Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Tarih Beylikten Cihan Devletine Geçişin Sırrı

SiyahSancaktaR

FK Üyesi
Ceddi Osmanlı
Katılım
7 Kas 2020
Mesajlar
10,553
Çözümler
1
Tepkime puanı
13,914
Puanları
113
Yaş
40
Konum
Istanbul
Burç
Yengeç
Cinsiyet
Medeni Hal
JkcUDD
Tarih derslerinde Anadolu Türk Beylikleri anlatılır: Karamanoğulları, Çandaroğulları, Aydınoğulları, Osmanoğulları... Başlangıçta bunlar içinde gerek toprak, gerekse nüfus itibariyle en küçüğü Osmanlı Beyliği'ydi. Peki, nasıl oldu da, bu küçük topluluk büyük bir cihan devleti hâline geldi? Fuad Köprülü ve H. Adams Gibbons gibi tarihçiler bu konuda değişik tezler ileri sürmüşler: Osmanlıların sahip olduğu coğrafî konum, Orta Asya'dan uzanıp gelen Türkmen göçlerinin beyliğe kattığı taze güç, komşu Bizans'ın güçsüz olması vs. Ancak çoğu zaman bunları kendileri de yeterli görmemişler. Çünkü Osmanlı Beyliği'yle aynı konuma, aynı avantajlara sahip diğer beyliklerin varlığı görmezden gelinememiş.

Osmanlı Beyliği'nin ayakları üstünde durmasında; Ertuğrul Bey, Osman Bey ve Şeyh Edebâli gibi, yaşantıları ile sıra dışı olan şahsiyetlerin rolü büyüktür. Ertuğrul Bey daha işin başında, istikbalde oğlu Osman'ın geleceği konumu az-çok tahmin etmiş ve ona; "Beni kır, Edebali'yi kırma!" derken Şeyh Edebâli'nin şahsında ilme ve ilimlerin kaynağı Alîm olan ALLAH'a (celle celâlühü) gösterilmesi gereken hürmeti ortaya koymuştur. Babasının vasiyetine uyan Osman Bey, Şeyhi Edebâli'nin: "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!" nasihatini ciddiye almış ve "Halka hizmet Hakk'a hizmettir." düsturunu benimsemiştir. Devletin varlık sebebinin İlâ-yı Kelimetullah olduğuna ve ancak Rıza-yı İlâhî'ye bağlı hareket edildiği takdirde ayakta kalınacağına daha ilk günlerden inanılmıştır. Meşhur hâdisede, Osman Bey, Kur'ân-ı Kerîm'e hürmeten ayaklarını uzatıp yatamıyor ve sabaha kadar Mushaf-ı Celile'yi okuyordu. Altı saat okunan bu Kur'ân, her işimizde çektiğimiz besmele gibi, altı asır sürecek istikbalin cihan devletinin mukaddes besmelesi oluyordu. Osman Bey, vefat ettiğinde kalan mirası ancak şu kadardı: Denizli bezinden yapılmış sarıklık bez, at için zırh takımı, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme, Alaşehir dokumasından kırmızı renkli sancaklar, bir sade kılıç, bir tirkeş, bir mızrak, birkaç at, misafirlerine ve halkına ikram için beslediği -ki bu bey olmanın gereğidir- üç sürü koyun. Bu miras ile Osman Bey bağlı bulunduğu İslâm dininin tasarruf, iktisat prensiplerini beyliğinin temeline yerleştirmiştir. Nitekim Yavuz da, süslüce giyinen şehzadesine söylediği; "Beyzâdem, giymesi için annene pek bir şey bırakmamışsın!" sözüyle, Osman Gazi'yle aynı temel üzerinde yürüdüğünü göstermiştir.

Yukarıdaki vasiyet ve nasihatler nesiller boyunca devam etti. Avrupa'nın kuvvetten başka bir güç ve otorite tanımadığı dönemlerde, yeni yeni filizlenip gelişen Osmanlı Devleti'nde adâlet, hak ve hukuk prensiplerine göre hareket etmek; babadan oğula, nesilden nesile sarsılmadan intikal etti. Osmanlı Şeyhülislâmı ve tarihçisi olan Hoca Saadeddin Efendi, Osman Bey'in oğlu Orhan'a olan vasiyetini şu ifadelerle nakleder: "Her işten önce din işlerine dikkat et, dâima cihad ile devletini büyütmeye çalış, askerinle, malınla gururlanma! Zîrâ onlar ALLAH yolunda cihad, milletin işlerinin yerli yerinde görülmesi, cihana adalet ve fazileti yayman için vasıtadırlar. Benden ibret al ki, bu diyarlara zayıf bir bey olarak gelip hak etmediğim hâlde ALLAH'ın bunca yardımına mazhar oldum. Her bir işe teşebbüste ALLAH'ın yardımına güven!" Osman Bey'in bu vasiyetinde altı çizilen ALLAH rızası, hak ve adalet anlayışı, yüksek ahlâk, ciddi ibadet, kulun acizliği, Rabbe teveccüh, iyiyi tavsiye, kötüden alıkoyma gibi İslâm dininin temel umdeleri çeşitli şekillerde nesilden nesile taşınmıştır. Kanunî Sultan Süleyman, bir gün saray bahçesindeki ağaçların karıncalar tarafından istilâ edildiğini görünce, karıncalarla mücadele edildiği takdirde hükmünün ne olacağını Şeyhülislâm Zembilli Ali Efendi'ye

"Dırahtı (ağacı) sarmış olsa karınca,
Zarar var mı karıncayı kırınca?"

ifadesiyle sormuştur. Zembilli Ali Efendi de, bu zarif suâle yine aynı zarafetle cevap vermiş, sualin tevcih edildiği kâğıdın altına şu beyti yazmıştır:

"Yarın divanına Hakk'ın varınca,
Süleyman'dan alır hakkın karınca."

