Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Düşünce Platformumuza Hoşgeldiniz!

Düşünce Platformumuz bilgi ve düşüncenin en özgür adresidir!
Güne, gündeme ve yarınlara dair söyleyeceğim var diyenlerin, günlük koşuşturmaca içerisinde zihin jimnastiği yapmak isteyenlerin özgürlük meşalesi ~ FORUM KALEMİ ~

Beyaz Atlı Prensi Beklerken…

AsyA

Forum Kalemi
Öylesine...
Katılım
1 May 2020
Mesajlar
14,486
Çözümler
1
Tepkime puanı
38,647
Puanları
113
Beyaz Atlı Prensi Beklerken…

Ekli dosyayı görüntüle 5206



Her yıl diğer yıla doğru kaybolmaya yüz tutar. Kışla asude evlerin verandaları, siyah metal parmaklıkları ve sakin kenar mahallelerin beton kaldırımları buz keser. Kışın soğuk nefesi, narin akçaağaçlarının kaba kabuğunu ve gençliğinin baharında olan çimlerin yumuşak yapraklarını dondurur. Buz, yapraksız güllerin altındaki toprağı çatlatır ve saçaklardaki sarkıtları parlatır. Karın beyaz battaniyesi bilinmez caddelerde giden arabaları susturur ve beni de hep bu duygular sarar.

Odamda yalnızca oturur, bıraktığım aralıktan yol bulup giren soğuk rüzgarın hafif akışını hisseder ve karın penceremin önünü doldurmasını izlerim. Hiçbir zaman penceremi tamamen kapatmayı sevmem. Boş odanın çınlayan sessizliği beni rahatsız eder; çünkü sessizliğin beyaz tuvalindeki kanın karanlık damlaları gibi olan düşüncelerimle beni yalnız bırakır. Dış dünyanın seslerinin, beni içimdeki gaddar yeisten alıkoyacağı ümidiyle pencereyi hafif açık bırakırım. Fakat yumuşacık kar dünyayı sersem bir sessizliğe bürüyor gibi ve ben huzurlu sessizliğin kumaşına süzülen karanlık kırmızı damlalara bakakalıyorum.

Bir yıl daha gitti ve bir yıl daha hayal kırıklığı.

Bir ergen olarak, birkaç yıl önceye kadar büyümek ve yetişkin gibi görünmek için sabırsızlanıyordum. Kendimi gençliğin küçük, aptalca eğlencelerinden bile mahrum ederek yetişkinmişim gibi davranıyordum. Yaşıtlarım, hatalarını umursamadan, bir kere denemekten bir şey olmaz anlayışıyla; hayatlarını gösterişli, korkusuzca, sorgusuzca ve sürekli yanlışlar yaparak yaşarken ben macera özlemiyle yanan içimin sesini boğdum ve hayat dolu ruhumu felç ettim.

On dokuz yaşımdayken evliliğe hazır olduğuma karar verdim. Çalışkan, cesaretli, hoş, oldukça akıllı, biraz da güzel olarak en ideal zamanımdaydım. Ev işlerinin nasıl halledileceğini yıllardır biliyordum. Ailemdeki evli çiftlerin tavırlarını inceliyor, sorunlarından kaçınmak ya da çözüm yollarını bulmak için notlar alıyordum. İlk defa bir aşkı kabul etmek için açık bir kalbim vardı. Tabi ki dedim, tabi ki bu yıl benim gelecekteki kocamla karşılaşacağım yıl olacak inşallah. Bundan daha hazır olamazdım

O yıl geldi ve O’ndan hiç bir haber vermeden gitti.

Sonraki yıl da aynıydı.

Ve daha sonraki yıl da…

Yirmi iki yaşıma geldiğimde her an kiminle evleneceğimi gösteren bir işareti bir şekilde alacağım veya onunla karşılaşma haberini duyacağımı düşündüm. Dışarı çıktığım zamanda, muhteşem bir sağanakla gelen yağmurdan önceki ağır, kesif havanın olduğu bir vakitte asılı kaldığımın farkındaydım. Elimi ilk damlayı yakalamak için uzatmıştım ama bir şey gelecek gibi gözükmüyordu. Tabi ki, diye düşündüm, tabi ki şimdilerde beklediğim işareti alacağım.

O yıl geldi ve bir şey vermeden gitti.

Ve sonraki yıl da…

O yıllarda benim için bir anlam ifade etmeyen birçok talipler geldi. Tanımadığım kişiler oldukları için ailemin onları reddetmesi beni rahatsız etmedi. Ruh ikizim değillerdi! Eğer prensim gelmiş olsaydı, mutlaka bilirdim. Bilirdim çünkü ben onun dualarının cevabı olduğum gibi o da benimkilerin cevabıydı. Fakat gelmedi.

Bu yıl bütün bunlardan yoruldum – yolun kenarında durup zaten geçmiş olan bir dondurma arabasını bekleyen bir çocuk gibi- hiç bir zaman gelmeyecek birini beklemekten usandım. Bu düşüncemden tamamen vazgeçtim. Gerçekten çok rahatladım. Damarlarımda dolaşan gurur, haysiyet ve şereften dolayı yarışın sonuna geldim. Çünkü ayak parmakları üstünde dikilip olmayan birisini bekleyen saf çocuk görüntüm gururumu biraz incitti.


