- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,685
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,610
- Puanları
- 113
BİR EĞİTİM KURUMU OLARAK KÖY ODALARI
"Anadolu irfanının ana unsuru Türk kültürüdür ve Orta Asya’dan Anadolu'ya kadar taşınmıştır. Köy odaları da eski Türklerdeki “bey otağlarının” fethedilen coğrafyalarda aldığı yeni bir biçimdir.
Özenle yapılan bu mekânlar pek çok fonksiyonu barındırdığı için köyün ileri gelenlerince kurulur, himâye edilir ve masrafları karşılanır.
Günümüzün sosyal tesisleri, köy odaları..
Köy odaları yolcunun, misafirin, yoksulun teklifsiz yararlanabildiği sosyal tesisler hüviyetini taşırlar. Bu odalarda “Allah misafiri” kapısını çalan herkese ikramda kusur edilmez, hayvanına yem verilir, kendisinin karnı doyurulup yatak açılırdı.
Köy odaları her şeyden evvel birer eğitim kurumuydular. Bu odalarda bilhassa kış geceleri düzenlenen sohbetler, anlatılan veya okunan öykülerden çıkarılan hisselerle kültürel değerler kuşaktan kuşağa taşınırdı.
Belirli bir yaşa gelmiş çocukların da katılımına izin verilerek onların sosyalleşmesi, sözlü ve fiili geleneği kavraması sağlanırdı. Özellikle uzun kış gecelerinde odalarda toplanılır uzun ve doyumsuz sohbetler edilir, kitaplar okunur, oyunlar oynanarak genci yaşlısı ile toplumun kaynaşması sağlanırdı. Aslında buralar birer halk okulu gibiydi.
Odalarda oturma düzeni de öyle gelişi güzel olmazdı. Misafir yaşına bakılmaksızın baş köşeye oturtulur, ondan sonra yaşlılar oturur, çocuklar ise en aşağıda edeplice otururlardı. Odalarda hizmeti de çocuklar ve delikanlılar yaparlardı.
Gençler kapı yanında “bardaklık” denilen yerde oturur, çay ve su servisinin yanı sıra abdest alacak olanların abdest suyunu dökerlerdi.
Günümüzde nadiren bir araya gelen gençler ve yaşlılar, toylar ve hamlar bir araya gelir birbirlerine heyecanlarını, tecrübe ve deneyimlerini aktarırlardı.
Her yönüyle toplumsal bir kaynaşma mekanıydı, köy odaları
Bu köy odalarını genellikle hali vakti yerinde olanlar açık tutardı. Bununla birlikte odanın yakacak ve diğer giderlerinin karşılanmasına gönüllü olarak köy halkının iştiraki de söz konusuydu. Mesela kış günlerinde köy odasına gidenler ellerine bir parça odun ve tezek alır, ceplerine de semaverde demlenecek olan çay için kesme şeker koyarlardı. Evlerde hazırlatılan hedik ve kavurga gibi çerezler köy odalarına taşınır, birlikte yenirdi.
Köy seyirlik oyunlarının sergilendiği doğal sanat kurumlarıydı. Köy odaları, uzun kış gecelerinden meddahlık yeteneği olanların anlattıkları kahramanlık öykülerinin duygu yoğunluğunda geçirilirdi. Aşıklar geleneğinin ürünü olan halk öykülerindeki deyişler sesi güzel olanlar tarafından okunur, böylece bu toplantılar bir musiki meclisine de dönüşürdü.
Yine okuma bilenler Siyer-i Nebi, Hz. Ali cenkleri, Köroğlu destanı, Battal Gazi destanı gibi kitapları okurdu. Şiir ise her zaman en değerli metinlerdendi. Osmanlı halkının eğitim-öğretim kitapları Muhammediye, Bostan-Gülistan benzeri şiir diliyle yazılmış eserler okunur, hatta ezberlenir, nesilden nesile aktarılırdı.
Kurban ve Ramazan bayramlarında bütün köy halkına köyün varlıklı aileleri tarafından yemek ikramı yapılır ve toplu bayramlaşma töreni düzenlenirdi. Düğünlerde zaman zaman sağdıç evi olarak, bazen de düğüne katılan misafirlerin ağırlandığı bir mekân olarak kullanılırdı köy odaları.