Osmanlı'nın kuruluşunda ihlâs ve fedakârlığın bir başka misâlini Osman Bey'in oğlu Alâaddin Bey vermiştir. Osman Bey vefat ettiğinde, Kayı Boyu'nun başına kimin geçeceği belli değildir. Orhan Gazi kardeşine "Gel şimdi çoban sen ol!" deyince Alâaddin Bey işi ehline teslim etmenin gönül rahatlığıyla, "Atamızın duası ve himmeti seninledir. Bu yüzden, kendi zamanında askeri sana koşmuştur. Şimdi çobanlık dahi senindir." cevabını vermiştir. Böylece Alâaddin Bey, bu müstesna feragatiyle istikbâldeki nesillere büyük bir mesaj vermiş ve adanmış bir ruh portresinin nasıl olması gerektiğini yansıtmıştır.

Osmanlı'ya nasip olan cihan hâkimiyeti, başlangıç itibarıyla kendisinden çok güçlü olan ne diğer Anadolu beyliklerine, ne Mısır Memlûk Devleti'ne, ne de sonradan kurulan Akkoyunlular ile İran Safavî devletine nasip olmuştur. Osmanlı'yı farklı kılan hususiyetler; Hakk'a dayanma, Hz. Peygamber'e (sallALLAHü aleyhi ve sellem) aşk derecesinde bağlanma ve sarsılmaz ihlâs olmuştur. Bediüzzaman Hazretleri'nin (ra) büyük bir hakikate tercüman olan "Bir batman ihlâslı amel, binlerce batman ihlâssız yapılan amelden daha hayırlıdır." sözü tahakkuk etmiş; küçük, büyüğe galebe çalmıştır. Kur'ân'ın, "... Nice küçük topluluklar vardır ki, ALLAH'ın izniyle, büyük topluluklara galip gelmiştir. Doğrusu ALLAH sabredenlerle beraberdir." (Bakara, 2/249) düsturu, Osmanlı Beyliği'nde, tecelli etmiştir.

Kaynaklar


[FONT=&quot]- Gibbons, Herbert Adams, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluşu, (Osmanlıcadan aktaran: Hüseyin Dağ-İngilizce Çeviri: Bülent Arı), Ankara 1998.
  • Köprülü, Fuad, Osmanlı İmparatorluğu'*nun Kuruluşu, İstanbul 1986 (2. basım).
  • Langer, William L.-Blake, Robert P., "Osmanlı Türkleri'nin Doğuşu ve Tarihsel Arkaplanı", Söğüt'ten İstanbul'a (Derleyenler: Oktay Özel-Mehmet Öz), Ankara 2000.
 

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,433
Çözümler
1
Tepkime puanı
38,484
Puanları
113
Kanunî Sultan Süleyman, bir gün saray bahçesindeki ağaçların karıncalar tarafından istilâ edildiğini görünce, karıncalarla mücadele edildiği takdirde hükmünün ne olacağını Şeyhülislâm Zembilli Ali Efendi'ye

"Dırahtı (ağacı) sarmış olsa karınca,
Zarar var mı karıncayı kırınca?"

ifadesiyle sormuştur. Zembilli Ali Efendi de, bu zarif suâle yine aynı zarafetle cevap vermiş, sualin tevcih edildiği kâğıdın altına şu beyti yazmıştır:

"Yarın divanına Hakk'ın varınca,
Süleyman'dan alır hakkın karınca."

Bir an tasavvuf dersinde hissettim kendimi :)

Teşekkür ederim muhterem :)
 

Qasem

FK Üye
🌿🌼
Katılım
3 May 2020
Mesajlar
15,101
Çözümler
12
Tepkime puanı
40,031
Puanları
113
Konum
Avrupa
Web sitesi
forumkalemi.com
Burç
Akrep
İsim
Murat
Cinsiyet
Takım
lIr3ry
Ben bunu daha çok düzenli ve istikrarlı bir hareket tarzı, savaşçı bir oba yapısı ve iyi bir alp eğitimi, mükemmel bir stratejik dehalıkla alakalı olduğunu düşünüyorum.
Temellerini Ertuğrul beyin attığı, ahi teşkilatı ile zanaat ve savaşın bir arada yürümesi gerektiğini babası Süleyman şahtan tecrübe etmiş. Oğullarınada bunu iyi benimsetmiştir.

Aynı zamanda göçebeliğin ve oba hayatının verdiği, şartların meydana getirdiği savaşçı kişilikler, üstün strateji yeteneği onlara başarıyı kazandırmıştır. Duraklama ve gerilemede padişah ve yakın yaverler savaşlarda değil saraydadır. Yani gidişatı değiştiren hep savaşlar ve başarılar olmuştur. Savaşlar dua ile değil, önce üstün yetenek ve disiplin ile kazanılır. Sonrası manevi destek olarak duadır.

Bedir en büyük örnek. Bedirde bahsedilen meleklerle destekledik ayeti açık bir şekilde içiniz ferahlasın diye manevi bir destek olduğunu ayette net bir dille söyler. Oysa savaş müslümanların cesareti azmi ve zekasıyla kazanıldı. Sayıca üstünlüklerine güvenen müşrik ordusu dağınık zil zurna sarhoştu ve savaşı kaybettiler
Unudda tam tersi olmadı mı?

Bu yüzden Ertuğrul, osman ve orhanın savaşçı ve stratejik zekaları ön plana alınarak tarihi ve kuruluşu daha iyi anlayabiliriz.
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar