büyüğün küçüğü ezmeye çalıştığı günümüzde, Namık Kemale, Bir zamanlar biz ne millet, hem ne milletmişiz/Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz dedirten mert duruşun bu örneğine hepimizin ihtiyacı var.