Belirli bir adap gözetilirdi..
Odalarda nöbetçilik sistemi vardır. Nöbetçi olan kişi ilk olarak odaya gelir, yerleri süpürür ve sobayı yakar. Sonra diğer insanlar birer ikişer odada toplanmaya başlar. Nöbetçi o gün odanın hemen her ihtiyacıyla ilgilenir. Sohbetin bir esnasında kalkar, çayı demler ve herkese dağıtırdı. Çayı dağıtırken yaşça kendisinden küçük olanlar kalkarlar ve nöbetçiye yardım ederlerdı. Nöbetçi yine sohbetin bir esnasında diğerlerini rahatsız etmeden çayın bulaşığını yıkardı.
Köy odalarının köylerin meclisi ve mahkemesi olarak kullanıldığı da anlatılır. Önemli kararlar için toplanılır; köyün meseleleri, yapılacak imeceler buralarda karara bağlanırdı. Bir olay anında tarafların karşılıklı dinlenip yatıştırılması, küskünlerin barıştırılması, arazi ihtilaflarının halledilmesi hep bu odalarda yapılan görüşmelerin sonucu olarak ortaya çıkardı.
Tarihsel aktarımı ile bazı değişiklikler geçiren ve yörelere göre çeşitli biçimde adlandırılan odalar; hem düzenini korumak bağlamında kendi iç hukuku hem de toplumdan bağımsız olmadığı için yerel hukuk bağlamında önemli toplumsal kurumlar olmuştur.
Toplantılar düzenleme, yemek verme ve misafir ağırlama gibi pek çok faktörü bünyesinde taşıyan odalar; aynı zamanda hukuksal uygulamalarıyla da dikkat çeker.
Yârân mahkemeleri denebilecek uygulamaları ile köy odaları, geleneksel “oda hukukunun” canlı örnekleridir. Sohbette uyum, düzen, disiplin, dürüstlük, gibi değerlerin korunması için bunları ihlâl edenleri cezalandırmak gerekir; bu işlem de gelişigüzel olmaz, bir usule göre yapmak gerekir. İşte yârân sohbetleri kendi içlerinde bu tür durumlarda mahkeme kurulmasını, suçluların yargılanmasını öngörürdü. Adap ve erkâna uymayanlar sorguya çekilir, cezası verilirdi. Köy odasında kurulan mahkemede “Başağa” hâkim, “Küçük Başağa” savcı, köylüler ise jüri olarak görev yaparlardı. Meclislerde uyumu bozan, kuralları çiğneyen davranışlar cezalandırılarak düzen sürdürülmüş olurdu. Eski Türk töresi ve geleneklerimiz, yârân hukukunun kaynağını oluştururdu.
Büyük Başağa, her mecliste “Yollumuz, yolsuzumuz var mı?” diye sorar eğer o hafta suç işlemiş kimse yoksa, sesi güzel olan bir yâren Kur’an okur.
Geçen bir hafta içinde sohbetin başlama saatinden sonra gelme, dışarıdan yârenlere selam vermeme, kavga etme, sır saklama/ma, başka bir yârân sohbetine gitme, yâren hakkında dışarıda ileri-geri konuşma, küfür etme, yemeklerin fena yapılmasındaki dikkatsizlikler, hakaret etme gibi suçları olan yâren varsa cezalandırılır. Cezalar yârenin suçunun şiddetine göre değişir. Genellikle, yârenleri traş ettirmek, ziyafet vermek, çay ısmarlamak, ayakkabı boyatmak, helva yaptırmak, yârânı bir yerlere götürüp gezdirmek gibi cezalar verilir. Bunlar maddî külfeti fazla olan ağır cezalardır. Yârân meclislerinin en ağır cezası meclisten kovulmaktır.
Anadolu halkının sıkı bağlarının, kültürlerini canlı ve diri tutabilmelerinin arkasında köy odalarının yeri önemlidir. Elbette çağlar değişip, toplum farklılaştıkça değerler dünyası da değişmiş, gıpta edilen ve nesilden nesile aktarılan güzel ahlak, dayanışma, eğitim ve öğretim yerini yeni toplumun aktardıklarına bırakmıştır.
Artık eski önemini yitiren, değerlerimizi sadakatle aktaran ve yaşatan köy odaları değil, ne yazık ki değerlerimizdir."
