








“Virüsler, bakteriler, mantarlar, çevresel faktörler, alerjenler… bizi hasta eden, hastalıklara götüren, gripten kansere uzanan tüm patojenler… adları ve türleri ne olursa olsun hücrelerimize saldıranlar… Sebep ne olursa olsun sonucu değiştiren her daim bağışıklık sistemizdir. İlaçlar sadece semptomlarımızı hafifletir veya bağışıklık hücrelerimizin kaybettiği enerjiyi geri kazanmasına yardımcı olur. Bütün olayı çözen, şifaya götüren veya götüremeyen sistemin kendisidir. Bağışıklığımız kadar hasta oluruz, bağışıklığımız kadar iyi veya kötü yaşarız. “
Doğuştan getirdiğimiz ve sonradan kazandığımız bağışıklık sistemimiz ordumuzdur. Doğuştan getirdiğimiz nötrofiller, monositler ve makrofajlar bir tehlike ile karşılaştığımızda ilk savunma hattıdır, bazen tek başlarına savaşıp bizi kurtarabilirler, bazen güçleri yetmez, esas ölümcül darbeyi yapacak olan B, T ve NK hücrelerimiz klonlanıp çoğalana kadar vakit kazanmak için düşmanı oyalarlar. Bazen teke tek bazen birlikte çarpışırlar. Savaş sonrası çıkan yangınları söndürüp, ortalığı temizlerler.
Dolayısıyla ordumuzu ya savaşı kazanacağı silahlarla, cephanelerle destekleriz ya da onu içten zayıflatır, güçlü bir virüs karşısında savunmasız bırakır savaşı kaybederiz. İçimizdeki yangınları çoğaltırız.
Seçim bizim. Seçtiğimiz yaşam tarzımız; tabağımıza her gün ne koyduğumuz, stresimizi nasıl yönettiğimiz, uykumuzu ne kadar iyi alabildiğimiz, ne kadar hareket ettiğimiz ve hayatla olan ilişkilerimiz bugünün zorlu koşullarında nasıl yaş alacağımızın belirleyicisi.
Resimleri yana kaydırarak, hangi bağışıklık hücrelerimizi desteklemek için neleri tabaklarımızda çoğaltmamız gerektiğini bulabilirsiniz.
Sağlıkla…
Aslihan Kaya