- Katılım
- 1 May 2020
- Mesajlar
- 15,737
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 42,758
- Puanları
- 113
"ALLAH'I ELEŞTİRMEK" HASTALIĞI
“Allah’ı eleştirmek” hastalığı nedir bilir misiniz?
Bir mü’min açısından bu ifade son derece sarsıcı ve ürkütücüdür. Bir kulun, âlemlerin Rabbini eleştirmesi olacak bir şey mi? Bu, imanla, kulluk edebiyle bağdaşır mı?
Gelgelelim çoğu zaman bilmeden, gafletle bu duruma düşebiliyoruz. Peki nasıl?
Allah’ın yarattığı varlıkları, olayları, insanların fiziksel özelliklerini kendimizce eleştirerek, beğenmeyerek.
Mesela kendi kafamıza göre etrafımızdaki varlıklara, ya da durumlara ilişkin “kötü”, “iğrenç” gibi nitelemelerde bulunabiliyoruz. Sözün ucunun kime ve nereye gittiğini bilmeksizin hava durumu hakkında “bugün hava kötü” diyebiliyoruz mesela. Neye göre, kime göre? Havanın yağmurlu olması mı kötü? Kar yağması mı kötü? Peki tersten düşünelim: Allah yağmuru ve karı vermemiş olsa, sürekli senin istediğin güneşli hava olsa ne olur bir düşün bakalım… İçecek suyu nereden bulacaksın?
Allah’ın yarattığı bir meyveyi, sebzeyi “onun tadı iğrenç” diye eleştirebiliyoruz mesela. Sen, onu yemek istemeyebilirsin, senin damak zevkine uymayabilir ama bu durum, senin onu “iğrenç” diye nitelemeni haklı kılar mı? Allah Resûlü (s.a.v.) hiçbir yiyecek hakkında eleştirel tek bir sözcük kullanmamıştı. İştahı çekiyorsa onu yerdi, iştahı çekmediğinde yemezdi (Müslim, “Eşribe”, 188)
Allah Resûlü (s.a.v.) hava durumuna ilişkin kötü ifadeler kullanmayı hoş karşılamazdı. Nitekim havanın rüzgârlı olmasına kızıp ileri geri konuşanlara şöyle buyurmuştu: “Rüzgâra sövmeyin. Hoşunuza gitmeyen bir durum olursa şöyle dua edin: Allah’ım! Bu rüzgârın ve onun içindekinin, onun esmesi emredilen şeyin hayrını senden dilerim. Bu rüzgârın ve içindekinin şerrinden ve hangi amaçla esmesi emredilmişse onun şerrinden de sana sığınırım.” (Tirmizî, “Fiten”, 65)
Ebu Zer el-Gıfârî, tartıştığı bir sahabîye “kara kadının oğlu!” diye eleştirel bir ifade kullanınca Allah Resûlü (s.a.v.) hiç öfkelenmediği kadar öfkelenmiş ve ona şöyle buyurmuştu: “Demek onu annesinin rengi sebebiyle eleştiriyorsun? Sen, hâlâ içinde cahiliye özellikleri barındıran bir kimsesin.” (Buharî, “İman”, 20)
Allah Resûlü (s.a.v.) hastalıklara sövülüp sayılmasını, lanet okunmasını da hoş karşılamazdı. Ümmü Sâib adındaki hanım sahabî sıtma hastalığına yakalanmıştı. Allah Resûlü (s.a.v.) kendisini ziyaret ettiğinde ona durumunu sordu. O da “Allah’ın bereketsiz kıldığı sıtmaya yakalandım” deyince Allah Resûlü ona şöyle buyurdu: “Sıtma hastalığına sövme! Çünkü körük nasıl ki demirin pasını silip götürürse sıtma da müminin günahlarını öylece götürür.” (Müslim, “el-Birr ve’s-sıla”, 53)
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Öyleyse sözü başa bağlayalım:
Mü’min, hayata ve olaylara bakarken nefsânî pencereden değil Rahmanî pencereden bakar. Bu kâinatta hiçbir şey kendi başına, rastgele, tesadüfen olmaz. Hepsini sevk ve idare eden bir Müdebbir, bir Kayyum vardır. Kendi acele değerlendirmelerimizle bir şeye “kötü” damgası vurup onu eleştirmeden, lanet etmeden, kötülemeden önce bu sözümüzün ucunun nereye varacağını düşünmeliyiz.
Önemli bir nokta da şudur: Mü’min, olayları her daim hayra yorma peşindedir. Siz karşılaştığınız olayları hayra yorarsanız o olaylar size hayır getirir. Niyet hayır olursa âkıbet de hayır olur. Ancak her şeyi kötü bir biçimde yorumlarsanız hayat sizi yorar, her şeye düşman kesilir, hep burnunuzdan solur, hiç mutluluk yüzü görmezsiniz.
Rabbimiz olayları ve varlıkları güzel yönden görmeyi, işleri hayra yormayı, hayata olumlu ve iyimser yönden bakmayı bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/16.Ramazan.1443/17.Nisan.2022/Pazar)
“Allah’ı eleştirmek” hastalığı nedir bilir misiniz?