"Anadolu irfanının ana unsuru Türk kültürüdür ve Orta Asya’dan Anadolu'ya kadar taşınmıştır. Köy odaları da eski Türklerdeki “bey otağlarının” fethedilen coğrafyalarda aldığı yeni bir biçimdir.
Özenle yapılan bu mekânlar pek çok fonksiyonu barındırdığı için köyün ileri gelenlerince kurulur, himâye edilir ve masrafları karşılanır.
Günümüzün sosyal tesisleri, köy odaları..
Köy odaları yolcunun, misafirin, yoksulun teklifsiz yararlanabildiği sosyal tesisler hüviyetini taşırlar. Bu odalarda “Allah misafiri” kapısını çalan herkese ikramda kusur edilmez, hayvanına yem verilir, kendisinin karnı doyurulup yatak açılırdı.
Köy odaları her şeyden evvel birer eğitim kurumuydular. Bu odalarda bilhassa kış geceleri düzenlenen sohbetler, anlatılan veya okunan öykülerden çıkarılan hisselerle kültürel değerler kuşaktan kuşağa taşınırdı.
Belirli bir yaşa gelmiş çocukların da katılımına izin verilerek onların sosyalleşmesi, sözlü ve fiili geleneği kavraması sağlanırdı. Özellikle uzun kış gecelerinde odalarda toplanılır uzun ve doyumsuz sohbetler edilir, kitaplar okunur, oyunlar oynanarak genci yaşlısı ile toplumun kaynaşması sağlanırdı. Aslında buralar birer halk okulu gibiydi.
Odalarda oturma düzeni de öyle gelişi güzel olmazdı. Misafir yaşına bakılmaksızın baş köşeye oturtulur, ondan sonra yaşlılar oturur, çocuklar ise en aşağıda edeplice otururlardı. Odalarda hizmeti de çocuklar ve delikanlılar yaparlardı.
Gençler kapı yanında “bardaklık” denilen yerde oturur, çay ve su servisinin yanı sıra abdest alacak olanların abdest suyunu dökerlerdi.
Günümüzde nadiren bir araya gelen gençler ve yaşlılar, toylar ve hamlar bir araya gelir birbirlerine heyecanlarını, tecrübe ve deneyimlerini aktarırlardı.
Her yönüyle toplumsal bir kaynaşma mekanıydı, köy odaları
Bu köy odalarını genellikle hali vakti yerinde olanlar açık tutardı. Bununla birlikte odanın yakacak ve diğer giderlerinin karşılanmasına gönüllü olarak köy halkının iştiraki de söz konusuydu. Mesela kış günlerinde köy odasına gidenler ellerine bir parça odun ve tezek alır, ceplerine de semaverde demlenecek olan çay için kesme şeker koyarlardı. Evlerde hazırlatılan hedik ve kavurga gibi çerezler köy odalarına taşınır, birlikte yenirdi.
Köy seyirlik oyunlarının sergilendiği doğal sanat kurumlarıydı. Köy odaları, uzun kış gecelerinden meddahlık yeteneği olanların anlattıkları kahramanlık öykülerinin duygu yoğunluğunda geçirilirdi. Aşıklar geleneğinin ürünü olan halk öykülerindeki deyişler sesi güzel olanlar tarafından okunur, böylece bu toplantılar bir musiki meclisine de dönüşürdü.
Yine okuma bilenler Siyer-i Nebi, Hz. Ali cenkleri, Köroğlu destanı, Battal Gazi destanı gibi kitapları okurdu. Şiir ise her zaman en değerli metinlerdendi. Osmanlı halkının eğitim-öğretim kitapları Muhammediye, Bostan-Gülistan benzeri şiir diliyle yazılmış eserler okunur, hatta ezberlenir, nesilden nesile aktarılırdı.
Kurban ve Ramazan bayramlarında bütün köy halkına köyün varlıklı aileleri tarafından yemek ikramı yapılır ve toplu bayramlaşma töreni düzenlenirdi. Düğünlerde zaman zaman sağdıç evi olarak, bazen de düğüne katılan misafirlerin ağırlandığı bir mekân olarak kullanılırdı köy odaları.
Belirli bir adap gözetilirdi..
Odalarda nöbetçilik sistemi vardır. Nöbetçi olan kişi ilk olarak odaya gelir, yerleri süpürür ve sobayı yakar. Sonra diğer insanlar birer ikişer odada toplanmaya başlar. Nöbetçi o gün odanın hemen her ihtiyacıyla ilgilenir. Sohbetin bir esnasında kalkar, çayı demler ve herkese dağıtırdı. Çayı dağıtırken yaşça kendisinden küçük olanlar kalkarlar ve nöbetçiye yardım ederlerdı. Nöbetçi yine sohbetin bir esnasında diğerlerini rahatsız etmeden çayın bulaşığını yıkardı.
Köy odalarının köylerin meclisi ve mahkemesi olarak kullanıldığı da anlatılır. Önemli kararlar için toplanılır; köyün meseleleri, yapılacak imeceler buralarda karara bağlanırdı. Bir olay anında tarafların karşılıklı dinlenip yatıştırılması, küskünlerin barıştırılması, arazi ihtilaflarının halledilmesi hep bu odalarda yapılan görüşmelerin sonucu olarak ortaya çıkardı.
Tarihsel aktarımı ile bazı değişiklikler geçiren ve yörelere göre çeşitli biçimde adlandırılan odalar; hem düzenini korumak bağlamında kendi iç hukuku hem de toplumdan bağımsız olmadığı için yerel hukuk bağlamında önemli toplumsal kurumlar olmuştur.
Toplantılar düzenleme, yemek verme ve misafir ağırlama gibi pek çok faktörü bünyesinde taşıyan odalar; aynı zamanda hukuksal uygulamalarıyla da dikkat çeker.
Yârân mahkemeleri denebilecek uygulamaları ile köy odaları, geleneksel “oda hukukunun” canlı örnekleridir. Sohbette uyum, düzen, disiplin, dürüstlük, gibi değerlerin korunması için bunları ihlâl edenleri cezalandırmak gerekir; bu işlem de gelişigüzel olmaz, bir usule göre yapmak gerekir. İşte yârân sohbetleri kendi içlerinde bu tür durumlarda mahkeme kurulmasını, suçluların yargılanmasını öngörürdü. Adap ve erkâna uymayanlar sorguya çekilir, cezası verilirdi. Köy odasında kurulan mahkemede “Başağa” hâkim, “Küçük Başağa” savcı, köylüler ise jüri olarak görev yaparlardı. Meclislerde uyumu bozan, kuralları çiğneyen davranışlar cezalandırılarak düzen sürdürülmüş olurdu. Eski Türk töresi ve geleneklerimiz, yârân hukukunun kaynağını oluştururdu.
Büyük Başağa, her mecliste “Yollumuz, yolsuzumuz var mı?” diye sorar eğer o hafta suç işlemiş kimse yoksa, sesi güzel olan bir yâren Kur’an okur.
Geçen bir hafta içinde sohbetin başlama saatinden sonra gelme, dışarıdan yârenlere selam vermeme, kavga etme, sır saklama/ma, başka bir yârân sohbetine gitme, yâren hakkında dışarıda ileri-geri konuşma, küfür etme, yemeklerin fena yapılmasındaki dikkatsizlikler, hakaret etme gibi suçları olan yâren varsa cezalandırılır. Cezalar yârenin suçunun şiddetine göre değişir. Genellikle, yârenleri traş ettirmek, ziyafet vermek, çay ısmarlamak, ayakkabı boyatmak, helva yaptırmak, yârânı bir yerlere götürüp gezdirmek gibi cezalar verilir. Bunlar maddî külfeti fazla olan ağır cezalardır. Yârân meclislerinin en ağır cezası meclisten kovulmaktır.
Anadolu halkının sıkı bağlarının, kültürlerini canlı ve diri tutabilmelerinin arkasında köy odalarının yeri önemlidir. Elbette çağlar değişip, toplum farklılaştıkça değerler dünyası da değişmiş, gıpta edilen ve nesilden nesile aktarılan güzel ahlak, dayanışma, eğitim ve öğretim yerini yeni toplumun aktardıklarına bırakmıştır.
Artık eski önemini yitiren, değerlerimizi sadakatle aktaran ve yaşatan köy odaları değil, ne yazık ki değerlerimizdir."