kervan
Aktif Üye
- Katılım
- 2 Haz 2020
- Mesajlar
- 945
- Tepkime puanı
- 2,388
- Puanları
- 93
- Cinsiyet
Bir Yolcu Gibi
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
"Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış;
arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz
olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır." (Kehf, 45-46)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın." (Müslim, Cennet 55)
Abdullah İbni Mes'ûd (ra) şöyle dedi:
Rasûlullah (sav) bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz:
-Yâ Rasûlallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
"Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim" buyurdular. (Tirmizî, Zühd 44)
Peygamber Efendimiz lükse ve rahata düşkün değildi. İçinde yaşadığı toplumun hayat şartlarının üstünde bir yaşayışı hiçbir zaman arzu etmedi.
Her konuda olduğu gibi, evinin tanzimi ve kullandığı ev eşyalarında da sahâbîlere ve ümmetine örnek teşkil etti. Hz. Peygamber, hayatı boyunca her
türlü dünyalık imkânı elde etme gücüne sahipken, böyle bir şey istemedi, zühdü ve tevâzuu da terketmedi. Kuş tüyünden, yünden veya pamuktan
yapılmış rahat bir döşekte yatma imkânına sahipken, vücûdunda iz bırakan bir hasır üzerinde yatmayı tercih etti. Oysa yıllarca hizmetinde bulunun
aziz sahâbî Enes İbni Mâlik'in ifadesiyle Peygamberimiz'in vücudu bir ipek kadar hassas ve nazik idi. Buna rağmen, sahâbe-i kirâmın kendisini rahat
ettirecek ve vücudunda iz bırakmayacak yumuşaklıkta bir döşek hazırlama teklifini kabul etmedi. Her zaman ifade ettiği gibi, dünyaya onu hiç
terketmeyecekmişçesine bağlanmadığını hatırlattı. Hatta dünyadaki hayatının, bir ağacın gölgesinde dinlenecek kadar kısa olduğunu belirterek,
lükse, rahata ve israfa düşkünlüğün bir müslümana yakışmadığını akıllara ve kalplere yerleştirdi.
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Aliyy:
Pek yüce olan, beşerî tasavvurun tahayyül edeceği her şeyin ötesinde ve üstünde olan, kendinden daha üstün hiçbir şey olmayan, izzet ve şeref bakımından hükümranlığı ile en yüce olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Hz. Peygamber, kendi şahsî hayatında zühdü tercih etmiş ve ümmete bu yönde tavsiyelerde bulunmuştur. Dünya hayatı gelip geçicidir. Bu sebeple
bağlanıp kalmaya değmez. Güzel ve hayırlı davranışlarla âhiret hayatına hazırlanmak gerekir.
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
Bismillahirrahmanirrahim
"Onlara şunu da misal göster: Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkisi (önce gelişip) birbirine karışmış;
arkasından rüzgârın savurduğu çerçöp haline gelmiştir. Allah, her şey üzerinde iktidar sahibidir. Servet ve oğullar, dünya hayatının süsüdür; ölümsüz
olan iyi işler ise Rabbinin nezdinde hem sevapça daha hayırlı, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır." (Kehf, 45-46)
Rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:
"Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık bir su ile döndüğüne baksın." (Müslim, Cennet 55)
Abdullah İbni Mes'ûd (ra) şöyle dedi:
Rasûlullah (sav) bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu. Uykudan uyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı. Biz:
-Yâ Rasûlallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem:
"Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim" buyurdular. (Tirmizî, Zühd 44)
Peygamber Efendimiz lükse ve rahata düşkün değildi. İçinde yaşadığı toplumun hayat şartlarının üstünde bir yaşayışı hiçbir zaman arzu etmedi.
Her konuda olduğu gibi, evinin tanzimi ve kullandığı ev eşyalarında da sahâbîlere ve ümmetine örnek teşkil etti. Hz. Peygamber, hayatı boyunca her
türlü dünyalık imkânı elde etme gücüne sahipken, böyle bir şey istemedi, zühdü ve tevâzuu da terketmedi. Kuş tüyünden, yünden veya pamuktan
yapılmış rahat bir döşekte yatma imkânına sahipken, vücûdunda iz bırakan bir hasır üzerinde yatmayı tercih etti. Oysa yıllarca hizmetinde bulunun
aziz sahâbî Enes İbni Mâlik'in ifadesiyle Peygamberimiz'in vücudu bir ipek kadar hassas ve nazik idi. Buna rağmen, sahâbe-i kirâmın kendisini rahat
ettirecek ve vücudunda iz bırakmayacak yumuşaklıkta bir döşek hazırlama teklifini kabul etmedi. Her zaman ifade ettiği gibi, dünyaya onu hiç
terketmeyecekmişçesine bağlanmadığını hatırlattı. Hatta dünyadaki hayatının, bir ağacın gölgesinde dinlenecek kadar kısa olduğunu belirterek,
lükse, rahata ve israfa düşkünlüğün bir müslümana yakışmadığını akıllara ve kalplere yerleştirdi.
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Aliyy:
Pek yüce olan, beşerî tasavvurun tahayyül edeceği her şeyin ötesinde ve üstünde olan, kendinden daha üstün hiçbir şey olmayan, izzet ve şeref bakımından hükümranlığı ile en yüce olan demektir.
Kısa Günün Kârı
Hz. Peygamber, kendi şahsî hayatında zühdü tercih etmiş ve ümmete bu yönde tavsiyelerde bulunmuştur. Dünya hayatı gelip geçicidir. Bu sebeple
bağlanıp kalmaya değmez. Güzel ve hayırlı davranışlarla âhiret hayatına hazırlanmak gerekir.