Üzüntümü azaltan esas sebep bütün dayanağımın Allah (cc) olmasıydı. Kadir olan Allah’a bütün kalbimle o kadar inandım ki, içimde dolanan her hangi bir üzüntü anında eriyip gidiyordu. Ellerim tutulabilecek en sağlam kulpu tutuyordu ve bundan da hiç şüphem yoktu.

‘Hem dua edip hem üzülemezsin’ dediğini duymuştum birisinin. Bunlardan ancak birini yapabilirsin.

Bu yüzden bol bol dua ettim, üzülme kısmını ise daha az imanlı olanlara bıraktım. Elimdeki yuları tamamen saldım ve deveyi Allah’a emanet ettim. İş bana düştüğünde elimden geleni yapacağım ama daha fazla stres yapmayacağım. Zihnimin, bedenimin ve ruhumun tevekkülünü kazanmak için zihnimle, bedenimle ve ruhumla mücadele edeceğim. Güvenilir ellerdeyim, Elhamdülillah.

Bu yıl yılbaşı kararım evlenmek değildi. Ben birçok hayallerin ve özlemlerin insanıyım. On dokuzumda en iyi zamanımda olduğumu düşünüyordum ama hakikat şu ki hala kendimi geliştiriyorum, yetiştiriyorum. Hepimiz öyleyiz. Yaşla birlikte bunda azalma da olmuyor. Evliliğe hazır olduğumu düşünmek benim hamlığımın bir göstergesiydi. Şimdi birisine koltuk değneği olmak yerine, kendim olmak ve biraz daha gelişmek için zaman verildi. Daha kendim şekillenmemişken bir hanım kalıbına girmek kaderimdeki şeklimi bozmak demekti.

Anne ve eş olmayı yine de sürekli hayal ediyorum. İçimdeki çocuk bakıcısı sevilecek ve bakılacak birisi için yalvarıyor. Hala kalbim ruh ikizimin doldurması için rezervasyona açık. Ama birisinin kayası olmadan önce kendi içimdeki minerallerin katılaşmasını sağlamam gerekir.

Rabbim bu zamanı, rızasını elde etmek yolunda kendimi geliştirmem için verdi. Bunu bir erkek için yapmam yanlış bir saik olacaktı.

Kendime verilmiş bir son tarihim yok artık. İlk başta neden yaptım ki? Kendimi otuz kırk yaşında evlenmemiş olarak görebilirim ve buna razı da olurum. Evlenmek kaderimde yoksa bekar olarak yaşamak düşüncesini de hoş karşılarım. Kendimiz için ne kadar anlamsız standartlar oluşturuyoruz. Parmağımda yüzük olmadığı için eksik birisi değilim. Evlenecek birini bulana kadar da yarısı kayıp, natamam biri değilim. Rabbim her birimizi tam ve mükemmel yaratmış. İnsanoğlu en mükemmel bir şekilde yaratılmış, subhanallah! Her birimiz kendimizin kainatıyız. Evlenmemiş olmak beni noksan kılmaz. Biz noksan değiliz.

Ey merhametlilerin en merhametlisi, ben Sana ne kadar müteşekkirim! Beni cömertliğinle tekrar tekrar yıkadın. Hak etmiyorum ve unutkanım. Tembelliğimi her zaman def edemedim ve hatalarıma rağmen sana karşı gücenme hissi içime girdi. Ruhum sana hiçbir zaman için nankör değil ve olmayacak.

Lütfuna gark olmuşum, elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah.

İnşallah hayatım bir başarı hikayesi olmaya değer addedilecek. Şu anda sadece zirvenin diğer ucundayım. Bu zorluklar, bu çabalamalar, bu sıkıntı dağın zirvesinden önceki böğürtlenlerin dikenleri. Sadece kim olduğumu anladığım ve kendi zirvelerine ulaşmaya çabalayan yol arkadaşlarıma dünyayı daha iyi bir hale getirmek için neler yapabileceğimi bildiğimde, o yağmur yağacak ve kollarımı açıp sırılsıklam ıslanacağım.

Sessizlik şimdi o kadar da rahatsızlık verici değil. Hayır, bence sessizlik değişmedi ama değişen onu lekeleyen renklerdi. Onlar artık koyu ve uğursuz değil. Koyu kırmızı kandan çok hatmi çiçeği rengi gibi. Sıcak battaniyeye sarılmış vaziyette oturuyor, hızını artıran karı buğulu penceremden izliyorum. İki kırmızı damla bir araya gelip kalbe dönüşürken küçük bir gülümseme yayılıyor dudaklarıma.

Böylece gururumun pençeleri, içimdeki ümitsiz romantizmi esir almadı. Prensimin gelmesini bekleyeceğim ama o zamana kadar boş durmayacağım. Suffagah.com
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar