- Katılım
- 7 Kas 2020
- Mesajlar
- 10,553
- Çözümler
- 1
- Tepkime puanı
- 13,916
- Puanları
- 113
- Yaş
- 41
- Konum
- Istanbul
- Burç
- Yengeç
- Cinsiyet
- Medeni Hal
Lütfen, bu kullanıcıyla bir anlaşma yapmak istiyorsanız, engellendiğini unutmayın.
Avrupa'nın 400 Yıllık Pislik Dönemi
Yaklaşık 400 yıl süren Avrupa'nın bu pislik dönemi meşhurdur. Bu dönemde halka açık banyolar kapatıldığı gibi, evlerde temizliğe ayrılan bölümler de başka işlerde kullanılma*ya başlanmıştır. Yıkanma bütünüyle unutulup gitmiş, yemekten önce el yıkama âdeti bile, ortadan kalkmıştır. Yıkanma unutul*dukça pislik artmış, pislik arttıkça da kötü kokular çoğalmış; bütün bunlara çare olarak da, Avrupalı, yıkanıp temizlenmeyi düşünme yerine, güzel kokular ve parfüm imali yoluna gitmiş*tir.
Pislik zamanla öylesine fecî bir hâl almıştı ki, büyük ölçüde çocuk ölümleri oluyor; sık sık çıkan salgınlar binlerce insanı birden imha ediyordu. Meselâ 1501 yılında Fransa'nın Bordeux şehrinde çıkan bir kolera salgınında 17 bin kişi ölmüştü. Ve bu rakam, şehrin nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil ediyordu.
XVII. yüzyılda Paris gibi büyük şehirlerde su, son derece az bulunur bir nesne olmuştu. Şehrin nüfusu gittikçe artıyor, fakat kullanılan su miktarı çoğalmıyordu. Bütün şehirde 40 çeşme, bir o kadar da kuyu vardı. Kullanımı zarurî olan su, sokaklarda*ki sakalardan sağlanır veya çeşmelerde uzayan kuyruğa girile*rek te'min edilirdi.
Halk temizlik anlayışından öylesine uzaklaşmış idi ki, evler bir yana, sarayların bile tuvaleti yoktu. Halkın toplu olarak bu*lunduğu tiyatrolarda dahi, tuvalet mevcut değildi. Herkes ihti*yacını kapı arkalarına, merdiven diplerine giderirdi.
Mark Kemmerich'in "Tarihteki Garip Vak'alar" isimli kitabında, bu konuda şunlar anlatılır:
"Paris'te (Ondördüncü Louis) zamanında hiç kimse so*kakta giderken tepesine pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyette idi. Her an bir pencere açılarak sür'atle söylenen bir (Gare L'eau) seslenişin*den sonra bir lâzımlık veya leğen muhteviyatı aktarılırdı. Şeh*rin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. Umumî helalar olmadığı için sokak köşeleri, sarayların ve kiliselerin civarı, bu hizmetleri görürdü. Aynı şey*lere bugün Napoli'de de tesadüf edilmektedir. Paris'te (Palais de Justice)'de ve hattâ (Louvre)'da bu nev'i kirletmelere rastla*nırdı.
Bu sarayın avlusunda, salonlarında, kapı arkalarında güpe*gündüz bu nev'i tabiî ihtiyaçlar görülür ve kimse birşey demez*di. Yalnız (Üçüncü Henri) biraz titizlenmiş ve 1587 senesi ağustosunda bir tebliğ ile her sabah kendisi kalkmadan önce, bahçedeki ve salonlardaki bütün pisliklerin temizlenmesini em*retmişti. Buna rağmen, İspanya ve Fransa kral sarayları, hattâ (Ondördüncü Louis) devrinde şiddetli ve fena bir koku yayar ve bunu ıtriyat kokuları bile bastıramazdı. Bunun için onyedinci asırda birisi lâzımlığı keşfetmiş, bu ihtira buluş saraylara kabul edilerek kokunun biraz önü alınmıştır."
Aynı eserde pencerelerden sokağa lâzımlık dökme âdetinin ancak 1780 tarihinde men edilebildiğinden; İngiltere'de , helanın 17'nci asırda icadedildiğinden ve İsveç sarayında ise yirminci asrın başlarında bile henüz hela mevcut olmadığı için herkesin, hattâ misafir krallarla prenslerin bile koridorlardaki paravanların arkasına gidip def-i hacet ederlerken parava*nın alt tarafından ayaklarının göründüğünden bahsedilmekte*dir."
Yaklaşık 400 yıl süren Avrupa'nın bu pislik dönemi meşhurdur. Bu dönemde halka açık banyolar kapatıldığı gibi, evlerde temizliğe ayrılan bölümler de başka işlerde kullanılma*ya başlanmıştır. Yıkanma bütünüyle unutulup gitmiş, yemekten önce el yıkama âdeti bile, ortadan kalkmıştır. Yıkanma unutul*dukça pislik artmış, pislik arttıkça da kötü kokular çoğalmış; bütün bunlara çare olarak da, Avrupalı, yıkanıp temizlenmeyi düşünme yerine, güzel kokular ve parfüm imali yoluna gitmiş*tir.
Pislik zamanla öylesine fecî bir hâl almıştı ki, büyük ölçüde çocuk ölümleri oluyor; sık sık çıkan salgınlar binlerce insanı birden imha ediyordu. Meselâ 1501 yılında Fransa'nın Bordeux şehrinde çıkan bir kolera salgınında 17 bin kişi ölmüştü. Ve bu rakam, şehrin nüfusunun yarıdan fazlasını teşkil ediyordu.
XVII. yüzyılda Paris gibi büyük şehirlerde su, son derece az bulunur bir nesne olmuştu. Şehrin nüfusu gittikçe artıyor, fakat kullanılan su miktarı çoğalmıyordu. Bütün şehirde 40 çeşme, bir o kadar da kuyu vardı. Kullanımı zarurî olan su, sokaklarda*ki sakalardan sağlanır veya çeşmelerde uzayan kuyruğa girile*rek te'min edilirdi.
Halk temizlik anlayışından öylesine uzaklaşmış idi ki, evler bir yana, sarayların bile tuvaleti yoktu. Halkın toplu olarak bu*lunduğu tiyatrolarda dahi, tuvalet mevcut değildi. Herkes ihti*yacını kapı arkalarına, merdiven diplerine giderirdi.
Mark Kemmerich'in "Tarihteki Garip Vak'alar" isimli kitabında, bu konuda şunlar anlatılır:
"Paris'te (Ondördüncü Louis) zamanında hiç kimse so*kakta giderken tepesine pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyette idi. Her an bir pencere açılarak sür'atle söylenen bir (Gare L'eau) seslenişin*den sonra bir lâzımlık veya leğen muhteviyatı aktarılırdı. Şeh*rin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. Umumî helalar olmadığı için sokak köşeleri, sarayların ve kiliselerin civarı, bu hizmetleri görürdü. Aynı şey*lere bugün Napoli'de de tesadüf edilmektedir. Paris'te (Palais de Justice)'de ve hattâ (Louvre)'da bu nev'i kirletmelere rastla*nırdı.
Bu sarayın avlusunda, salonlarında, kapı arkalarında güpe*gündüz bu nev'i tabiî ihtiyaçlar görülür ve kimse birşey demez*di. Yalnız (Üçüncü Henri) biraz titizlenmiş ve 1587 senesi ağustosunda bir tebliğ ile her sabah kendisi kalkmadan önce, bahçedeki ve salonlardaki bütün pisliklerin temizlenmesini em*retmişti. Buna rağmen, İspanya ve Fransa kral sarayları, hattâ (Ondördüncü Louis) devrinde şiddetli ve fena bir koku yayar ve bunu ıtriyat kokuları bile bastıramazdı. Bunun için onyedinci asırda birisi lâzımlığı keşfetmiş, bu ihtira buluş saraylara kabul edilerek kokunun biraz önü alınmıştır."
Aynı eserde pencerelerden sokağa lâzımlık dökme âdetinin ancak 1780 tarihinde men edilebildiğinden; İngiltere'de , helanın 17'nci asırda icadedildiğinden ve İsveç sarayında ise yirminci asrın başlarında bile henüz hela mevcut olmadığı için herkesin, hattâ misafir krallarla prenslerin bile koridorlardaki paravanların arkasına gidip def-i hacet ederlerken parava*nın alt tarafından ayaklarının göründüğünden bahsedilmekte*dir."