Bir mü’min açısından bu ifade son derece sarsıcı ve ürkütücüdür. Bir kulun, âlemlerin Rabbini eleştirmesi olacak bir şey mi? Bu, imanla, kulluk edebiyle bağdaşır mı?
Gelgelelim çoğu zaman bilmeden, gafletle bu duruma düşebiliyoruz. Peki nasıl?
Allah’ın yarattığı varlıkları, olayları, insanların fiziksel özelliklerini kendimizce eleştirerek, beğenmeyerek.
Mesela kendi kafamıza göre etrafımızdaki varlıklara, ya da durumlara ilişkin “kötü”, “iğrenç” gibi nitelemelerde bulunabiliyoruz. Sözün ucunun kime ve nereye gittiğini bilmeksizin hava durumu hakkında “bugün hava kötü” diyebiliyoruz mesela. Neye göre, kime göre? Havanın yağmurlu olması mı kötü? Kar yağması mı kötü? Peki tersten düşünelim: Allah yağmuru ve karı vermemiş olsa, sürekli senin istediğin güneşli hava olsa ne olur bir düşün bakalım… İçecek suyu nereden bulacaksın?
Allah’ın yarattığı bir meyveyi, sebzeyi “onun tadı iğrenç” diye eleştirebiliyoruz mesela. Sen, onu yemek istemeyebilirsin, senin damak zevkine uymayabilir ama bu durum, senin onu “iğrenç” diye nitelemeni haklı kılar mı? Allah Resûlü (s.a.v.) hiçbir yiyecek hakkında eleştirel tek bir sözcük kullanmamıştı. İştahı çekiyorsa onu yerdi, iştahı çekmediğinde yemezdi (Müslim, “Eşribe”, 188)
Allah Resûlü (s.a.v.) hava durumuna ilişkin kötü ifadeler kullanmayı hoş karşılamazdı. Nitekim havanın rüzgârlı olmasına kızıp ileri geri konuşanlara şöyle buyurmuştu: “Rüzgâra sövmeyin. Hoşunuza gitmeyen bir durum olursa şöyle dua edin: Allah’ım! Bu rüzgârın ve onun içindekinin, onun esmesi emredilen şeyin hayrını senden dilerim. Bu rüzgârın ve içindekinin şerrinden ve hangi amaçla esmesi emredilmişse onun şerrinden de sana sığınırım.” (Tirmizî, “Fiten”, 65)
Ebu Zer el-Gıfârî, tartıştığı bir sahabîye “kara kadının oğlu!” diye eleştirel bir ifade kullanınca Allah Resûlü (s.a.v.) hiç öfkelenmediği kadar öfkelenmiş ve ona şöyle buyurmuştu: “Demek onu annesinin rengi sebebiyle eleştiriyorsun? Sen, hâlâ içinde cahiliye özellikleri barındıran bir kimsesin.” (Buharî, “İman”, 20)
Allah Resûlü (s.a.v.) hastalıklara sövülüp sayılmasını, lanet okunmasını da hoş karşılamazdı. Ümmü Sâib adındaki hanım sahabî sıtma hastalığına yakalanmıştı. Allah Resûlü (s.a.v.) kendisini ziyaret ettiğinde ona durumunu sordu. O da “Allah’ın bereketsiz kıldığı sıtmaya yakalandım” deyince Allah Resûlü ona şöyle buyurdu: “Sıtma hastalığına sövme! Çünkü körük nasıl ki demirin pasını silip götürürse sıtma da müminin günahlarını öylece götürür.” (Müslim, “el-Birr ve’s-sıla”, 53)
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Öyleyse sözü başa bağlayalım:
Mü’min, hayata ve olaylara bakarken nefsânî pencereden değil Rahmanî pencereden bakar. Bu kâinatta hiçbir şey kendi başına, rastgele, tesadüfen olmaz. Hepsini sevk ve idare eden bir Müdebbir, bir Kayyum vardır. Kendi acele değerlendirmelerimizle bir şeye “kötü” damgası vurup onu eleştirmeden, lanet etmeden, kötülemeden önce bu sözümüzün ucunun nereye varacağını düşünmeliyiz.
Önemli bir nokta da şudur: Mü’min, olayları her daim hayra yorma peşindedir. Siz karşılaştığınız olayları hayra yorarsanız o olaylar size hayır getirir. Niyet hayır olursa âkıbet de hayır olur. Ancak her şeyi kötü bir biçimde yorumlarsanız hayat sizi yorar, her şeye düşman kesilir, hep burnunuzdan solur, hiç mutluluk yüzü görmezsiniz.
Rabbimiz olayları ve varlıkları güzel yönden görmeyi, işleri hayra yormayı, hayata olumlu ve iyimser yönden bakmayı bizlere nasip eylesin.
(Soner Duman/16.Ramazan.1443/17.Nisan.2022/Pazar)